Ben Hâlâ Buradayım / Ainda Estou Aqui / I’m Still Here

Gerçekler acıdır ve evrenseldir 

Çok da dramatize etmeden, kıvamında bir dozla politik aksiyon filmi ancak böyle yapılır, siyasi zorbalık, hangi ülkede olursa olsun, aynı yöntemlerle acımasız, hukuksuz ve kanlıdır!

OrtaKoltuk Puanı:

 

Filmden çıktığımda gözümde yaşlar. Biraz soluklanıyorum ama hala kendime gelemiyorum. Anlatılan hikaye, gerçek bir yaşamdan alınmış; Brezilya’da geçiyor. Ben niye bu kadar etkileniyorum? Çünkü gerçekler acı olmakla kalmıyor, aynı zamanda evrensel de. Brezilya da olsa, Türkiye de, rejim totaliter olunca, askerler de devreye girince, anayasa rafa kaldırılıp hukuk çiğnenince, adalet kalmayınca, insanların yaşamı da çayırdaki çimen gibi çiğneniveriyor. Gözaltına almalar hukuksuz, sorgulamalar işkenceyle, tutuklamalar süresiz, ölümler belgesiz oluveriyor! Gözaltında kaybolan ister Brezilyalı olsun, ister Türkiyeli, Kürt kökenli ama TC yurttaşı; yıllarca Galatasaray Meydanı’nda kayıp anneleri çocuklarının, eşlerinin hiç olmazsa cesetlerini, öldürüldüklerini kabul etmeleri için direnmedi mi? Cumartesi Anneleri’ne verilen sözler, “Onları bulmak bizim için şeref meselesidir” diye yemin etmeler unutuldu, annelerin direnişi engellendi ve onlar acılarını yüreklerine gömdü.

Filme dönersek : Brezilya’nın Oscar adayı olan Hala Buradayım, I am Still Here, İKSV Film Ekimi’nden sonra vizyona da giriyor. Oscar’dan hemen önce. Zaten şimdilik birçok ödülü var : Altın Küre En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, Fernanda Torres’e gitti ve Oscar’a da aday. Yabancı Dilde En iyi Film ödülü adaylığı da önemli.

Filmin yönetmeni Walter Salles’in bu kadar etkilenerek çekmesindeki önemli bir neden anlattığı aileyi tanıyor olmasıdır belki. “Marcelo Rubens Paiva’nın kitabını okuduğumda çok etkilendim, çünkü Paiva’ların çocuklarının arkadaşıydım. Benim için şahsi bir meseleydi.” Diyor zaten.

Brezilya’ya, dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak nitelenen Rio’ya gitmişliğim var. Sadece siyasi olarak değil, asayiş olarak da olaylara gebe bir güzellik ne yazık ki. Çünkü halkın bir bölümü gecekondu mahallelerinde yoksulluk, uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuşla ortaklaşa yaşamaya çalışırken bir bölümü de, dünyanın en güzel ve uzun kumsallarının arkasına kurulmuş lüks mahallelerde Samba yaparak eğlenip mutlu bir hayat sürüyor. Futbol, Fiesta, bu ülkenin oyalanma biçimi. Karnaval ve samba, hayatlarının bir parçası. Filmde samba hiç yok, ama erkek çocuklar sabahtan akşama sokakta futbol oynuyor.

Dans yerine bahsettiğim o meşhur kumsal ve deniz sahneleri var bol bol. Okuldan gelip deniz kenarındaki evin önünden denize girmek de bayağı keyif olsa gerek. Zaten mutlu mesut ailenin hayatı alt üst olup evi boşaltarak Sao Paolo’ya, büyükanne babanın evine taşınmak zorunda kaldıklarında da evin bir işletmeye kiralandığı ve lokanta olacağı söylendiğinde şaşırmadım. Aile evi olmak için fazla büyük ve iyi bir konumdaydı.

Konuya dönersek, bu mutlu ve refah içinde yaşayan ailenin babası Rubens Paiva, inşaat firması olan inşaat mühendisi. Oturdukları evin dışında çok daha büyük bir arazide beş çocuklu ailesinin daha rahat yaşayacağı bir evi inşaa etmenin heyecanı içinde. Arada bir gece gelen telefonlar ve ulaştırılan bazı mektup ve belgeler onun ailesinin haberi olmadan bir iş çevirdiği hakkında ipucu veriyor ama yine de insanın aklına pis işler geliyor, devrimcilik değil. Çünkü evin içinde bol bol konuk ağırlanıyor, gezmeler eğlenceler gırla gidiyor, dışarıda olup bitenden de seyirci pek haberdar edilmiyor.

Cunta iş başında

Oysa göz altına almalar, adam kaçırmalar, yok olan insanlar fısıltı gazetesinin konuları arasında. Nitekim bir gece ansızın gelen sivil adamlar Rubens’i de alıp götürüveriyor! Götürenler dışında gelenlerin ikisi de evde kalıyor! Evin içindekilere göz kulak olurken kapıda bekleyen araç da cabası.

Bir süre sonra olaylar daha da kötüleşiyor, Rubens’in karısı Eunice ve ortanca kızı da sorguya götürülüyor. Burada seyrederken aklımdan Erenköy’deki köşkte İlhan Selçuk dahil, kimi yazar ve aydınlara nasıl gözaltına alıp işkence yapıldığı, Tarık Akan’ın çevirdiği filmde, bu işkence sahnelerini oynadığı geliyor. Brezilyalılar ise işkence sahnesi çekmemiş, sadece seslerini duyuyoruz. Eunice ve kızına ise fiziki işkence yapılmıyor, hatta kızı erken salıveriliyor, anne ise 15 gün sonra.

Filmi izleyecek olanlar için daha fazlasını anlatmayacağım. Baskı ve zorbalığa karşı mücadelenin yolu, pasif direnmenin en güzeli, Eunice’in yaptığı : “Ben Hala Buradayım” diyor. Yaşıyor, mesleğine geri dönüyor, çalışıyor, kocasını bulmak için hukuki yollardan mücadele ediyor, ailesini toparlıyor, hiç yardım alamadan geçinmenin yollarını buluyor. Ve gülümsüyor! Göz yaşlarını göstermiyor. Dik duruyor!

Öykü çok etkileyici. Oyuncular baş roldeki Eunice’i oynayan Fernanda Torres başta olmak üzere, ailenin ortada kalan beş çocuğunu oynayan gençler, ortadan kaybolduğu için filmin tümünde göremediğimiz, hatta ancak sonradan eski bir İşçi Partisi milletvekili olduğunu öğrendiğimiz Rubens’i oynayan Selton Mollo olmak üzere çok başarılı. Bu politik biyografi türündeki filmi bir siyasi aksiyon filmi olarak da izleyebilirsiniz. Oscar’da nasıl bir performans göstereceğini merak ediyorum doğrusu. Gerçi orası siyasete pek bulaşmaz ama..

 

Yönetmen : Walter Salles

Senaryo : Murilo Hauser

Görüntü Yönetmeni : Adrian Teijido

Kurgu : Carlos Conti

Müzik : Warren Ellis

Oyuncular : Fernanda Montenegro, Fernanda Torres, Selton Mello, Maeve Jinkings, Humberto Carrão, Carla Ribas, Dan Stulbach, Valentina Herszage

Brezilya-Fransa / Dram-Gerilim / 135 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz