Yurt

Yurt değil toplama kampı!

Siyah beyaz çekilmiş filmin süresinin uzunluğu ve sonuna doğru lafı iyice dolandırmasının dışında eleştirilecek bir yanı yok. Yurt belli ki festivallerden çok ödül toplayacak, çok tartışılacak, çok beğenilecek ve çok eleştirilecek. Eğitimin giderek medreseleştiği, laik eğitimin bitirilmeye çalışılıp gençlerin molla yetiştirilmeye çalışıldığı günümüz Türkiyesinde tarikat yurtlarının durumunu ve baskıcı yaşamını göstermesi açısından da önemli bir film.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Basın toplantısı saatinin ayarlanamaması

Nehir Tuna’nın yazıp yönettiği Türk Alman yapımı filmi YURT’u o kadar merak ediyordum ki Wim Wenders ve Koji Yakusho’yu canlı canlı izlediğim basın toplantısını bitmeden terk edip koşturarak Pera’ya yetiştim! İKSV böyle bir çakışmayı tabii ki isteyerek yapmamıştı; Wim Wenders’in Yapı Kredi Yayınları’ndaki basın toplantısı 14.30’daydı ve bir saat sürecek, 15.30’da bitecekti. Filmin basın gösterimi oraya 15 dakika yürüme mesafesi uzaklıktaki Pera Müzesi salonundaydı. Her şey saat gibi işlese olabilirdi, ama burası İstanbul’du, hiçbir şey saat gibi işleyemez, her an her şey olabilirdi!

Wim Wenders ve tuvalet temizlikçisi Koji

İstanbul’a gelmeyi 78 yıldır beklediğini söyleyen Wim Wenders’in geldikten sonra İstanbul’un büyüsüne kapılmaması imkansızdı, aktörü Koji ile kendilerini gezmeye ve trafiğe kaptırınca da, ‘Burası İstanbul! 24 saat uyumayan ve 24 saat trafiği tıkalı olan şehir” basın toplantısı 45 dakika geç başladı! Film de geç başlatıldı ama yine de Wenders’i terk edemeyenler filmin başını kaçırdı.

Festival filminin ötesinde

Gelelim filme. Nehir Tuna, her şeyden önce şahane bir cast yapmış : Can Bartu Aslan, Venedik’de bile ayakta alkışlanmış.  Doğa Karataş, bu kadar zor bir rolün altından sadece başarıyla kalkmakla kalmıyor, yakışıklılığı, güzel gözleriyle de büyülüyor. Tansu Biçer zaten zor rollerin adamı. Kalabalık oyuncu kadrosundan hiçbiri teklemiyor, oyuncu yönetimi müthiş. Nehir Tuna, senaryoyu yazarken de yönetirken de ustalığını konuşturmuş. Tek hatası var, son zamanlarda sıkça rastladığımız, uzatıyor. Yaptıkları işi seviyorlar ve kopamıyorlar, kısa kesemiyorlar! Uzatıp etrafından dönüyorlar. Oysa seyirci de artık sıkılıyor, kısa mesaja alıştı. Tamam anladım bitsin kıvamına getirmemek gerekiyor.

Yorumu baştan yazdık, konuya gelemedik. Ahmet, (Doğa Karakaş); Çanakkale’de zengin bir ailenin tek erkek çocuğu ve İngilizce eğitim yapan bir kolejde okuyor. Ama muhafazakar kimliğini dinciliğe dönüştürmüş iş insanı babasının zoruyla yoksul çocukların bakıldığı bir tarikat yurdunda kalıyor. Sabah, gıcır gıcır giyinip yurttan çıkan Ahmet, okul arkadaşları nerede kaldığını anlamasın diye koşarak bir evin kapısına gidip oradan servise biniyor. Bütün gün İngilizce öğrenip kızlı erkekli ve seküler bir ortamda kalan Ahmet, akşam yoksul erkek çocukların temizlikten bulaşığa her türlü işini yüklendiği ve bir kaşık yemekle doyup, tıka basa ranza dolu koğuşlarda kaldığı yurtta namaz kılıp, hafız olmaya hazırlanıyor, en ufak yanlışında dayak yiyor!

İkili yaşam çıkmazı

Gündüz okulda Atatürk nutukları dinleyip akşam yurtta dincilerin cennet cehennemde yanma masallarına muhatap olmak bile 14 yaşındaki bir çocuğun aklını başından alabilir, ama babası bunu düşünüp anlayacak, annesi de kocasına itaat ettiğinden engel olup oğluna sahip çıkacak durumda değil. Ahmet bu zorlu süreçte kendisine en yakın arkadaş olarak bulduğu Hakan (Can Bartu Aslan) ile yaşının getirdiği sıkıntıları paylaşır. Hakan, okulun ekmek tedariki gibi işlerini üstlenmiş, ailesi olmayan ve tatillerde bile yurtta kalan kimsesiz bir çocuktur ama gariban değildir, hayatta kalmak için her yolu kullanan bir kişiliktir.

Ahmet, hormonlarının zorladığı ergenlik, ailesinden ve rahat koşullardan uzak kalmak, yurttaki hocaların haksız hoyratlıkları gibi her türlü sıkıntıyla yaşının getirdiği cesaretle karşı koymaya çalışır, ama hayat onun gibiler için çok zordur. Buna bir de akran zorbalığı eklenince Ahmet, maceralara ve yasa dışı arayışlara kalkışacak, onları da yüzüne gözüne bulaştıracaktır.

Hayatı da siyah beyaz

Siyah beyaz çekilmiş filmin süresinin uzunluğu ve sonuna doğru lafı iyice dolandırmasının dışında eleştirilecek bir yanı yok. Okul kapısına dayananların laiklik gösterileri ve yurtta kalan çocuklara sataşmanın amatör kaldığı sahneler yok değil ama hadi hoş görelim, bunlar yurt dışında çok ilgi çeker. Bizim gibi her iki tarafı da gözlemleyen ve karşı duranlar ise aşırı bulur.

Yurt belli ki festivallerden çok ödül toplayacak, çok tartışılacak, çok beğenilecek ve çok eleştirilecek. Bu da bir yönetmen için çok değerli. Eğitimin giderek medreseleştiği, laik eğitimin bitirilmeye çalışılıp gençlerin molla yetiştirilmeye çalışıldığı günümüz Türkiyesinde tarikat yurtlarının durumunu ve baskıcı yaşamını göstermesi açısından da önemli bir film, burada yaşayan gençlerin içine düştükleri psikolojik baskı yüzünden intihar vakaları yaşandığı da ortadayken!

Yönetmen / Senaryo : Nehir Tuna

Görüntü Yönetmeni : Florent Herry

Kurgu : Ayris Alptekin

Müzik : Avi Medina

Oyuncular : Doğa Karakaş, Can Bartu Aslan, Tansu Biçer, Ozan Çelik, Didem Ellialtı, Orhan Güner, Işıltı Su Alyanak, Emrullah Erbay, Ercan Erdil, Miraç Kaya, Erdi Kökerer, Fatih Berk Şahin, Nazlı Benan Özkaya, Tolga T. Talay, Ozan Bilen

Türkiye-Almanya / Dram / 116 Dk.

1 YORUM

  1. cennet ve cehennem bizlere gore bir masal degildir,gercektir.tarikatlari elestirecegim diye islama laf etmeniz hos degil.orta koltuga teessuf ederim.bu siteye film elestirisi okumak icin bakiyorum.rencide olmaya degil

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz