Selvi Boylum Al Yazmalım
Sevgi, Aslında Emekti…
Bu sene önemli iki sinema festivalini (Adana / Antalya) yakından takip etmenin etkisi ile rahatlıkla söyleyebilirim ki, kimi bazı nitelikli yapımları dışta tutarsak yerli sinemamız aslında örtük bir krizin eşiğinde. Romantik komedi ya da inli / cinli saçmalıklarla dolu yapımlardan hiç bahis bile açmıyorum. Ancak asıl önemli olan ve bende ciddi tedirginlik yaratan durum özellikle genç yönetmenlerin kendilerini birer Nuri Bilge Ceylan olarak görme huyundan vazgeçmeyerek sadece festivale katılmak amacıyla aynı biçimde, içerikte, taşra korkusu ile dolu, birbiri ile benzeşen “sanat filmi” adı altında çektikleri yapımların artık kabak tadı vermeye başlaması.
“Deneysel sinema” adı altında seyirciyi yakalayamayan, maalesef festivaller için çekilen yapımlar ağırlıkta olmaya başladı. Nitelikli “Kurak Günler” ya da “Ela ile Hilmi ve Ali” gibi filmleri dışta tutarak belirtmeliyim ki, gerçekten artık sinemamız S.O.S vermekte. Bu bence o kadar emek veren genç yönetmenlerin kendilerine de yaptıkları haksızlık. Taklitçilik hiç bir zaman bir kazanım sunmaz. Böyle durumlarda bazen bu yeis havayı dağıtmanın tek yolu klasik filmlerimize, yani içimizi ısıtan yapımlara geri dönmek belki de. En azından ben öyle yapıyorum ve bu da bana hep iyi geliyor… Bu kez tercihim hepimizin çok iyi bildiği bir yapımda. Tekrar tekrar izlemenin bıkkınlık yaratmayacağı gerçek bir klasikte…
Sadece Sözler Vardı, Kendisi Yoktu…
Atıf Yılmaz‘ın yönettiği 1977 yapımı “Selvi Boylu Al Yazmalım“, bilindiği üzere büyük Kırgız edebiyatçısı Cengiz Aytmatov‘un “Kırmızı Eşarp” öyküsünden uyarlanma. Senaryosu Ali Özgentürk‘e ait filmin çekimleri benim de iyi bildiğim Osmaniye / Kastabala / Düziçi / Arslantaş Barajı çevresinde yani Yaşar Kemal‘in o masalsı coğrafyasında yapılmış. Ana kahramanlarımızdan Asya (Türkan Şoray) anne ve baba baskısı altında kalan bir köylü güzelidir. Babayı hiç görmesek de anne sürekli kızına dışarıya çıkacaksa yüzünü kömürle karartarak çıkmasını isteyecek kadar konservatif bir karakter. Asıl oğlanımız “İstanbullu” namlı İlyas (Kadir İnanır) ise, kamyon işi ile uğraşan, işi koordine eden Dilek Hanım (Hülya Tuğlu) ile zaman zaman flörtöz görünümüyle çapkınca bir karakterdir.
Bir gün yük taşımak için o çok sevdiği, gözü gibi baktığı, zaman zaman dertleştiği “Aldırma Gönül” isimli kamyonu ile çamurlu bir yoldan geçerken Asya ile karşılaşır ve aralarında tıpkı film güzelliğinde bir “aşk” doğar. Tam da o sıralarda Asya’ya talipler gelmektedir. Ancak özellikle kale önünde buluşmalar devam eder ve aşk artık dallanıp budaklanır. İşini iyice aksatan İlyas bir gün kamyonu ile Asya’nın aile evine dadanır ve Asya’yı kaçırır. Sonrasında ayrı bir yuva ve onu şenlendiren tatlı bir bebek olan Samet ile mutluluk görünümü yansır ekrana. Ne var ki İlyas, tam da çocuğunun doğduğu gün fırtınalı bir günde yolda kalan ve içinde Cemşit’in de (Ahmet Mekin) olduğu bir dolmuşa yardım eder.
Bunu gören iş yerindeki gammazcı Can’ın (Cengiz Sezici) lafı yetiştirmesi ile İlyas işinde geri bir pozisyona alınır. Ardından İlyas ile Asya’nın arası kötüleşir zira işin kötüye gitmesinin de etkisiyle İlyas en hafif tabirle Asya’yı ihmal eder. İlyas, Dilek ile bir süre birlikte yaşar. Bu durumu cam arkasında görerek ve “ben bile göğsünü öpmemiştim” diyerek durumu içine sindiremeyen Asya, Samet’ini de alıp yollara düşer, çünkü ev ona artık mutluluk değil tersine ızdırap vermektedir. Ve yolda Cemşit ile karşılaşır. Cemşit de sevgiye hasrettir ve o da çok yalnızdır. Bir depremde iki çocuğu ile eşini kaybetmiştir. Ve hasta çocuk ile annesi Asya’yı evinde misafir eder. Bebeğe kendi çocuğu gibi bakar. Ve verilen emeğin karşılığını Asya’dan şimdi görmenin zamanı gelmiştir. Resmi nikâhla evlenirler.
Cemşit, babalığın tüm gereklerini yerine getirir. Büyüyen Samet bir tek ona “baba” der. Ve bir gün bir kazaya karışan İlyas’a bu kez Cemşit yardım eder. Ve onun Asya’nın eski eşi olduğunu anlar. İç sesi ile “eski kocası olduğunu bilsem yine de getirir miydim?” diye sorar ve cevabını yine kendi verir. “Evet getirirdim, yaralıydı.” Cemşit tıpkı filozof Kant‘ın ahlâkına benzer zorunlu, kategorik bir doğruluk peşinde gibidir. İyilik, kendinde cisim bulmuştur sanki. Ve Asya için artık bir yol ayrımına gelinir. Asya’nın tercihi belki bireysel bir seçeneğin ötesindedir. O, yıllardır unutamadığı, aniden çıkıverip yeniden sevgisinin yitmediğini anladığı ancak kendisini, bebeğini ihmal eden İlyas’a mı yoksa karşılıksız olarak sevgisini gösteren, belki Asya yine kendisini terk etse dahi ondan yine de nefret etmeyecek kadar yüce gönüllü sevgiyi emekle hemhal kılan fedakâr Cemşit’e mi varacaktır?
Yeşilçam Kalıplarını Yıkmak… İç Ses, Mekân, Final…
1978 yılı Antalya Film Festivali’nden en iyi ikincilik ile Taşkent Film Festivali’nden de Türkan Şoray‘a en iyi kadın oyuncu ödülü getiren “Selvi Boylum Al Yazmalım“ın bu denli beğenilmesinde ve gerçek manada bir başyapıt seviyesinde klasik olmasında birçok neden var. Öncelik Atıf Yılmaz‘da. Yılmaz, nerede ise her kareyi baştan tasarlayarak filmi klasik yeşilçam melodram kalıplarının dışına taşırmayı başarmış. Mekânların büyüleyiciliğine öykünün masalsı tadı da karışmış. Zaten Aytmatov aslında bu hikâyeyi bir Çin masalından almış. Ve buna da Ali Özgentürk‘ün senaryosu ile yerel bir tat verilmiş. Zira hikâyede olmayan sevgi / aşk ya da finali gibi kimi kısımlar eklenerek bizim duyarlılıklarımıza daha bir sahiplenilmiş.
Öykünün bu yerli versiyonu, Sovyet ve Özbek yapımlarına göre daha da beğenildi. Aytmatov Kırgızistan’da ağırladığı film ekibine zaten bu durumu da belirtmiş. Filmdeki yakın çekimler, doğayla bütünleşen örneğin Kastabala Antik şehrindeki kale ya da baraj gibi pastoral görüntüler o dönemin estetik beğenilerinin çok ötesinde. Kahramanların iç sesleri tıpkı o dönemlerin yaygın fotoromanları gibi ilk kez bu filmde bir anlatıcı rolüne bürünmüş. Asya, İlyas, Cemşit iç sesleri ile vücut dillerini o denli uyuşturmuşlar ki, ses gidince bu kez gözler sanki konuşuyor. Ve de final tüm Yeşilçam klişelerini yıkarak ana kahramandan öteye karakter oyuncusuna daha büyük pay ve haklılık verdirten bir finalle sonlanıyor. Aslında bu final, sultanımız Türkan Şoray ile Ali Özgentürk arasında çok büyük bir krizi de doğurmuş.
Şoray, finalde seyircinin alışılageldik final beklentisinin karşılınmasını isterken, Özgentürk emeğin öneminin vurgulanması gerektiğini öne sürmüş. Ne var ki ve iyi ki de bu büyük sorun halledilmiş ve film böylelikle tamamlanabilmiş. Filmin oyunculuklarında ise her bir oyuncu şapka çıkartacak boyuttalar. Asya’da “Türkan Şoray” o köylü kızının utangaçlığını ve sonrasındaki çaresizliğini o denli iyi sunuyor ki. İlyas’ta “Kadir İnanır” başlangıçta çapkın ama sonra gerçekten seven fakat tutarsız davranışlarıyla büyük bir aşkı emek ikileminde bırakan karakterle Şoray‘a muazzam şekilde eşlik ediyor. İnanır, o derece rolüne hazırlanıyor ki, o son final sahnesinde derbeder ve çaresiz görünüme bürünmek için o geceyi uykusuz geçirecek kadar işine saygı duymuş.
Ve de Ahmet Mekin… O sahiplenen, babacan, fedakâr, dünyalar iyisi Cemşit karakteri ile sevgi ile eş değer duyguları “emek”le yaratıyor. Diğer oyunculuklarda ise İhsan Yüce, Nurhan Nur, Hülya Tuğlu, Cengiz Sezici ve aslında erkek olmayan, Samet rolüyle Elif İnci… Hepsi çok iyiler. Filmde seslendirmeler ise Tijen Par, Pekcan Koşar, Kamran Usluer, Güler Ökten, Göksel Kortay gibi aynı zamanda büyük seslendirme sanatçıları tarafından gerçekleştirilmiş. Ve müziklerde Cahit Berkay‘a ait. Onun müzikleri olmasa film kuşkusuz bu denli etkide bulunmazdı, onsuz bu filmi düşünemiyoruz bile…
Günümüz gösteri toplumunda aşk da, sanat da ya da tüm moral değerler de maalesef tam bir krizin içinde. Hep yüzeyselliklerle boğuşuyoruz, hakikâti ve sahiciliği arayarak günümüzü geçiriyoruz. Masallar da hep insanlığın bunalımlarına dair bir ihtiyaçtan doğuyor.
Bir masal tadındaki “Selvi Boylum Al Yazmalım”, doksan dakikalık süresiyle bizi bir düşe sokuyor. Ve burada emek bir yüce değer olarak en saf kalplerde bile bir karşılık buluyor. Şövalyelik ruhu en temizinden bir tercihe yöneliyor. Sevgi / emek dillemasına aslında bir bakıma son da vermiş oluyor. Sevgi, tam da aslında bu değil mi? Tarif edilmeyen ama hep gayret edilen… “Sevgi neydi; sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.” Esasında kazanan yine emek ve sevgi oluyor. Emek, sevgi hepsi önemli ve kirli, kalpsiz dünyanın panzehiri işlevini görüyor… İşte bunu bize gösteren “Selvi Boylum Al Yazmalım”, bir klasik olarak hep yaşayacak…
Yönetmen : Atıf Yılmaz
Orijinal Hikaye : Chingiz Aitmatov
Senaryo : Ali Özgentürk
Görüntü Yönetmeni : Çetin Tunca
Kurgu : İsmail Kalkan
Müzik : Cahit Berkay
Oyuncular : Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin, Elif İnci, İhsan Yüce, Nurhan Nur, Hülya Tuğlu, Cengiz Sezici, Perihan Doygun, Erol Batıbeki, Erkan Esenboğa, Günay Güner, Taci Erşan
Seslendirmeler : Tijen Par, Pekcan Koşar, Kamran Usluer, Güler Ökten, Göksel Kortay
Türkiye / Dram / 90 Dk. (1977)