Sessiz Bir Yer : Birinci Gün / A Quiet Place: Day One
Sessiz Bir Gün
Özellikle ses ve görüntü kalitesi ile dikkatleri çeken “A Quiet Place 3 : Day One (Sessiz Bir Yer : Birinci Gün) aynı zamanda seyreltilmiş duyguları başarılı şekilde aktarması ile de serinin çıtayı yükselten yapımlarından.
2018 tarihli serinin ilk halkası olan, yönetmen ve senarist John Krasinski imzalı “A Quiet Place (Sessiz Bir Yer)”,özellikle Amerika’da beklentinin üstünde gişe başarısı göstermişti. İstila düşüncesi yeni bir fikir olmasa da, yine de gerilim dozajı iyi tutturulduğunda her zaman alıcısı bulunan yapımlar arasında kendisine yer bulabiliyor. 2021 tarihli “A Quiet Place 2” ise yine devam filmi olarak beklentileri karşılamıştı. Özellikle yapımcı Michael Bay’ın bazı dokunuşları görselliği daha da değerli kılmıştı. Ve bu yapımdan üç yıl sonra yine kendisinden söz ettiren serinin bu son halkası ile karşı karşıyayız.
Bu hafta gösterime giren ve eleştirmenleri ikiyi bölen “A Quiet Place 3 : Day One (Sessiz Bir Yer : Birinci Gün)” bu kez yönetmen değişikliği ile karşımızda. Geçen sene izlediğimiz ve steril / yalın anlatım diliyle benim de fena bulmadığım yapımlardan, başrolünde Nicolas Cage’in yer aldığı “Pig (Domuz)” filminin de yönetmeni olan Michael Sarnoski kameranın arkasında oturuyor. Yine yapımcılar arasında Michael Bay’ın da bulunduğunu belirteyim.
Serinin bu son halkası istilanın en başına gidiyor. Ve sadece o büyük felaket istilanın bir gününü ele alıyor. İstila, kıyamet gibi yapımların ilk handikapı bazen sadece ses ve görüntünün o büyük ihtişamına kapılarak bazı ince duyguları göz ardı etmesinden kaynaklanabiliyor. Ancak ben bu yapımı beğenenler arasında olarak çok da zorlama olmayan yan hikâyelerle bu ince insani duyarlılığa selam verilmesini, naif yaklaşımların gerilim içine yedirilmesini sevdim.
Gürültülü Metropoller ve Sessizliğe Mahkûmlar
Kısaca konu şöyle : New York’ta bir bakım evinde kalan Sam (Lupita Nyong’o) hastalığı ile uğraşırken en büyük desteği filmin üç ana kahramanından olan sevimli kedisinden almaktadır. Bir gün “hospice” denilen bu bakım evinin düzenlediği bir etkinlik kapsamında kukla tiyatrosunu izlemeye giderler. Aslında isteksiz olan Sam için bu etkinliğin tek cazip yanı nostaljik bir bağının olduğu bir pizzacıya gitmeye de fırsat yaratmasıdır. Ancak her şey beklendiği gibi gitmez. Şehri tuhaf yaratıklar istila eder. Bu istilacı yaratıkların saldırısı gürültü sırasında gelmektedir. Dolayısıyla gürültüye duyarlı bu yaratıklardan korunmanın tek yolu olabildiğince sessiz olmaktan geçmektedir. Sam ve kedisi dışında diğer önemli kahraman olan Eric (Joseph Quinn) ise bir İngiliz kasabasından Amerika’ya hukuk eğitimi için gelmiştir. Onun da artık yaşamda kalmak için tek dayanağı ayakta kalma mücadelesi ile yolları kesişen Sam olur. Birbirlerine bağlanan bu kahramanlar hem yaşamda kalmanın hem de ne olursa olsun hayatta kalmak dışında bir takım zevklere de sahip olmanın yollarını ararlar..
Özellikle dans sahnesi ve final sekanslarının başta da belirttiğim naif hisleri vermede başarılı olduğunu belirtmek isterim. Bence yapımın önemli başarılarından biri tam da bununla bağlantılı olarak filmin başlangıç jenereğinde de gösterildiği üzere bu denli gürültü kirliliği ile boğuşan New York gibi bir metropoldehem istilacılara karşı koymanın hem de bu sessiz günde yine de bazı hisleri duyumsamanın mümkün olduğunu verebilmesinde yatmakta. Özellikle gürültü patırtının bu denli söz sahibi olduğu dünyamızda bazen ufak bir bakışın bile ne denli kıymetli olduğunu görmek mümkün.
Tabi ki istila, korku, distopya, şehrin tahribatı gibi konular özellikle pandemi sonrasında daha sık sinema salonlarında görünür oldu. Ancak “A Quiet Place 3 : Day One (Sessiz Bir Yer : Birinci Gün)” sadece başarılı ses ve gerilim içeren kareleri vaat etmiyor. Bir hayatta kalma anlatısını sessizlik boyutuyla bir bakıma çığlığa büründürüyor. Bir bakıma yıldırımın sesinin arttığı anlarda Sam ve Eric’in o çaresiz haykırışlarını sessizliğin içine de saklıyor. Bu duyguyu bize vermede Eric rolü ile başarılı bir oyunculuk sergileyen Joseph Quinn ile ve Sam’e hayat veren, 1983 doğumlu, Kenya asıllı oyuncu LupitaNyong’o’nun etkisi çok büyük. Nyong’o bilindiği gibi “12 Yıllık Esaret” filmindeki başarılı Patsey performansıyla “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” oscarının da sahibi aynı zamanda.
IMAX Seçeneğiyle
Bu hafta vizyona giren, yapımcıları arasında Michael Bay’ın bulunmasının da etkisiyle özellikle ses ve görüntü kalitesi ile dikkatleri çeken “A Quiet Place 3 : Day One (Sessiz Bir Yer : Birinci Gün) aynı zamanda seyreltilmiş duyguları başarılı şekilde aktarması ile de serinin çıtayı yükselten yapımlarından. Eleştirmenleri ikiye bölen yapım, küçük zaafları dışında beklentimi karşıladı. Kısa süresi ile seyir zevkini bir an bile aksatmayan bir anlatıma da sahip. Ayrıca bitiş jeneriğinde Nina Simone’ın “Feeling Good” şarkısı ile salondan ayrılmak güzeldi. Yaz sıcaklarının bu denli bastırdığı ve sinema salonlarında da nitelikli yapımların gittikçe seyrekleştiği bu ölü zamanlarda mümkünse IMAX salonlarında bu filme şans verilmesi gerekir. “A Quiet Place 3: Day One (Sessiz Bir Yer : Birinci Gün)” bu hafta itibariyle sinemalarda ve dünyadaki gişe başarısını ülkemiz salonlarında da aramakta.
Yönetmen / Senaryo : Michael Sarnoski
Görüntü Yönetmeni : Pat Scola
Kurgu : Andrew Mondshein, Gregory Plotkin
Oyuncular : Lupita Nyong’o, Joseph Quinn, Alex Wolff, Djimon Hounsou
ABD / Korku-Gerilim-Bilimkurgu-Dram / 98 Dk.