Siccin 5
Alper Mestçi’nin Öğrettikleri..
Alper Mestçi, Siccin 5 filmi başlar başlamaz hiç geciktirmeden korku öğelerini kullanmaya başlayıp, ilk 30 dakika içerisinde gizem öğelerini tamamen filme yedirmeyi başarıyor. Bir ara yine kendini tekrar edecek hissine kapılıyorsun ama adım adım seni gizemi çözmeye sürüklüyor Alper hoca. Yaklaşık bir saatin sonunda artık gizemler çözülmeye başlıyor. Ana düğüm ise filmin son anında çözülüyor, bu da filmi merakla izlememizi sağlıyor.
Dini motifleri, genel seyirci kitlesini incitmeden ve bayağılığa düşmeyecek biçimde filme yedirmesi ise Alper hocanın ayrı bir başarısı. Aynı başarıyı küçük bir Anadolu şehrinin insanlarından korku teması yaratmayı başararak da yakalıyor ve yine bayağılaşmıyor. Bütün bu başarının arkasında elbette filmin yaratıcısı Alper Mestçi yatıyor. Bayağılığın sınırlarında dolaşan Türk Korku Sinemasını, Alper Mestçi gibi isimler eli yüzü düzgün bir türe dönüştürüyor. Kendilerini yürekten alkışlıyorum.
Türk korku sineması var diyebiliyorsak, bunu Alper Mestçi ve birkaç isme borçluyuz. Yazının konusu “Siccin 5” filmi olduğu için diğer isimlere değinmeyeceğim. Alper Mestçi’nin kariyerinin ilk yıllarına baktığımızda; Beyaz Show, Zaga ve ‘Dikkat Şahan Çıkabilir’ isimli tv programlarının yönetmenliğini üstlendiğini görüyoruz. İnternetin günümüze göre hiç de yaygın olmadığı 2001’de medya ile dalga geçtiği bir mizah sitesi açmış ve site içeriğini kitaplaştırmış.
Daha birçok işin yaratıcılığını yapan yönetmenin kariyerinin ilk yıllarına bakarak diyebilirdik ki, ‘sinemamıza iyi bir komedi filmi yönetmeni geliyor’. Öyle olmadı.. Okan Bayülgen’in başrolünde yer aldığı Kanalizasyon filmini yönetti. Film, bayağılıktan kurtulamadığı için orta karar bile olamadı. Durmadı, Sabit Kanca’nın da yönetmenliğini ve senaristliğini yaptı. Bu sefer “film” de olmadı. Yalnız bu iki filmden önce “Musallat” filmini çekmişti. Belki çoğu kişi ‘Kanalizasyon’ filmini ‘Musallat’ filmine tercih eder ama bir şey oldu!
Bir bir korku filmi belki de uzun zaman sonra “güldürmedi”. Bayağı da gelmedi. “Olmamış bu ya” da dedirtmedi. Metin yazarlığı, editörlüğü ve yönetmenliği ile yıllarca televizyon seyircisini güldürmeyi başaran insan, sinemada bir türlü güldürmeyi başaramadı ve bu ilk kez bir başarı getirdi.
Çünkü, Türk Korku Sineması deyince insanı bir gülme tutuyordu. Sinema da güldürmeyi bir türlü başaramayan insan, Türk Korku Sinemasından gülmeyi silip attı.
Öğrettikleri 2) Korkutuyor
İnsanlara ne kadar basit gelse de korkutmak zeka isteyen bir iştir. İyi bir kurmaca oluşturmalısınız. Zamanlama hatasız olmalı. Anlık hatalar bütün planlarınızı alt üst edebilir. Örneğin, arkadaşını korkutmak istiyorsun; kapının arkasına saklanırsın, arkadaşın kapının önünden geçerken “böh” dersin. Arkadaşın korkar ve sana imalı olarak “çokta korktum” der. Ya da bir şekilde arkadaşının evine ondan önce girersin. Kendini iyice kamufle edersin ve arkadaşın evin içine girince ilk hangi lambanın prizine dokunuyorsa elini hafifçe oraya uzatırsın… Ve bom! Arkadaşın lambayı açmak için elini prize götürdüğünde, karanlık içinde, anlam veremediği ve hareket eden yumuşak bir cisme dokunur. O yumuşak doku bir anda elini kavrar. Sen de arkadaşının çığlığını duyarsın ve kahkahalara boğulursun. O esnada kalp krizi geçiren arkadaşını görene kadar tabi…
Birinci örnek, Alper Mestçi’den önceki Türk Korku Sineması. (Hatta buzlu camın arkasında saklanıp korkutmaya çalıştılar) Korku sinemasında en önemli kavram inandırıcılıktır. Bu nedenle yaşanmış olaylara sık sık başvurulur. Siccin 5 filmi de bu yolda devam ediyor. Film Nevşehir’de yaşanmış olduğu iddia edilen olayları konu ediyor. Kısaca bir kötülüğü önlemek için cinlerle pazarlık yapılması ve bu pazarlığın kötü sonuçlanması…
Alper Mestçi bir röportajında, “Türk insanı şeytan, vampir ya da kurt adamdan korkmuyor. Kanımca bir kurt adam ya da vampir gece 24.00’ten sonra Taksim’de yalnız dolaşmaya kalksa çok pis dayak yer.” diye demeç veriyor. Diyor ki, Türk insanın en korktuğu imge cin.
Buradan da anladığımız, korku filmi önce yerel olmalı. Filmimizde cinler küçük bir kızın aklını karıştırıyor, onun ailesine musallat oluyor. Hatta küçük kızın evlenmek isteyen halası Azra’nın sevgilisine ve sevgilisinin ablasına da musallat oluyor. Korku filmi yerel olmalı demiştik, o zaman başörtülü teyzelerimizin, sakallı hacı hoca dedelerimizin de filmde olması fazlasıyla mümkün. İlk akla gelen, başörtülü teyzelerden kim korkar sorusu. Bazılarımız sakallı hacı hoca tipleri sevmeyiz ama onlardan da korkmayız, belki geriliriz ama korkmayız. Peki cin hikayelerinden?
Cin hikayesine serpiştirilmiş insanı geren “sakallı hacı hoca” olursa? Filmimizde büyü ile cinlerle iş yapan bir sakallı hacı hoca figürü de var. Başörtülü teyzemiz ise yavaş yavaş aklı dengesini yitiren biri. Bu başörtülü teyzemiz anlatılan hikayede bizi gerdikçe geriyor.
Amerikan korku sinemasında kötülük çoğu kez kendiliğinden ortaya çıkar ve bu çoğu kez neden-sonuç ilişkisinde nedenin zayıf olmasını yarattığı için hikayenin sürdürülebilirliği aksar ve kurgusal hatalar olur. Ama Alper Mestçi, Siccin 5 filminde kendiliğindenciliği reddetmiş ve kötülüğü etme bulma hikayesine çevirmiş. Bu da aklıma, -çoğumuzun duyduğunu düşündüğüm- “Vehbi Koç zengin oldu ama artık sadece patates yiyebiliyormuş”. Etme bulma dünyası yani! “Vehbi Koç milletin hakkını yedi, çok zengin oldu ama bak Allah onun hakkını verdi”, düşüncesi…
Sözün özü “etme-bulma” fikri de oldukça yerel. Filmimizde ise cinlerle pazarlık yapan bir baba eninde sonunda cezasını çekiyor… Filmin ve Alper Mestçi’nin başarısı bu kadarla sınırlı değil. Bu tip filmlerin en büyük sorunu; filmin sonunda ne olacağı anlaşıldıktan sonra filmin sıkmaya başlamısıdır. Merak öğesi yavaş yavaş azalır ve azaldıkça seyircinin filmi takibi zorlaşır. Siccin 5 ise son ana kadar merak öğesini ayakta tutuyor. Her şey iyi hoş da filmin hiç mi kötü yanı yok!
Öğrettikleri 3) Teknik Birikim Olmazsa Olmaz
İşte ne yapsan ne etsen de, ne kadar zeki olsan da gelip tıkandığımız yer, teknik birikim! Makyaj sorunu, korku filmi oyunculuğu, sanat tasarımı, düşük bütçe… Say say bitmez. Bunlar nelere sebep olur? Korku filmi oyunculuğu birikimimiz az olduğu için oyunculukların inandırıcılık problemi olur. Makyaj gerçekçi gelmez filmden koparsın.
Kadraj içinde rastgele eşyalar olduğu için filmin estetiği düşer. Örneğin tiyatrolarda sahne ışıklarını tam güç kullanmak pek tercih edilmez. Çünkü dekordaki kostümde ki hatalar ortaya çıkar. Bu şekilde basit eylemlerle çoğu sorun çözülür. Amerikan sineması filme renk atarak hem gereksiz ayrıntıyı ortadan kaldırıyor hem de filme sanatsal bir estetik veriyor. Ama Siccin 5 filminde ışıklar “ful açık” yakın plandan kadın başrol oyuncusu kameraya alınıyor ve biz de başrolün yüzüne sürdüğü kremi, yüzündeki en ufak noktayı bile görüyoruz.
İşte ne yapsan ne etsen de teknik birikim olmayınca olmuyor… Ve teknik birikim olması için Alper Mestçi‘lerin olması gerekiyor.