Hayat boyu uyumsuzlarla, kendisine sunulan hazır “normal” kalıpları reddedenlerle ya da haksızlığa uğrayıp kenara itilenlerle özdeşleştim. Erkek ya da kadın, bildik dünyalar ilgimi çekmiyor. Yazdığım karakterler çoğunlukla “erkeksi” ve “kadınsı” kalıplardan uzak, beklentilere aykırı, hayatın kenarında yaşayan insanlar.
Ümit Ünal
Ümit Ünal’ın 2019 Antalya Film festivalinde SİYAD En İyi Film Ödülü’nü alan, Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’nü paylaşan ve Selen Uçer’e En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getiren son filmi “Aşk, Büyü, vs.” (2019) yazar yönetmenin içinden geldiği Yeşilçam geleneğine selam çaktığı ilginç ve farklı bir aşk hikâyesi.
Varlıklı bir milletvekilinin kızı olan Reyhan ile ailenin yazlık evindeki bekçinin kızı Eren 16-17 yaşlarındayken Büyükada’da büyük bir aşk yaşamışlar, ilişkileri ortaya çıkınca Eren’in ailesinin zoruyla ayrılmışlardır. Eren yirmi yıl sonra Büyükada’ya dönüp Reyhan’a hâlâ ona aşık olduğunu söylediğinde, yirmi yıl önce adalı yaşlı bir kadına aşk büyüsü yaptırmış olan Reyhan onu geri getiren şeyin “aşk” değil, bu “büyü” olduğunu söyler.
Bu aşktan vazgeçemeyen Eren, büyüye inanmasa da, büyünün bozdurulması gerektiğini düşünür. İki kadın Büyükada’da eski bir aşkın, eski bir büyünün peşinde, tek günlük bir yolculuğa çıkarlar…
Bir söyleşide, bütün filmlerinde bir parça kenarda kalmış insanların öykülerini anlatmayı yeğlediğini, sıradan hayatlar yerine bu karakterlerin ilgisini çektiğini söylemiş olan Ünal, daha önce de eşcinsel karakterlerle ilgili filmler yaptığını, ancak “Aşk, Büyü, vs.”nin asıl çelişkisinin ikisinin de kadın olması değil, sınıfsal çelişki olduğunu belirtmişti.
Yeşilçam’a son dönemlerinde giren, ilk senaryosu “Teyzem” 1986’da çekilen Ümit Ünal, ilk filmi “9”u 2000’de, Yeşilçam sonrası Bağımsız Türk Sinemasının ilk yıllarında çeker. Ancak sinemaya ilk adımlarını attığı dönemde kendisine yol göstermiş olduğu ustalara, Yeşilçam melodramlarında sık sık beyaz perdeye yansıtılan “zengin kız, fakir erkek” ya da “zengin erkek, fakir kız” öykülerine bir gönderme yaparak “zengin kız, fakir kız” aşkını anlatır.
Tabii ki aşk, ezelden beri var olan bir duygudur ve aşk ilişkisinde önemli olan bu ilişkiyi yaşayanların cinsiyeti değil, aşkın kendisidir. Ancak, sınıfsal çatışmaların tüm filmlerinde var olduğu Ünal, bu durumun cinsellikte de belirgin olduğu savıyla, öyküsündeki birisi zengin ve güçlü, diğeri ise yoksul ve güçsüz bir babanın kızlarının yaşadığı aşkta birisinin hayatının mahvolurken, diğerinin ruhsal acılarına rağmen hayatına kaldığı yerden devam ettiğinin altını çizer.
Tabii ki geçmiş olan 20 yıl pek çok şeyi değiştirmiştir. Fakir aileden gelmesine karşın çok okuyan, merak dolu Reyhan olasıdır ki entelektüel açıdan Eren’i belki biraz ezmiştir. Fakir, sıkışık ve tutucu bir ortamdan gelen, üstelik Eren’in babasının tüm ailesine karşı intikamcı tavrından dolayı yaşamı alt üst olan Reyhan, yıllar içinde okumayı bırakmış, kaderini kabullenen, donuk ve mutsuz bir kadına dönüşmüştür. Üst sınıftan gelen, yıllarca Paris’te cinselliğini çok daha özgürce yaşamış olan Eren, hem maddi yönden hem de fiziksel görünüm olarak Reyhan’dan çok daha iyi durumdadır. Yine de, Reyhan’dan gençliğindeki ezilmişliğinin intikamını alırcasına onu Lacan üzerine yazdığı tezle farkında olmadan aşağılar.
Ama bunu hınçla, kötücüllükle yapamaz, çünkü hâlâ yirmi yıl önce Reyhan’a hissetmiş olduğu aşk içinde taptaze kalmış, onu hiç unutamamıştır. Reyhan’ın yirmi yıl önce yapmış olduğunu söylediği büyüye tabii ki inanmaz. Belki de aşkının gerçekliğini ispat etmek için büyüyü bozdurmayı önerir. Ya da, tüm gerçekçiliğine rağmen, bilinç altında “ya büyü varsa” sorusu da vardır. Kimbilir?
İki kadının Büyükada’daki fiziksel ve bunun paralelinde gelişen içsel yolculuğu, görsel işitsel bir şiir olarak gelişir. Oda sinemasının büyük ustası Ümit Ünal, öyküsünü yine çok az karakterle, tek bir mekânda anlatır. Ancak tek mekân bu kez, bir oda ya da bir salon değil, dar sokakları, yemyeşil çamları ve dünyanın en güzel gün batımının izlenebildiği Aya Yorgi tepesiyle, kendine has doğası ve kültürüyle kentin yanı başında, ama kentten çok farklı büyüleyici Büyükada’nın tamamıdır.
“Aşk, Büyü, vs.”de sınıfsal çelişkiyi ustalıkla vermesine karşın, belki de en “romantik” filmin yapmış olan Ünal’ın her zamanki hınzır mizah duygusunun yerli yerinde durduğunu gösteren kimi müthiş keyifli sahneler de var. Ayşe ablanın oğlunun “zombi” monoloğu, Pempe Abla’lı sekans, Aya Yorgi’deki rakı keyfi ve o olağanüstü final, kolay unutulur gibi değil.
Her zaman çok başarılı bir oyuncu yönetmeni olan Ümit Ünal, ikisi de Türk Tiyatrosunun çok önemli oyuncusu olan Selen Uçer ile Ece Dizdar’dan benzersiz bir ikili performans elde etmiş. Tiyatro ve sinemamızın en güzel kadınlarından bir olan Selen’in çekiciliğini yok etmeye çalışan bir makyajla canlandırdığı Reyhan rolüyle En İyi kadın Oyuncu ödülünü bileğinin hakkıyla aldığı kesin. Ancak, Festivalin bu ödülü, Selen ile Ece arasında paylaştırmamış olmasının Ece Dizdar’a yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu da düşünüyorum. Birer sekansla da olsa Ayşenil Şamlıoğlu ile Emrah Kolukısa’nın çok etkileyici kompozisyonlarını ve Uygar Özçelik‘in çok az konuşan ancak tüm düşündüklerini gözleriyle yansıtmayı başaran Gökhan yorumunu da çok beğendim.
Bitirmeden önce, yirmi yıllık bir özlemi ve birbirine susamışlığı etkileyici şekilde yansıtan sevişme sahnesinin bu derece ölçülü ve edepli çekilmesindeki müthiş bir ustalığa özellikle hayran olduğumu da belirtmek isterim.
Her filmini severek izlediğim, önemli yazar-yönetmen Ümit Ünal’ın “Aşk, Büyü, vs.” filmi em müthiş bir olgunluk eseri, hem de müthiş genç işi bir çalışma. Vizyona girdiğinde kaçırmayın.
Yönetmen / Senaryo : Ümit Ünal
Görüntü Yönetmeni : Türksoy Gölebeyi
Kurgu : Ümit Ünal & Melike Kasaplar
Oyuncular : Ece Dizdar, Selen Uçer, Ayşenil Şamlıoğlu, Emrah Kolukısa, Uygar Özçelik, Damla Ersan, Murat Toprak, Tonguç Radar, Şirzat Bilallar
Türkiye / Dram / 96 Dk.
ortakoltuk.com