Ayrılış / Tuesday
ZARAFET, SEVECENLİK, ŞEVKAT
Bildik bir hikâyeyi zarafet, sevecenlik ve şefkatle aktaran Oniunas-Pusić’in meselinin kanımca anlatmaya çalıştığı da, ölümü kabullenmenin dolu dolu yaşamayı engellemeyeceği, dolu dolu yaşarken de ölümün göz ardı edilemeyeceğidir.
“Ölüm” ya da “Azrail” film karakteri olarak karşımıza farklı kılık ve kişiliklerle çıkmıştır. Kimi zaman dünyalar güzeli bir kadın (Jessica Lange –“All That Jazz”), kimi zaman müthiş yakışıklı bir erkek (Brad Pitt – “Meet Joe Black” veya Frederic March – “Death Takes a Holiday”), bazen şık bir İngiliz centilmen (Sir Cedric Hardwicke – “On Borrowed Time”) olmuş, bazen “Yedinci Mühür”de yapmış olduğu gibi en bildik biçemine bürünmüş, ünlü kukuletalı pelerinine sarınıp eline tırpanını almıştır.
“Ayrılış / Tuesday”in Ölüm Meleği’yse, konuşabilen, hip-hop seven, minikten devasaya boyut değiştirebilen bir Amerikan Papağanıdır. Evlerde, sokaklarda gezindiğinde, artık gitmesi gerekenleri neredeyse sevgiyle. uykuya yatırırcasına kanatlarıyla sarmalar. Muhatap olduğu sonu gelenlere kim olduğunu söylemesi gerekmez; parkta kan kaybeden bıçaklanmış genç kadın, yüzüne tüküren yaşlı nine ya da evinin yatağındaki 15 yaşındaki ölümcül hasta yeniyetme kız Tuesday onu görür görmez tanırlar.
Hırvat kökenli İngiliz yazar yönetmen Daina Oniunas-Pusić, ürkünç Orta Avrupa masalları tadındaki bu büyüleyici ve dokunaklı ilk uzun metrajında, bir annenin yaşayabileceği en korkunç felaketi, melodrama kaçmaksızın, duyarlılıkla, kimi zaman mizahi bir tonlamayla aktarıyor. Çok az sayıda mekânda üç ana karakter arasında gelişen oda sineması tadındaki anlatı, ölümle yaşamı, masalla gerçeği, CGİ animasyonla canlı karakterleri ustalıkla iç içe geçiriyor.
Nedeni belirlenmese de, hastalığının ölümcül olduğu hissedilen Tuesday (Lola Petticrew), Amerikalı bekâr annesi Zora (Julia Louis-Dreyfus) ile Londra’da yaşadığı evin alt katındaki hastane yatağına mahkûm gibidir.Sadece her gün gelen hemşire Billy’nin (Leah Harvey) yardımı ile yataktan çıkıp tekerlekli sandalyeyle biraz dolanabilmektedir. Baba ortada yoktur, ailenin arkadaşları, hatta gelen gideni bile kalmamıştır. Ana-kız Elisabeth Kubler-Ross’un ünlü ölüm ve yas karşısındaki aşamalar kuramının birer canlı örneği gibidir.
Zora birinci aşama “inkâr”da mahsur kalmıştır. Tuesday’in var olmadığı bir dünya, onun kendisinden önce öldüğü bir hayat mümkün değildir. Bu evrede Zora sadece Tuesday’in ölümünü değil, yaşamın kendisini de inkâr etmektedir. Artık çalışmamakta, geçimini evde para eden her şeyi satarak sağlamaktadır. Bunu kızına söylemediği için sabahlar evden çıkıp gününü café’lerde ve parklarda geçirmektedir.
Annesini aksine, artık en son aşamaya, kabullenmeye evresine girmiş olan Tuesday papağanı odasında görür görmez neden geldiğini anlar. Daha önce karşılaştığımız ölmek üzere olanlar gibi yalvarmaz, kızmaz, aksine kuşla ilgilenir, aptal bir fıkra anlatarak güldürür, sohbet eder, arkadaşça davranır, empati kurar. Hatta papağan çok kirli olduğunu söylediğinde lavabosunda banyo bile yaptırır.
Yazar yönetmenin filminde yaptığı iki radikal seçim de çok başarılıdır. Ölüm meleğinin bir papağan oluşu biraz kafa karıştırıcı olsa bile, beklenmedik ve etkileyici bir karardır. Zorlu animasyon çalışmasıyla müthiş inandırıcı olarak var edilen, Arinzé Kene’in başarıyla seslendirdiği bu tehditkâr mahlûk, aynı zamanda hem komik hem sevecen olabilmektedir. Yapmak zorunda olduğu işi müthiş ciddiye alsa da, bunu duygusuzca değil, kimi zaman üzülerek, kurbanıyla empati kurarak gerçekleştirmektedir.
Bir diğer doğru seçim de “Seinfeld” ve “Veep” dizilerinin müthiş yetenkli komedyeni Julia Louis-Dreyfus’a dramatik bir rol vermek, filminde onu, ölümü kendinden bile çok sevdiği Tuesday’dan uzak tutmak için her şeyi yapmaya hazır Zora olarak oynatmaktı
Tuesday, papağanın gelişini tüm olanakları elinden alınmış kısacık hayatının heyecan verici finali olarak algılarken, Zora kuşu mağlup edilecek, dövüşülecek, yok edilecek bir düşman olarak görür. Louis-Dreyfus’un Zora’nın çığırından çıkışını, olmadık şiddete başvuruşunu, sonrasında ölümle pazarlığa oturuşunu, beklenmedik anda açığa çıkan kırılganlığını ve de olmazsa olmaz kabullenişini nefes kesici yorumlayışı, kanımca son yılların en etkileyici oyuncu performanslarından biridir.
Tuesday ve Zora eninde sonunda kendilerini Ölüm’ün yetki alanında bulacaklardır, çünkü dünyamız Ölüm’ün dünyasıdır. Çıktıkları yolda değişik sapmalar, eğlendirici yan yollar olsa da nereye varacakları bellidir.
Bildik bir hikâyeyi zarafet, sevecenlik ve şefkatle aktaran Oniunas-Pusić’in meselinin kanımca anlatmaya çalıştığı da, ölümü kabullenmenin dolu dolu yaşamayı engellemeyeceği, dolu dolu yaşarken de ölümün göz ardı edilemeyeceğidir.
Yönetmen / Senaryo : Daina Oniunas-Pusic
Görüntü Yönetmeni : Alexis Zabe
Kurgu : Arttu Salmi
Müzik : Anna Meredith
Oyuncular : Lola Petticrew, Julia Louis-Dreyfus, Arinzé Kene, Leah Harvey, Ellie James, Taru Devani, Jay Simpson, David Sibley
İngiltere-ABD / Komedi-Dram / 110 Dk.
Sevgili Mitrani, sizi okuyup izleseydim filmi daha iyi anlar ve ilgiyle izlerdim.Önceden bilgilenmek sürptizi kaçırıyor diye vazgeçtim ama bu kez de filmi sevmedim. Elinize yüreğinize sağlık, çok açıklayıcı olmuş. Tşk ederim