1917: SAVAŞIN SAF GERÇEKLİĞİ
2019’un en iyi yabancı filmleri listemi yapmadan önce ‘’ 1917’’ filmini izlemiş olsaydım bu filmi kesinlikle listeme alırdım. İşin gerçeği savaş filmlerinin çoğunun gizli ya da açık bir şekilde bir devletin propagandasını yapıp kitleleri yoğun milliyetçilik sosuyla uyutma aracı haline getirmesi ve bir savaş güzellemesi yapması beni savaş filmlerine çok uzaklaştırmıştı, iyi bir savaş filmi keşfetme merakımı da azaltmıştı. Bu konuda özellikle de Amerika’nın Hollywood aracılığıyla kendi ideolojisini dünyaya empoze etmeye çalıştığı birçok savaş filmine benim tanık olduğum gibi sizler de tanık olmuşsunuzdur. Bu yüzden savaş filmlerinin insanlığın trajedisine dair yeni bir şeyler sunacağına dair ümidim neredeyse kalmamıştı. En son izlediğim savaş filmiyse Mel Gibson’nın ‘’Savaş Vadisi (2016) ‘’ filmiydi fakat sonrasında izlediğim ‘’Dunkirk, Soğuk Savaş, Uzun Kız, Boyalı Kuş, For Sama‘’ gibi filmler ön yargılarımı bir kez daha ortadan kaldırdı. Şimdi de saydığım filmlerin halkasına ‘’1917’’ filmi de eklenmiş oldu.
‘’1917 ‘’ filmi Blake (Dean-Charles Chapman) ve Schofield (George MacKay) isimli iki İngiliz askerin, düşman hattını geçerek kendi ordularına yüzlerce askerin hayatını kurtaracak bir mesajı götürmelerinin hikâyesine odaklanıyor. Tabii bu mesajı yürüyerek ve en kısa sürede ulaştırmak kolay olmayacaktır. Yoğun bombardıman altında ilerlemek zorunda kalan iki asker aynı zamanda keskin nişancılar vb. düşman tuzaklarıyla ve çetin doğa şartlarıyla da mücadele etmek zorunda kalır. ‘’1917 ‘’ iki askerin bu zorlu yolculukta hayati bir görevi yerine getirmelerinin dehşet dolu zorluğunu güçlü bir dramatik yapıyla anlatırken plan sekanslarla örülmüş muhteşem bir sinematografiyle bizi çok gerçekçi bir ölüm kalım savaşına çekmeyi başarıyor.
‘’1917’’ filminin asıl başarısı da çok profesyonelce çekilmiş plan sekansların yarattığı otantik tasvirdir. Normalde bir filmi plan sekanslarla çekmek riskli bir tercihtir çünkü içinde sıradanlığa düşme tehlikesi barındırır fakat görüntü yönetmeni Roger Deakins yılların tecrübesiyle hareket ettirdiği kamerasının yarattığı derinlikle plan sekansların hakkını görsel bir ziyafete çevirerek vermeyi başarıyor. Film plan sekanslardan oluşmasına rağmen tek bir plan sekans çekimi yapılmış izlemini taşır. Filmin tek plan sekansla çekilmiş izlemini verense Lee Smith’in plan sekansları birleştiren kusursuz kurgusudur.
‘’1917 ‘’ iki askerin kahramanlığını anlatırken savaş güzellemesi yapan bir film değil aksine savaşın insan eliyle yeryüzünü nasıl bir cehenneme çevirdiğini anlatan savaş karşıtı bir film. Savaşın acımasız doğası anlatılırken zaman zaman da insani değerlerin hatırlatıldığını görürüz. Blake’ın düşen bir Alman uçağının pilotunu alevler arasından çıkarıp yaşatmaya çalışması, Schofield’ın harabelerin içine saklanmış bir kadınla karşılaşması, kadının yetim bir bebeğe bakması ve kadının Schofield’ın yarasını sarmaya çalışması insani değerleri hatırlatan sahneler olarak karşımıza çıkıyor.
Filmin senaryosu çoğunlukla kurgu olsa da temelini Sam Mendes’in dedesinin anlattığı hatıralardan alıyor. Bundan dolayı da filmde kurgu ve gerçeklik çoğu zaman ayırt edilemez bir hâl alıyor. Özellikle de Blake’ın Alman pilotu kurtardığı sekansın gerçekliğini kendinize sormadan edemiyorsunuz. Kanın oluk oluk aktığı, her yerden çürüyen cesetleri çıktığı ve öldürmenin adeta kutsandığı böylesine vahşi bir ortamda bir düşman askerini yaşatmaya çalışmak mantığın pek de kabul edeceği bir şey değil. Bu sekansın İngilizleri daha insancıl göstermek gibi bir amaca hizmet ettiğini düşünmeden edemiyorsunuz. Fakat bu sekansın dışında, film genel anlamda savaşın atmosferini alabildiğine gerçekçi bir şekilde aktarıyor.
Sonuç olarak yaşanmış bir hikâyeden uyarlanan 1917, Sam Mendes’in muhteşem yönetimiyle, müziğin dramatik yapıya güçlü uyumuyla, oyuncuların karakterlerini içselleştirmesiyle, sinematografisiyle, karanlık iç mekan çekimleriyle ve gerçekçi dönem tasvirleriyle (mekan, kostüm, silahlar…) kendi türleri arasında öne çıkmayı başarıyor. ‘’1917 ‘’ kusursuz bir sinematografiyle savaşın vahşetini duygusal anlamda hissetmenizi sağlayan iyi savaş filmlerinden biri olarak sinema tarihindeki yerini almayı başarıyor. ‘’1917 ‘’ filmi savaş olgusunu bir kez daha sorgulamamıza vesile oluyor.
Bugün Amerika ve İran arasındaki savaşta yaşananların bile savaşın insanlığı nasıl bir deliliğe sürüklediğini ve 1917’den bugüne de aslında pek bir şeyin değişmediğini gösteriyor. Neredeyse insanlıkla yaşıt olan savaş olgusundan ders çıkarmak ve evrensel barışı egemen kılmak yerine ülkelerin daha ölümcül silahlar üretme yarışına girdiği bu yüzyılda ölenler hep bir rakam olarak kalmaya devam edecek ve bu; silah tüccarlarının, büyük kapitalist şirketlerin, savaş üzerinden oy devşirmeye çalışan politikacıların cebini doldurmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecek. ‘’1917’’ filmi bu gerçeğin anlaşılması için dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden savaşları tüm çıplaklığıyla, tarafsız anlatacak daha çok filme ihtiyacımız olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Yönetmen : Sam Mendes
Senaryo : Krysty Wilson-Cairns, Sam Mendes
Görüntü Yönetmeni : Roger Deakins
Müzik : Thomas Newman
Oyuncular : George MacKay, Dean-Charles Chapman, Mark Strong, Andrew Scott, Colin Firth, Benedict Cumberbatch, Richard Madden, Claire Duburcq
İngiltere-ABD / Tarihi-Savaş-Dram / 119 Dk.
güzel bir inceleme olmuş. Ellerinize sağlık
Teşekkürler, yazıyı beğenmenize sevindim. Sinemanın güzelliğini yaşatmak adına yeni yazılarda buluşmak dileğiyle.