Rüzgara Bırak

“Rüzgara Bırak”, rüzgarın diğer bir deyişle doğanın işleyişine uygun sade fakat sıkıcı olmayan anlatım tonuyla, üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etmeyen insanlarca dengesinin gözetildiği muhteşem doğa güzelliklerini gözler önüne sermesiyle, yavaş ritmin hayatın sindirimini nasıl kolaylaştırabildiğini anımsatmasıyla, bazen güç olsa da o ilk adımı atmanın eşsiz tadını göstermesiyle, hayatın her daim keşfe açık bir yanının bulunduğunu ifade edişiyle ve sıradanlığın zenginlik anlamına tekabül edebileceğini fark ettirmesiyle güzel bir film. Rolünün hakkını veren oyuncuları, müzikleri ve huzurlu hikayesi de izlenebilirliğini arttırıyor.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Senaryosu Ceylan Naz Baycan tarafından kaleme alınan ve yönetmenliğini Engin Erden’in üstlendiği yılın beklenen filmi “Rüzgara Bırak” 14 Şubat itibariyle Netflix dijital platformunda yerini aldı. Geçen sene içerisinde belirli aralıklarla gelişini haber veren fakat platforma ulaşması bu yılı bulan “Rüzgara Bırak”, yıldız isimlere sahip kastı nedeniyle izleyicilerce merakla bekleniyordu. Vizyon tarihi için 14 Şubat Sevgililer Günü’nün tercih edilmesi filmin misyonuna da uygun düşüyor ve sevgililer ve kendisini sevgili edinenler için, romantik bir film olan “Rüzgara Bırak” 14 Şubat’tan itibaren Netflix dijital platformunda seyircilerini bekliyor. Filmin çekimlerinin Çeşme’de ve yaz mevsiminde gerçekleştiği düşünüldüğünde ise, sıcak havalar ile sıcak bir ilişki özlemimiz bu film aracılığıyla fazlasıyla giderilmiş oluyor.

Hikaye :

Filmin hikayesi, babasının izini sürerek babası ve babasının arkadaşı Nazmi’nin ortağı olduğu İstanbul’daki kurumsal ve güçlü bir şirketin Ceo’su Aslı Mansoy (Hande Erçel) ile babası Nazmi’yle çocukluğundan bu yana ayrıksı bir ilişki geliştirerek annesi vefat ettiğinden bu yana İstanbul’a adım atmayan ve restoran işletmeciliği ve sörf hocalığı işiyle Çeşme’de kendisine mütevazi bir yaşam kuran Ege Yazıcı’nın (Barış Arduç) yollarının kesişmesini konu ediniyor. Aynı şirketin sahiplerinin çocukları olan Aslı ve Ege, Ege hayatının büyük çoğunluğunu yurtdışında geçirdiği ve babası ile görüşmemeyi yeğlediği için beş yaşından beri görüşmüyorlar. Şirketin içinden geçtiği zorlu koşulların getirdiği acil nakit ihtiyacı ve nakit ihtiyacının Çeşme’de bulunan arazinin üzerine kurulacak yeni bir otelle giderilebileceği inancı; araziye bir otel kurulmasını arzu etmeyen şirketin görünmeyen ortağı Ege’yi ikna etmek için Aslı’nın Çeşme’ye gitmesine sebep oluyor ve tabiri caizse koya bir “yabancının” gelişiyle birlikte koy başkalaşıyor.

Yitirilen Değerlerin Anımsatılması

Otelin yapılmasının planlandığı koyda sörf öğreticiliği yapan, evi koyun üstünde bulunan ve bu koyda güzel dostluklar geliştiren Ege, şehirli / yönetici bir kadın olan Aslı’nın otelin spor kompleksinin başına getirilmesi ya da koyun sörf okulu ile birlikte başka uygun bir koya taşınması gibi tekliflerini değerlendirmeye dahi tabi tutmuyor. Yüksek miktarda paralara ve yüksek pozisyonlara hayır denilemeyeceği, insanların düzenleriyle birlikte farklı bir yere taşınarak kolaylıkla yerlerinden edilebileceği ve herkesin kullanım imkanı elde ettiği alanların özelleştirilerek yalnızca bazı kişilerin kullanımına açık hale getirilebileceği algısına sahip ve şirketi zor durumdan kurtarmaktan başka herhangi bir derdi bulunmayan Aslı ise Ege’nin direnci ile kolay başa çıkamayacağını anlıyor ve kısa sürmesini beklediği Çeşme seyahatinin süresini uzatmak zorunda kalıyor.

Doğanın yapısının koyda oluşabilecek bir yapılanma ile bozulabileceği ve sörf için yararlandıkları rüzgarın kesintiye uğrayabileceği gerekçeleri Ege’nin ikna olmaması için yetiyor ve artıyor. Bu zamana değin farklı değerlere sahip ve farklı değerleri öncelik haline getiren ikili ortak bir paydada buluşamıyor ve birbirlerini anlayamıyor. Filmin yaklaşık ilk yarım saatini alan bu bölümde, izleyicinin dikkati Çeşme’nin bozulmamış doğasına, denizine, kumsalına ve güneşin batışını izleyen yerli insanların halinden hoşnutluğuna çekiliyor ve doğayı kendi hegemonyası altına almaya çalışan insanlığın olumsuz davranışları yumuşak bir üslupla eleştiriliyor. Beş yaşındaki çocukluğunda Ege’yi bırakan Aslı’nın yeniden karşısına çıkaran film, biz insanlara da geçmişte bıraktığımız fakat insanlık olarak hatırlamamız gereken bazı değerleri fısıldıyor.

İletişim Sadeliğinin Çekiciliği

Aslı ve Ege’nin birbirini anlayamadığı, aynı dili konuşamadıkları ve aralarındaki farklılıklara değinen bu sahnelerin filmin çatışma yönünü beslediğini fakat bu çatışmaların şiddetli olmadığını söylemek mümkün. Çünkü filmde yer alan tüm diyaloglar sade, anlaşılır ve kolay adres edilebilir bir iletişim tarzı üzerine kurulu. Söz konusu iletişim tarzı ise kaostan ve mücadeleden yoksun bir hayatın mümkün kılınabildiği Çeşme yaşamı ile uyumlu. Yüksek topuklu ayakkabılar yerine sandaletlerin ve klima yerine rüzgarın kullanılabildiği, üzüm bağlarından şarapların elde edildiği, şarapların dinlenmesi gibi insanların içinde dinlenebildiği / nefes alabildiği, yavaş bir ritmin hakim olduğu, sofraların çeşitli bitkilerle donatılabildiği ve dostların birbirinin sorunlarını benimseyebildiği bir yaşam.. Bu noktada, filmin Aslı ve Ege’yi kıyaslarken, İstanbul / şehir insanı ile Çeşme / koy insanını kıyasladığını ve haklılığı sorgulanabilir şekilde insanları stereotipleştirme tuzağına düştüğünü anlıyoruz.

Rüzgarla Uyumlanmak / Doğayla Barışmak

Kendi yöntemleri ile Ege’ye ulaşamadığını fark eden Aslı, çareyi Ege’nin ilgi alanlarına yönelmekte buluyor ve Ege ile yakınlaşabilmek için sörf öğrenmeye karar veriyor. Böylelikle, sörf dersleri almaya başlayan Aslı ile Ege arasında sahici ve sıcak bir temasın kurulabildiği bir film alanı biz izleyicileri karşılıyor. Ege’nin Aslı’ya rüzgara uyum sağlaması için sörf tahtasında nasıl pozisyon alması gerektiğiyle ilgili verdiği direktifler doğrultusunda, onlarca başarısız denemesine rağmen pes etmeyerek çalışmaya devam eden sonra Aslı’nın sörf yapabildiğini görüyoruz.

Sörf yapabilmek dolayısıyla rüzgarla uyumlanabilmek; filmde metaforik olarak, yaşamın olağan akışına kendini bırakabilmek, doğayı bozmaya değil de ona uyum sağlamaya dair bir yaşam becerisi geliştirebilmek ve yeni bir ilişkiye şans vermek gibi konulara denk düşüyor. Zor da olsa sörf tahtasının üzerinde durabilmeyi ve rüzgarı yanına alarak ilerlemeyi öğrenen Aslı, aynı zamanda hayatın hala keşfedilmesi gereken yanlarının bulunduğunu, bu yanların şimdiye kadar edindiği öğretilerin getirdiği bilgi birikiminden ayrı olduğunu, yorgun düştüğü vakit dinlenmekte bir beis olmadığını ve tüm farklılıklarına Ege ile olan ilişkisine bir şans vermesi gerektiğini de öğreniyor.

Paylaşılan Yaralar

Daha önce yaklaşamadıkları güvenli bağlanmalı bir ilişkiye birbirleri ile ilk adımlarını atan Aslı ve Ege’nin filmin çözülmeye yakın aşamalarındaki yapıcı ve romantik ilişkilerinde niçin böyle olduklarını bir yemek masasında anlamaya çalıştıkları ilk diyaloglarda, ikilinin aile yaşamlarından bahsetmelerine şahit oluyoruz. Babasının zorbalığına maruz kalan annesinin vefatıyla birlikte babası ve şirket ile bağlarını tamamen koparan Ege ile annesinin küçük yaşta babasını ve kendisini terk ettiği Aslı’nın zorlayıcı çocukluk anılarını işitiyoruz. Köklerden gelen olumsuz ilişki deneyimlerinin yetişkinlik dönemindeki romantik ilişkilerin kalitesini ve biçimini etkileyebileceğinin altı çiziliyor filmde.

Filmin drama kaynaklarını besleyen bu paylaşımların detaylandırılmaması ve derinleştirilmemesinin filmin bütünlüğüne sıradanlık / sadelik açısından zarar vermeme maksadını taşıdığını düşünüyorum. Bu kabul edilebilir nüansla birlikte, yalnızca hissi değil bedenen de bir yakınlık kuran Aslı ve Ege’nin ilişkileri hız kazanıyor. Birbirlerini anlamaları için uzun zaman ayıran film, az zamana çok şey sığdırma telaşına düşüyor ve uzun zamandır birlikte olan bir çifti izlercesine Aslı ve Ege’yi izliyoruz ve fazlasıyla cesur sahnelerine rastlıyoruz.

Filme Dair

“Rüzgara Bırak”, rüzgarın diğer bir deyişle doğanın işleyişine uygun sade fakat sıkıcı olmayan anlatım tonuyla, üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etmeyen insanlarca dengesinin gözetildiği muhteşem doğa güzelliklerini gözler önüne sermesiyle, yavaş ritmin hayatın sindirimini nasıl kolaylaştırabildiğini anımsatmasıyla, bazen güç olsa da o ilk adımı atmanın eşsiz tadını göstermesiyle, hayatın her daim keşfe açık bir yanının bulunduğunu ifade edişiyle ve sıradanlığın zenginlik anlamına tekabül edebileceğini fark ettirmesiyle güzel bir film. Rolünün hakkını veren oyuncuları, müzikleri ve huzurlu hikayesi de izlenebilirliğini arttırıyor. Şimdiden herkese iyi seyirler!

Yönetmen : Engin Erden

Senaryo : Ceylan Naz Baycan

Görüntü Yönetmeni : Muratcan Gökçe

Müzik : Serkan Çeliköz, Oğuz Kaplangı

Oyuncular : Hande Erçel, Barış Arduç, Barış Aytaç, Gözde Mutluer, Ahmet Saraçoğlu, Tuğrul Tülek, Olimpia Ahenk, Serhat Nalbantoğlu, Şebnem Sönmez

Türkiye / Dram-Romantik / 95 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz