Deniz ve Güneş
DENİZ VE GÜNEŞ VE FİLM VE ACEMİLİK VE SORULAR..
Acemilik ve …
Bu durumda cevabı size soruyorum! Acemice bir iş yapmak; hem de yabancı ürünlerin taklidi sayılabilecek bir işi… Örneğin, bir zamanlar ünlü markaların taklidi çin malları vardı, şimdi kendi ünlü markaları var. Filmimiz, yabancı bir filmin birebir kopyası değil ama fikir aşırma. Bu durumda herhangi bir sorun yok. Çünkü her fikir bir diğer fikri besler ve onun içinde yaşamaya devam eder. Sorun acemilikte. Yazar, fikri beğenmiş kendi senaryosuna eklemiş. Yeni bir senaryo yaratmış. O nedenle filmden çıktıktan sonra aklınıza başka başka yabancı filmler gelirse yazara aşırmış gözüyle bakmayın derim; sonuçta her fikir, kendisinden sonra gelen fikrin içinde yaşamaya devam eder.
Filmimiz son dönem siyasi tartışmaya benziyor, filmimizin kaportası başka bir filmden, koltuğu başka bir filmden diyelim ama beyni bizim; yerli. Yerli de; araba camını açmaya çalışıyorsun, tutukluk yapıyor. Sol sinyal yakıyorsun, sağ sinyal yanıyor ve kazayı ucuz atlatıyorsun! Ama seviyorsun yine de, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Çünkü bizim, bizim sinemamız. E, tamire de ihtiyacı var.
Film ve …
Hala daha cevabı size soruyorum. Elinizde birikmiş bir para var, ticaret yapmayı planlıyorsunuz. Getirisi kesin olan işe girip, 3 – 5 ne kazandıysanız yolunuza bakarsınız ya da risk alıp yüksek karlı işe girip ya herro ya merro dersiniz. Peki getirisi kesin olan işin karı 3 – 5 ve riskli işin karı 2 – 4 ise hangi işe (Maliyetler hemen hemen aynı) girersiniz? Burada esas soru bu değil. Çünkü filmin yapımcıları, karı 2 – 4 olan riskli işi tercih etmişler bile. Peki neden?
Bir egeli olarak beni maruz görün; neyim varsa yoksa satıp egede bir kıyı kasabasına yerleşeceğim diyenlerden sıtkım sıyrıldı desem, yalan olmaz. Çoğu da lafta kalır tahminler üzere… Bu filme emeği geçenler lafta kalmamış anlaşılan. Ama kasaba hayatı beklenildiği gibi gitmemiş. Doğal gaz yok, sivrisinek çok, sıcak desen cabası…
Demem o ki; filmimiz komedi yapayım derken bayağılaşıyor, yan karakterler karikatürize olmuş, senaryo ise basit bir anlatım yakalıyım derken “basite kaçmış”. Ufak tefek teknik aksaklıklar da bir kaç sivrisinek diyelim.
Peki filmi oluşturan diğer öğeler; örneğin müzik kullanımı iyi. Aşırıya kaçmasına rağmen temponun sürmesini sağlıyor. Aşk sahnelerini uzatıp gereksiz yere vakit çalmadan, kararında sessizlik ve müzikle aşkı anlatıyor. Bize komedi vadetmiyor ama Post-Modern çağın gerekliliklerini yerine getirip dramımızı komedi ile harmanlamaya çalışıyor. Ucundan azıcıkta gerilim ekleyip seyri kuvvetlendiriyor. Komedi ve dramın harmanlanmasına kadın başrol oyuncusunun başarısını da ekleyince film samimi de geliyor.
Filmin yapanlar popüler sinemanın bütün gerekliliklerini yerine getirmeye çalışıyor. Genel seyirci kitlesini etkileyecek bir hikaye, senaryo da basit bir dil, popüler oyuncular, hatta ünlü bir şarkıcı, seyri zora sokmayacak bir kurgu ve seyri kolaylaştıracak bir yönetmen dili… Her şey güzel görünüyor. Ama değil! Ünlü şarkıcıyı koyuyor filme ama filme yediremiyor, şarkı söyleteceğim diye filmde şarkıcı “sırıtıyor”. Ne kadar çok seyirciyi hedeflersen, senaryo bir o kadar basitleşmeli.
Basit kötü bir şey değildir. Aziz Nesin’in anlatımı basittir. Her kesimden okuyucu etkileyebilir. Ama basite kaçmak… İşte o büyük bir sorun. Örneğin, başrol erkek bir kadınla zoraki aşk yaşıyor. Senaryoda kadın birlikte olunması imkansız biri olarak çizilmiş. Aldatılınca hak ettiğini bulmuş dedirtecek kadar… Zoraki kısmı oyunculuklar sayesinde hemen anlaşılıyor. Ama yazar, “basite kaçarak”; başrol erkek oyuncu telefonda babası ile konuşurken babasına zoraki durumu açıklatıyor ve ne yazık ki senaryonun tamamında da geçerli “basite kaçma”…
Popüler (Endüstriyel) sinemamız komedi, korku, dram ve dram komedi örnekleri ile dolu, son dönemde savaş filmleri geldi. Bu türlerin bazılarında da fena değiliz hani… Bu film de bir dram örneği tabi komedi ile harmanlanmaya çalışılmış. Yani kabaca dram komedi dersem dayak yemem. Ama içinde azıcık da olsa gerilim tadı olması, her zamanki örneklerinden sıyrılmasını sağlıyor. Başarısı da buradan geliyor. Ama acemilikler filmin başarısına köstek olmuş.
Güneş ve …
Hani soru demeyin, bu sefer sadece güzelleme. Kadın başrol oyuncumuzun filmdeki ismi Güneş. Oyunculuğu ile ismi gibi filmi aydınlatıyor. Yönetmen, senaryoda yakalanamayan basit anlatım başarısını, kadın başrol oyuncu da yakalıyor ya da bu oyuncunun başarısı mı?
Deniz ve …
Yine soru yok, bu sefer sadece gerçekler. Erkek başrol oyuncumuzun filmdeki ismi Deniz. Oyunculuğu ismi gibi değil tam olarak, en önemli başarısı Güneş ışınlarını başarılı bir şekil de yansıtması. Bu da bir oyunculuk başarısı sayılır mı?
Soru?
Popüler (Endüstriyel) sinemamızda “başarı” yakaladığımız alanların dışına çıkıp hiç veya az denemediğimiz ya da deneyimleyip başarısızlıkla sonuçlanan türlere/konulara yönelmeli miyiz? Gerilim, Aksiyon, Bilim-Kurgu, Polisiye ve diğerleri… Unutmamak lazım modern sinemamızın ilk korku filmleri, korkutmaktan daha çok güldürüyordu. Peki şu an, sinemasal kalitesi istenen seviyede olmasa da neredeyse 10 yılda Türk Korku Sineması diye bir kavram oluşturduk. Denemeye ne dersiniz?
Bugün seyrettim..Çok keyifle ailenizle izleyebileceğiniz bir film olmuş..hem güldürüyor hem ağlatıyor film yaa…:))
Bence film çok güzeldi.
Bu eleştriyi yazmaya çalışan eleştirmen biraz saçmalamış burada ama !!!!
Gayet güzel bir film olmuş..Çok eğlenceliydi..Filmde işaret dilnin kullanılmasıda ayrı bir zenginlik katmış filme…
İşaret dilininde kullanıldığı güzel bir sinema filmi…
Öncelikle sinema hem sanatsal hem de satış konusuyla ticari sayılan çok bileşenleri olan bir mecradır.
Buz dağının görünen kısmı işin perdeye yansıyan bölümüdür ki, eleştirel dili sadece gördükleriniz kadarıyla yapabilirsiniz.
Konu her ne olursa olsun daha iyisi ya da daha kötüsü sadece bakış açısının niyetinde gizlidir.
Şimdi zemininde işin senaryo bileşenleri, iklim zorlukları, oyuncu psikolojisi yönetimi, belediyeler ve mekanlarla olan zorluklar, ekip içinde ekipleşme sorunsallarını bertarafta kaybedilen zaman, enerji ve maddi bileşenler, Oyuncu menejerleriyle olan tutukluk ve bazı çıkmazlara takılan problemli ilişkilerin yönünden tutun da, buz dağının altında %60’ından fazlası değişen öz hikaye (Senaryo) bir tarafadır…
Görmek istediğiniz yabancı filmden esinti işi ise bunu görürsünüz ki senarist – yapımcısı olarak orjinal senaryonun uzaktan yakından bir benzerliği olmamasına rağmen işin çeşitli zorluklar sebebiyle dönüştürüldüğü son halinde bu yansımaya gelişini belirtmek isterim sayın eleştirici…
Ayrıca, hikayenin özlük değerinde işaret diliyle ilgili engellilik konusunu ilk defa acıtasyonu, engellilerin hayattaki zorluklarına değinmeden güçlü bir karakter şeklinde ele alan ilk film olması hedefine ulaştığını bildirenler de olduğu aşikar…
Niyet bakış açısına yön verir, bilgiler ve yaşanmışlıklar değil… Sayın eleştirici…
Elbette belirgin üst konusu “Aşk sessizliği de sever, kelimeler gerekli değildir.” temasının daha belirgin olmasını dilerdim…
Eleştirme işi o kadar kolay ve zehirlidir ki, eğer ölçüsünü koruyamazsanız süslü cümlelerin ve yazdıkça kendinizi hevalar içinde taktir edilesi bilgiler paylaştığı hissiyatınasokup, ego patlamaları yaşatır ve hiç tanımadığı yapımcılar hakkında olur olmaz şunu hedeflemişler, şöyle yapmışlar gibi haddini ve bilginizi aşan yorumlarda bulunma cehaletine düşürebilir…
Sayın eleştirici, gördüklerinize yaptığınız yorumların karanlık odadaki tuttuğu her şeyin yapısını fil diye tanımlayan kısıtlı görüş sahibi biri olarak da maruz gördüğümüzü bildirelim…
Fakat bu kadar satırların arasındaki haklı ve tamamen doğru yaptığınız değerli görüşleriniz için de ayrıca teşekkür etmek, ve saygımızı belirtmek isteriz…