Birinci Kısım: Taht Sancıları
“Ortaçağ Avrupası”. Bir tarafta “kara veba”nın ortalığı kasıp kavurduğu zamanlar, öte yandan taht kavgalarının en acımasızlığı ile kendisini gösterdiği dönemler. William Shakespeare’in (1564-1616) o vakitleri anlattığı epik ve dramatik içerikli tiyatro metinleri, halen de en önemli dönemi anlama kaynağı ve edebiyatın aynı zamanda hayata yansımasının bir anlamda en önemli vesikaları.
2019 tarihli “The King” filmini tam anlamı ile saf bir Shakespeare uyarlaması olarak görmek çok zor. Ancak eserin ilham kaynağı olmadığı söylenebilir mi? Shakespeare’in “V. Henry” isimli oyunu, Kral V. Henry ekseninde daha çok Fransızlar ile İngilizler arasında geçen, önemli tarihi sonuçları beraberinde getiren ve yüzyıl savaşlarının bir parçası olarak görülen 1415 tarihli “Agincourt Savaşı” ve öncesini anlatımının ana ekseni olarak sunmuştu.
Daha önce “The Rover” filmini çeken Avustralyalı yönetmen David Michôd’un yönettiği, Netflix yapımı “The King” filmi de, 15. yüzyıldaki bu büyük savaşı kuşkusuz, özellikle de ikinci bölümde oldukça etkili sahnelerle ele almış. Ancak film başlı başına bir muharebeli yapısıyla değil, iktidar mücadelesi ile başlıyor zaten. İngiltere Kralı IV. Henry (Ben Mendelsohn) hastalık zamanlarını yaşamaktadır ve yurttaşlar sürekli devam eden savaşlardan bıkkın durumdadır. Babası, ölümünden sonra Galler Prensi olan oğlu Henry’in (Timothée Chalamet) tahtın başına geçmesini istememektedir. Tahtın kendisinden sonraki yeni sahibi olarak küçük oğlu Thomas’ı (Dean-Charles Chapman) görür. Bunun sebebi ise oğlu Henry’in gününü gün eden yapısı ve ortalık yerlerde berduş olduğuna dair şayiaların dolaşmasıdır.
Bunu, yani tahtı ona bırakmayacağını oğlunu huzura çağırtıp söyler de. Ve daha da ötesi tecrübesiz küçük kardeşi Thomas’ı, isyan eden Harry Percy’e (Tom Glynn Carney) karşı mücadele etmesi için yetkiyi ona bırakır. Artık böylelikle orduya da komutanlık edecektir. Ne var ki, bu savaşa Prens Henry karşı çıkar. İsyancı lideri ile düello yapmak istediğini belirtir, ancak teklif reddedilir. Sonrasında gelen “Percy Hotspur”nu meydanda, tüm askerlerin önünde, cesareti ile Henry alt eder. Günler sonra Thomas daha da ileri bir hatta ilerler, ancak burada öldürülür. Böylelikle artık taht’ın tek varisi kalır: Ayaş namlı Prens V. Henry! Hasta yatağında babasını bulur ve babası da artık ölüme yaklaştığı bu anlarda tahtı oğluna vermeyi kabul eder. İşte filmin ikinci bölümü diyebileceğimiz anlarda, V. Henry’in iktidar günlerini ele alan kısımlar başlamış da olur böylelikle…
İkinci Kısım: Savaş ve Barış Arasında
Yeni Kral’ın muktedir olması o kadar da kolay olmaz. Bir defa düşmanları vardır, en başta da Fransa Kralı Charles. Ardından iç tehditler iyice su yüzüne çıkmıştır. Zira V. Henry’in en yakını olan Sir John’a yönelik büyük güvensizlikler vardır. Ayrıca Fransa ile İngiltere’yi birbirine düşürmeye çalışanlar da bunlara eklenir. Kökeni Normanlara dayanan “Salyan Yasaları” uyarınca Fransız egemenliğini tehdit olarak gören lord ve din adamlarının baskısı ile karşılaşan yeni Kral V. Henry, yine de barışçıl kimliğini korumayı yeğler. Ancak provakasyonların, kışkırtmaların, Fransa Kralı’nın İngiltere Kralı’nı öldürmek istediğine dair söylentilerin ardı arkası kesilmez.
Kral Henry’in savaş istemediğine dair mektupları da olumsuz yanıtlara maruz kalır. Özellikle daha sonra idam edilecek olan Lord Grey’in (Stephen Fewell) olumsuz faaliyetleri ile savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Sir John’un önerisi sonucu meterolojik unsurların coğrafyaya etkisinin hesabı ile akılcı bir cephe açılır ve zafer İngilizlerin olur. Prens ve iki devlet arasındaki kavga, aralarında imzalanan Tröyes Antlaşması’nın sonucunda evlilik ilişkisi ile yeni bir dönemi beraberinde getirir. “Kral Henry!” nidaları ile iktadarın gerçek kapısı şimdi açılmıştır.
Filmde, Kral Henry’i canlandıran Timothée Chalamet oldukça başarılı bir performans göstermekte. Filmin gerek savaş sahnelerinde, gerekse de öncesindeki tahta çıkmak konusunda arzusu bulunmayan ancak aileyi akılla donatma uğraşısı rollerinde oldukça ikna edici bir oyunculuk sergiliyor. Diğer bir önemli karakter de kuşkusuz Fransa Prens’ini canlandıran Robert Pattison. Özellikle “Alacakaranlık” serisinde tanımaya başladığımız Pattison, “Batman”da da hatırı sayılır bir oyunculuğa imza atmıştı.
Filmin dönemin o karanlık, savaşçı ruhunu vermede, oldukça dingin bir üslupla bunu servis etmesine karşın, izlenirliliğinden yine de bir şey kaybetmediğini görüyoruz. Ayrıca İngilizce dışında, Fransızca’nın da kullanımı yine gerçeklik duygusunu sunmada yerinde bir tercih olarak görmek gerekiyor. Ancak klasik savaş filmleri izleyicilerinin bu dijital anlatıma dudak bükmesi de mümkün. Yine de, ortalama tarihsel bir gerçekliği, başarılı ve olgun bir anlatım çerçevesinde izlemek isteyenlerin kayıtsız kalmayacağı bir yapım var önümüzde…
Yönetmen : David Michôd
Senaryo : Joel Edgerton, David Michôd
Görüntü Yönetmeni : Adam Arkapaw
Müzik : Nicholas Britell
Oyuncular : Timothée Chalamet, Robert Pattison, Ben Mendelsohn, Joel Edgerton, Sean Harris, Dean Charles-Chapman, Lily-Rose Depp, Thomasin McKenzie
İngiltere-Macaristan / Tarihi-Biyografi-Dram / 140 Dk.
ortakoltuk.com