Ali

Ali’nin acısı derin ama bize ulaşamıyor!…

Ali’ filmi, daha çok komedi ve korku filmleri etrafında dönen sinemamız içerisinde, daha az da olsa, örneklerini gördüğümüz, dram türüne yeni bir halka ekleme amacında olan bir çalışma… Ramazan Özer’in yönetmenliğini üstlendiği film, yakalandığı ağır hastalığı keşfeden, bunun yanında uzun süredir ayrı ve kopuk olduğu babasının eve dönmesiyle hayat düzeni bozulan ve kısıtlı arkadaş çevresine genç bir kızın girmesiyle gerçek aşkı bulan bir gencin acıklı öyküsünü beyaz perdeye taşıyor… Ne yazık ki ‘Ali’ hem ‘melodrama kayma’, hem ‘duygu sömürüsü’ ve hem de ‘derinlikli karakter yaratamama’ gibi her türlü tuzağa düşüyor… Üstelik bu tuzakları belli ölçüde onarabilecek tutarlı bir hikaye, doğal diyaloglar, iyi oyunculuklar gibi pozitif noktalar da bu filmde ne yazık ki mevcut değil…

Ali, Amasra bölgesinde annesiyle yaşayan, günlerini eskiden sahipleri oldukları ancak şimdi terkedilmiş klasik bir arabanın tamiriyle ve denizde yaptığı aktivitelerle geçiren bir gençtir… Zamanının çoğunu, üç çocukluk arkadaşı, eski bir tanıdığı olan ihtiyar balıkçı Cevdet usta ve beraber yaşadığı annesiyle geçirmektedir… Uzun süredir evden uzak olan babası Cemil’in eve döneceği haberiyle huzuru kaçan Ali, aynı esnada, denizde geçirdiği bir baygınlık sonrasında ileri evrede bir kanser hastalığı olduğunu öğrenir… Bu durumla baş etmeye çalışan Ali hem hayatına tesadüfen karışan Aslı’yla aşkı, hem de eve dönen babası Cemil’le de kaybettiği baba-oğul ilişkisini bulmaya çalışır…

Birçok değişik türde olduğu gibi bizce bir dramın da sağlam olması için ilk şart güçlü, en azından ortalama bir senaryoya sahip olmaktır… Bahsettiğimiz orta karar senaryonun, çok ciddi sürprizler, inanılmaz derin karakterler ve çok şaşırtıcı olaylar barındırması gibi bir zorunluluğu yoktur… Ama en azından dram türüne uygun olarak, biraz özellikli bir hikaye, duyguların ince anlatımı ve gerçekçi konuşmalar bekleriz…

Ali’ filmi ise daha ilk görüntülerden itibaren son derece suni oyunculuklar, beş dakika içerisinde çözebileceğimiz bir olay örgüsü ve zorlama bir dramatik havayla bizi içine çekmeye çalışıyor… Seyirci olarak iyi niyetle, belki baba karakterinin eve dönmesiyle veya Ali’nin Aslı’yla karşılaşmasıyla çok özgün olmasa da biraz dokunaklı sekanslar izleyeceğimize inansak da, film ilerledikçe bu beklentilerimiz de yerle yeksan oluyor… Hem Ali karakterinin didaktik oyunculuğu, hem baba ile oğul ilişkisinin bu beklendik gidişi, hem de filmde işlenen aşk ilişkisinin lise öğrencileri seviyesinde seyretmesi daha en baştan filmin düzeyini ve dolayısıyla izleme zevkini aşağıya çekiyor…

Son bir umutsuz çabayla belki Ali’nin hastalığını öğrenmesiyle filmin bir tık yükselebileceğini bekliyoruz, ama bu sekanslardaki tutukluk ve donuk anlatım da bu durumu düzeltemiyor…

Zaten duygu aktarımı açısından ciddi falsolar veren film, bu tarz filmlerin belkemiği gibi olan diyaloglarda da sürekli aksıyor… Ali’nin yakın arkadaşları Mustafa, Sefa ve Mürsel’le sohbetleri o kadar tatsız tuzsuz ki, Aslı ile olan ilişkisi o kadar üstünkörü işlenmiş ki ve ayrıca sürekli üzgün (niye?) olan annesiyle bağı o kadar zayıf ki, babasının ortaya çıkması bile filmi biraz olsun ilginç kılamıyor…

Ali’nin babasıyla barışma sürecinin de bir orijinallik taşımadığını göz önüne alırsak, elimizde filmin sadece dramatik yani Ali’nin hastalığıyla mücadele sekansları kalıyor. Filmin özellikle ikinci yarısında yer alan bu sekanslarda bir abartı, bir ağlatma çabası ve burada açıklayamayacağımız ama nerdeyse inanması imkansız eylemler yer alıyor… Normalde seyirci olarak bize dokunacak bu sekanslar ise bazen grotesklik sınırına dayanıyor…

Filmin bir diğer eksik yanı da tabii ki başarısız oyunculukları oluyor… Filmin başrolündeki Gürbey İleri, Ali karakterinde hem ‘sahte’ hem de yetersiz bir oyunculuk sergiliyor… Onu filmde ilk defa gördüğümüz, sandalda gereksiz bir şekilde dik durduğu sahneden, ağır hasta olduğu final sahnelerine kadar onun performansında bir yapaylık, bir ‘miş gibi’ yapma gayreti akıyor. Hele filmin en kilit noktalarından biri olması gereken, hastalığını öğrendiği bir sahne var ki, bu haberi bu kadar duygusuz alan oyuncu bulmak zor olurdu herhalde! Diğer oyuncular replik kokan konuşmalarıyla ve kendilerine basmakalıp gelen roller içinde sıkışmış, bir şeyler yapmak için adeta çırpınıyorlar…

Sonuç olarak ‘Ali’ gerçekten başarısız, tam bir hayal kırıklığı yaratan, yeni bir şeyler yapmaya çalışırken olabilecek en klişe şeyleri, hem de en kötü şekilde tekrarlayan bir yapım… Bizce bu filmi bir ‘hata’ olarak saymak herkes için daha iyi olur!

Yönetmen: Ramazan Özer

Oyuncular: Gürbey İleri, Hakan Meriçliler, Semra Dinçer, Karel Gürtekin, Köksal Engür, Baran Şükrü Babacan, Tolga Canbeyli, Yiğit Alp Karadayı…   Ülke: Türkiye

OrtaKoltuk Puanı:

5 YORUMLAR

  1. Tmm. gerçekten asla izlenmemeli. Zaman ve paraya yazık. Başladığı ilk dakikadan itibaren vasatlık bir türlü bitmiyor. İkinci yarıya girmedik zaten. Kusura bakmasınlar ama yapımcı, yönetmen, prodüksiyon ekibi ve oyuncular bu kadar insan, hiç kimse farketmedi bu kadar kötü filmi. Çekim ve oyunculuklar şaka gibiydi resmen.

  2. Kanserden evladını kaybeden bir anne olarak seyrettiğim en kötü film. Kesinlikle şikayet edilmesi gerekli. Hastaların psikolojileri zaten bozuk iyice bozup intihara teşvik eden bir film. Çok üzücü. Bu filmi hiç mi sağlık çalışanı, psikolog, doktor seyretmedi acaba!

  3. Film o kadar kötü ki bi yerinden tutsam yarim birakmazdim yarim degil ceyrek biraktim.Film o kadar kotu ki ilk defa bi film hakkinda olumsuz goruslerimi birilerinden duymak icin filmi arattim.Yani bana mi asiri kotu geldi bu kadar kotu bi film nasil yapilir ki falan oldum sirf gorusumu paylasanlari gormek icin arattim filmi.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz