Aşk Falan Filan
İlişki cenneti ve distopik ayrılık dünyasının özgün hikayesi
Turgut Uyar, Edip Cansever ve İsmet Özel gibi kıymetli şairlerin dizelerini yerleştirmesiyle, Woody Allen tarzı entellektürel sohbetiyle, zengin animasyon ve seslendirmesiyle, aralara serpiştirilen fotoğraflarıyla, hareketli kamera kullanımıyla ve ilişki cennetini ve distopik ayrılık dünyasını ustaca yansıtan özgün hikaye anlatımıyla başarılı bir film ve izlenmeye değer. Serinin ilk ve son filmini merakla bekleten cinsten.
“Yusuf”, “Patron” ve “Sesinde Aşk Var” isimli filmlerinden aşina olduğumuz ve senarist / yönetmen kimliği ile sinemamıza emek veren Hasan Başoğlu, bu defa animasyonla harmanladığı dram filmi olan “Aşk Falan Filan” ile karşımıza çıkıyor. Bu yılki İstanbul Fantastik Film Festivali’nde ve Adana Altın Koza Film Festivali’nde prömiyeri yapılan filmin, henüz sinemada gösterimi gerçekleştirilmedi. Filmin senaristi ve yönetmeni Hasan Başoğlu, üçleme filmi planladığının ve “Aşk Falan Filan“ın serinin çekim şartları gereği öne çekilen ikinci filmi olduğunun müjdesini verdi. Film, romantik bir ilişkinin fantastik öğeler ve animasyon çerçevesinde sunulmasını sağladığından, sinemada yakın ilişkiler konusuna ilgi duyan şahsımın merakını uyandırdı. Diğer seyirciler için de öyle olmasını umuyorum.
Filmin hikayesi, otuzlu yaşlarının başlarındaki, ilişkilerinde üçüncü yılı tamamlayan, uzun ilişkinin getirdiği ilişki yorgunluğunu ve heyecan eksikliğini deneyimleyen ve halihazırda cennet kadar güzel bir deniz kenarında onlara eşlik eden karavanları ve köpekleri “Danke” ile birlikte tatil yapmakta olan Adem ve Havva çiftine odaklanıyor. İlişkisel sorunlarının üstesinden gelmekte zorlandıkları ve tartıştıkları bir gecenin ertesinde ise çiftimiz ayrılıyor. Adem Tanrı’ya isyan ederek kaybolan Havva’sını bulmak için Dünya’ya yönelirken; Havva ayrılık acısını en derininde hissettiği, her santimi aşkın hatırasıyla dolu evinin ve mahallesinin karanlık sokaklarında bir çıkış yolu aramaya başlıyor..
Sanatın Ardına Saklanan vs Sanatla İfade Bulan İlişki Sorunsalı
Turgut Uyar’ın “Ne değişir?” isimli şiirindeki “Hep böyle süreceği sanılır, bir gül hikayesinin..Hep böyle sürer gerçi amma, bir gün sonu değişir..” satırlarının altını çiziyor Adem, Havva nezdinde ilişkilerinin mevcut durumuna ve akıbetine vurgu yaparak. Adem, satırların ilişkilerine dair bir çıkarım ya da öngörüyü yansıtmadığından, artık içsel gereksinimden doğan bir sanatın var olmadığından ve günümüzde yapılan sanatın hoşa gitme kaygısı güderek belirli bir kesimin boyunduruğu altına girdiğinden dem vurur. Havva ise Adem’in ilişkileri hakkındaki düşüncelerinin edebiyat uğraşındaki bu dizelerin ardında saklı olduğu konusunda ısrarcıdır. Adem sanatın ısmarlama gidişatından şikayet ederek ve kentli insanın yalnızlık sorununa dikkat çekerek şahsi gündemini oluştururken, Havva Adem’i “onların gündemine” yani ilişki gündemine taşımak için çabalar. Havva’ya göre mutsuzluk ve yalnızlık gibi duygular kişinin kendisine bağlı ve aşılabilecek durumlardır. Bu nedenle ki, Adem’in yaşama, insanlara ve dünyaya yabancılaşma problemini irdelemek yerine ilişkilerinin yeniden inşası sürecine dahil olmayı yeğler.
İlişkilerimizin Üzerine Bulaşan Dünya
İlişkilerin yolu, tarafların kendini ve dünyayı anlamasından mı geçer? İlişkilere giden daha kestirme yollar var mıdır? Yoksa bir kıyafet gibi üzerimize giydiğimiz ilişkilerimize dünyanın kirliliği bulaşır mı? Bulaşırsa yıkanır mı? Kaç derecede yıkamak gerekir? Uzatmadan devam edelim en iyisi. İlişkilerini anlamayı, kendini ve dünyayı anlamaya bağlayan, ilişkilerini görüşünü dünyayı görüşü açısından tanımlayan ve bu kavramdan bağımsız bir biçimde ilişkiyi göremeyen Adem’i, Havva’nın dünyanın zaten incitici bir yer teşkil ettiği, asıl tuhaf olanın dünyanın bu halinin sorgulanması olduğu ve yaşamaya devam edebilmek için bu normalleştirmenin yapılmasının lazım geldiği fikri karşılıyor. Maalesef ki, kendisi ve dünya hakkındaki olumsuz hissiyatı Adem tarafından bir süre sonra ilişkilerine projekte ediliyor ve ilişkileri de aynı kötümser hissiyatın bir parçası olmaktan ileri gidemiyor. Yani, Adem Dünya’ya dair uzun farlarını yakmaktan, ilişkiye dair kısa farı yakmaya vakit bulamıyor.
Bu noktada, Adem’in kafasını meşgul eden ve rahatsızlık duyduğunu ifade ettiği dünyevi problemlerin şematik bir görev üstlendiğini ve Adem’in kendisini güvende hissetmek adına “sorunlar” fanusundan çıkmak ve yüzleşmek için gönüllü olmadığını fark ediyoruz. Adem’in içinde olmakta hoşnutluk duymadığı bu huzursuzluk, onun konfor alanı olmaya evriliyor. Aynı manzaraya bakmayı “biz” olmakla eşdeğer gören Adem, ilişki denizinin içerisine girmeye yönelik kaygı ve korku taşırken, bir süre sonra içerisine girilecek ilişki denizi Havva’nın gidişiyle beraber kayboluyor.
Yönetmen Bir Tanrı, Film ise Bir Sanrı mı?
Havva’nın gidişini takiben filmde, uzun bir süre boyunca animasyonlar eşliğinde Adem ile Tanrı arasında süregelen diyaloglara denk geliyoruz. “Kime aşık olunur? Havva benim ruh eşim miydi? İlişkiyi yürütme kuralını mı bozdum?” gibi soruları Tanrı’ya yönelten ve yönelttiği soruların cevaplarını kaderini onun yazmış olmasına bağlayarak Tanrı’dan bekleyen Adem, Tanrı’nın bu soruları Yönetmen Hasan’a sorması gerektiği yönündeki tepkisiyle karşı karşıya kalır. Havva ile ilişkilerinin geldiği ayrılık aşamasında umduğu yanıtları bulamayan ve ilişkisel sorumluluğu almaya karşı isteksiz davranan Adem, her şeyi bilen / kaderini yazan olarak tayin etmesine rağmen Tanrı’nın onu anlamadığını düşünür. Bu yöntemle, Tanrı ile yönetmenin özdeşleştirilmesi, filmin akışının Tanrı’dan ziyade Hasan’ı ilgilendiren bir konu oluşu, bizi filmin kurmacalığının içerisine çekiyor. Adem’in ilişkinin sorumluluğu üstlenmeme çabası ile Tanrı’nın filmin hikayesinin sorumluluğunu üstlenmeme çabası örtüşüyor ve filmin iktidarının yönetmen olduğu biz seyircilere hatırlatılıyor.
Ademler ve Havvalar : Geriye Bakış ve Potansiyel Partnerler
Filmde sıklıkla “Flashback” dediğimiz geriye dönüş sahnelerine yer veriliyor. Özellikle Adem ve Havva’nın çatırdamaya başlayan ilişkilerinin ilk anlarına. Dolayısıyla, parçalanmanın yaklaşmakta olan ayak seslerini duyuyoruz. Bu çatışma sahnelerinde, çiftin tarafları benzer davranışlarda bulunsalar da, davranışlarının ardında yatan motivasyonların farklılığını izliyoruz. Kaybetmemek için susmakla, ilişkiden ümidin kesildiği için susmak; ilişkiyi korumak için –mış gibi yapmakla, ilişkide şeffaf olunmadığı için –mış gibi yapmak arasındaki farklılıklar gibi. Umulanın yaşanmadığı ilişkide Havva’nın Adem’i özensizlikle ve yeterince emek sarf etmeyişle suçlayarak, yanılsamalı bir sarkastik, ironik ve özgüvenli tutuma büründüğü.. Havva’sını bulmak için dünyaya gelen ve etrafta karşılaştığı insanlara Havva’yı soran Adem’i Dünya’nın yapay ve yüzeysel ortamı buyur ediyor. Böylelikle, Adem karşısına çıkan bir kadınla yakınlaşmasının ve ilk günahı işlemesinin akabinde, cennetten dünyaya varan yolculuğunu tamamlıyor ve dünyanın renksiz renkleri ile tanışıyor.
Naklen Dünya ve Yitik Cennet
Adem’den ayrılarak Dünyaya gelen Havva, Dünyadaki ekonomik sıkıntılar, ebeveyn talepleri, komşu kavgaları, kurumsal engeller ve anlaşılamadığı dostluklar gibi sancılı gerçekliklerle yüzyüze geliyor. Ayrılığının acısına eklemlenen dünyevi zorluklar Havva’yı hiçbir işe yaramasa da sigara, alkol, madde ve antidepresan kullanımına itiyor. Özbakımını üstlenmekte dahi güçlük çeken ve yıkıcı hareketlerle kendisine zarar veren Havva, köpeği Danke’ye de gereken bakımı sağlayamıyor. Adem’den arta kalan köpeği Danke ve evin her bir köşesi, ayrılığın anımsatıcısı olmaktan çok ayrılığın kendisi oluyor ve Havva Danke ile eve bol yansıtmalı bir savunma mekanizması kullanıyor. Köpeği Danke ile defalarca atışan ve evin her bir alanını arşınlayan Havva, nefes almak için kendini Kadıköy’ün karanlık sokaklarına bıraktıkça kayboluyor. Evi satma fikrine karşı başta direnç geliştiren sonrasında ise bu direnci kırmak zorunda kalan Havva’nın kafasında yinelenen şekilde, geçmişin bu evin eşyaları ile birlikte onu takip edip etmeyeceği sorusu dolaşıyor.. Milton, “Yitik Cennet” isimli kitabında, “Cennet’ten Kovulma’yı”, cennet bahçelerinin durağan, sorunsuz ve serüvensiz oluşu nedeniyle “Talihli Günah” olarak adlandırıyor. “Üstesinden gelinecek engellerin yokluğunda elma yaratılarak Adem ve Havva’nın mükemmele olan tahammülleri sınandı. Bu sebeple, Cennetten Kovulan Adem ve Havva için Tanrı engellerle mücadele etme, zorlukları aşma ve gelişme umudu sundu.” diye de ekliyor. Yoksa ilişkilerinin cennetinden kovulan Adem ve Havva için bu hikayede yönetmen Hasan mı demeliyiz?
Filme Dair
“Aşk Falan Filan”, Turgut Uyar, Edip Cansever ve İsmet Özel gibi kıymetli şairlerin dizelerini yerleştirmesiyle, Woody Allen tarzı entellektürel sohbetiyle, zengin animasyon ve seslendirmesiyle, aralara serpiştirilen fotoğraflarıyla, hareketli kamera kullanımıyla ve ilişki cennetini ve distopik ayrılık dünyasını ustaca yansıtan özgün hikaye anlatımıyla başarılı bir film ve izlenmeye değer. Serinin ilk ve son filmini merakla bekleten cinsten. Şimdiden herkese iyi seyirler..
Yönetmen : Hasan Başoğlu
Kurgu : Gürkan Yücel
Görüntü Yönetmeni : Mert Akça
Müzik : Ayşe Önder, Ümit Önder
Oyuncular : Ayfer Tokatlı, Özgür Cem Tuğluk, Selen Uçer, Mert Fırat, Mehtap Özdemir, Almila Bayraktar, Didem Buğday, Dilara Topuklar
Türkiye / Dram / 108 Dk.