Malgorzata Szumowska’nın yeni filmi “The Other Lamb / Öteki Kuzu”

Günümüz Polonya Sinemasının önde gelen yönetmenlerinden 1973 doğumlu Malgorzata Szumowska, yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını yaptığı kısa ve uzun metrajlı kurmaca ve belgesel filmlerle çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül kazanmış, ülkesinin az sayıda yaratıcı kadın yönetmeninden biri. İlk kurmaca uzun metrajı “Szczesliwy czlowiek / Mutlu Adam” (2000) Selanik’te bir Özel Ödül almış, ikinci filmi “Ono / Yabancı” (2004) Sundance ve Berlinale seçkilerinde gösterilmiş birkaç ulusal ve uluslararası ödül kazanmış. “33 sceny z zycia / Yaşamdan 33 Kesit” (2008) Locarno’da Jüri Özel Ödülü almış.

Türk seyircisi Szumowska’yı, Elle dergisi için araştırma yapan bir kadın gazetecinin kendini üniversite öğrencileri tarafından işletilen bir fuhuş çetesinde bulduğu Juliette Binoche’lu “Elles / Onlar” (2011) adlı filmle tanıdı. Asıl aynı dönemde İstanbul Uluslararası Film Festivali izleyicisi onu Berlinale’den Teddy Ödüllü “W imie… / …’nın Adıyla” (2013) ile keşfetmişti. Bu çarpıcı film, kırsal kesimde küçük bir cemaatte, çeşitli etkinliklerle sorunlu ve suça meyilli gençleri doğru yola getirmeye çalışan bir papazla, grubundaki genç ve çekici bir delikanlı arasında filizlenen ve giderek aşka dönüşen bir tutkuyu ele alır. Ancak Szumowska, bu aykırı öykü üzerinden, kilisenin kendi “saygınlığını” koruyabilmek için, aslında dinen “ölümcül günah” olan kimi olayı örtbas ettiğini göstererek, bunun sonucunda koyu Katolik Polonya’nın bağnaz ve homofobik toplumunda, eşcinselliğin korunaklı ve güvenceli şekilde ancak papaz okullarında ve kilisenin bünyesinde geliştiğine dikkat çeker.

2015’de adli tabip bir baba ile anoreksik kızının iletişimsizlik sorunlarını ve bunlara çözüm bulmaya çalışan garip ötesi bir terapisti ele alan, bu kez Berlinale’de yazar yönetmeninin En İyi Yönetmene verilen Gümüş Ayı’yı paylaştığı, trajedi ile kara mizahı zekice harmanlayan “Cialo / Beden” gelir. Hastalık ve fiziksel değişimin toplumsal ya da psikolojik sonuçlarına, bedenin akıl ve ruhla ilişkisine, bireylerin etraflarındaki ortamla çoğunlukla sıkıntılı ilişkilerine neredeyse tüm filmlerinde şöyle ya da böyle değinmiş olan Szumowska, bir yüz nakli öyküsü üzerinden “Twarz / Surat” (2018) filminde, bu konuların nerdeyse tamamını hicivli bir tonlamayla ele alır. Ve Berlinale’den hiç eli boş dönmemeyi sürdürerek Jüri Büyük Ödülünü de alır.

”Öteki Kuzu” (2019), Malgorzata Szumowska’nın İngiliz dilinde çektiği ilk film.

Elles”de de erkek egemen toplumun çağcıl dünyamızda kadını tacizini ve istismarını eleştirmiş olan Szumowska, “Öteki Kuzu”da aynı konuyu masalsı bir alegorik mesel olarak ele alıyor. Görüntü yönetmeni Michal Englert’in İrlanda doğasının el değmemiş taraflarında çektiği olağanüstü görsellik, öykünün fantastik boyutunu daha da vurguluyor.

Saç örgülerini kafalarının etrafında toparlayan, bir örnek uzun elbiseler giyen, tamamı kadınlardan ve kız çocuklardan oluşan bir gurubun bir ağızdan bir tür ilahi söylediği jenerik öncesi açılış sekansından bile “Öteki Kuzu”nun sıra dışı bir iş olduğu belli olur. Topluca yemek yenen bir sonraki sahnede bu kadınların, kendini Çoban, gurubu da (doğal olarak) Sürü diye adlandıran Charles Manson ile Mesih arası bir liderin müritleri oldukları ortaya çıkar.

Çoban, daha olgun yaşta olan ve hepsi kırmızı giyen kadınlara Eşlerim, mavi giyen daha genç kızlarla ve çocuklara da Kızlarım diye hitap eder. Gerçekten de Eşler adamın haremi, Kızlar da Çobanın Tanrının inayetiyle Eşlerle birleşmesinden olan çocuklarıdır. Azar azar, ıssız bir doğada orman içinde gelişen öykünün, cemaat içindeki boyun eğdirme ve tacize dayalı alt yapısı su yüzüne çıkar. Çobanın kurduğu ve dayattığı hiyerarşik düzen iç çekişmelerden pek de soyutlanmış değildir. Kızlar, daha üst statüde olan Eşlere saygı göstermek zorundadır ama, Çoban’ın ilgisi giderek daha genç kadınlara kaydığından, Kızlarla, bazıları kendileriyle neredeyse yaşıt yeni Eşler arasındaki kıskançlık tartışmalara sebep olur. Hamilelik en gurur verici onurdur; cemaatte neden sadece kız çocuklarının var olduğu ise, ileride epey tatsız bir şekilde ortaya çıkacaktır: “Bir sürüde ancak tek bir koç yaşayabilir”

Çobana büyük sadakatla bağlı olan, onun beğenisi için her şeyi yapmaya hazır genç Selah, onun kendisini annesini ve tüm aileyi istismar ettiğini, kimine hak etmediği acılar çektirdiğini fark ettikçe, ona karşı duyduğu arzu ile onun yaptıklarının yanlış olduğunu fark etmenin ikilemi içinde bocalayacak, Çobana inancı ve güveni sarsılmaya başlayacaktır. Dışlanmış bir eşin dediği gibi “Çobanın ilgisi aynen güneş gibidir. Önce harikulade şekilde ısıtır… sonra da yakar”

Öykünün, zaman ve mekânın dışında geliştiğini düşünen izleyici, otomobiliyle gelen bir polis, Çobana artık bulundukları yeri terk etmek zorunda olduğunu söylediğinde, olayların günümüzde geçtiğini fark ederek şaşırır.

Yeni bir “cennet” aramak için yola çıkan cemaatin zorlu fiziksel yolculuğu, Selah’ın içsel olgunlaşma ve bilinçlenme yolculuğunun paralelinde gelişir. Bu yolculuk ara ara, Selah’ın kâbusları, düşleri ya da bilinçaltının patlamaları olabilecek karabasansı görüntülerle kesilir.

Malgorzata Szumowsk bilmediğimiz bir konuda ahkâm kesmiyor; çok önemli de olsa epey bildik bir sorundan söz ediyor. Özgün olan öykünü kendisinden çok, ustalıkla yaratılmış o müthiş tedirgin edici atmosfer. Araya giren kâbusların huzuru daha da bozduğu bu atmosferde Szumowska, öyküsünü dingin bir akıcılıkla anlatıyor. Ve bu dinginlik, cinsel tacizin en uç noktası olan ensest sahnesini daha da çarpıcı, daha da rahatsız edici kılıyor.

İlk filminden beri her zaman usta bir oyuncu yönetmeni olan Szumowska, tüm ekibinden üst düzey bir takım oyunculuğu elde ediyor. Karakterlerin neredeyse hepsinin az ya da ilk kez gördüğümüz oyuncular tarafından canlandırılması izlenceye ilginç bir yaşanmışlık duygusu da katıyor.

Her zaman ilginç işler yapmış bir yönetmenden ilginç ve etkileyici bir feminist mesel. Vizyonda kaçırmayın derim.

Yönetmen : Malgorzata Szumowska

Senaryo : C.S. McMullen

Görüntü Yönetmeni : Michal Englert

Müzik : Pawel Mykietyn

Oyuncular : Michiel Huisman, Raffey Cassidy, Denise Gough, Kelly Campbell, Eve Connolly, Isabelle Connolly, Charlotte Moore, Jane Herbert

ABD-Belçika-İrlanda / Dram-Gerilim-Korku / 97 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz