Toplum cevabını bildiği soruları sormak istiyor, aslında aklında oluşturduğu cevapları duymak için… O cevapları duymazsa bu hırçınlık gittikçe linç boyutuna ulaşıyor. Bilmemek aslında içinde bulunduğumuz bilgi çağında, bilgiye bu kadar kolay ulaşabileceğimiz enstrümanlara sahipken bilmeyi reddedişimizin filmi. Gerçek bilgiye değil, tamamen bilgi adına merakımızı gıdıklayan bu kültür pornosunun içinde bunu yaşamamıza neden olan durum. Leyla Yılmaz
Bursa’da doğan Leyla Yılmaz, 1966’da İstanbul Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünden mezun olduktan sonra ABD’ye giderek New York Üniversitesi’nde sinema eğitimi alır, Spike Lee’nin yönetiminde Harlem’de sosyal dönüşümü sağlamak amacıyla gençler için düzenlenen kısa film workshoplarında çalışır. New York ve Türkiye’de pek çok prodüksiyonun rejisinde görevler alan ve kendi kısa filmlerini çeken Yılmaz, 2006’da başta sinema ve belgesel filmler olmak üzere farklı görsel sanat disiplinlerini kullanarak sosyal ve sanatsal projeler üretmek amacıyla Fikri Görsel Sanatlar isimli yaratıcı platformu kurar. Türkiye’de eleştirmenlerin cinsiyetçi bulacak kadar yanlış anlayarak yerden yere vurdukları ilk uzun metrajı, “Bir Avuç Deniz” (2011), Toronto Femal Eye feminist filmler festivalinde büyük ödül alır. O filmi izlememiş olduğum için tabii ki fikir beyan edemem ama, Yılmaz’ın sekiz sene sonra çektiği, ikinci uzun metrajı 2019 Antalya İzleyici Ödüllü “Bilmemek” (2019) filminin kesinlikle yaratıcı yönetmeni müjdelediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Leyla Yılmaz’ın son derece sağlam senaryosu, iletişimsiz, birbirinden kopma noktasına gelmiş Selma ve Sinan çiftiyle, varlığının onları birlikte tuttuğu, 17 yaşındaki lise son sınıf öğrencisi oğulları Umut’un yaşadıklarına odaklanır.
Beklediği terfiyi almış da olsa, yeni yöneticinin aşağılayıcı tutumuna ve iş arkadaşlarını işten çıkarmasına sessiz kalmak zorunda kaldığından, özel yaşamında iyice huysuzlaşan mühendis Sinan ile her gün sayısız hastaya bakmak zorunda olan hekim eşi Selma kişisel sorunlarıyla bunalırlar. Parlak bir öğrenci olan, çoğunlukla kankası Tunç’la takılan tek çocukları, su topu oyuncusu Umut’un hayatı dayak yiyen bir çocuğa yardım ettiğinde, eşcinsel olduğuna dair çıkan ve hızla zorbalığa dönüşen bir dedikoduyla alt üst olur. Umut’un, takımdakilerin yargılayıcı sorularını, böyle sorular sormaya hakları olmadığı gerekçesiyle yanıtlamayı kararlı bir tavırla reddetmesini, eşcinselliğinin keskin olduğu olarak algılayan ekip onu takımdan dışlar. Linçe dönüşen bu yargısız infaz dayanılmaz hale geldiğinde, Umut ortadan kaybolur. Selma ve Sinan oğullarını ararken gündelik hayattaki cevapsız sorular, daha büyük soruların karşısında giderek anlamsızlaşır ve nereye varacağını bilmedikleri arayış, onları kendi kaybolmuşluklarıyla yüzleşmeye götürür…
Yukarıdaki alıntıda da belirtmiş olduğu gibi Leyla Yılmaz, bilgiyle merakın birbirine karıştığı günümüzde, insanların bilmeye değil, kafalarında tasarladıklarının onaylanmasını istemelerine parmak basıyor. Gerçekten de takım arkadaşlarının takıntılı olarak Umut’a eşcinsel olup olmadığını sormaları “bilmek” ile ilgili değildir. Vereceği cevap ne olursa olsun, onlar zaten Umut’un i..e olduğuna karar vermişlerdir. 17 yaşındaki Umut ise, kendini aradığı bu yaşta, cinsel kimliğini henüz keşfetmemiş olsa bile, kendisiyle ilgili, bildiği ya da henüz bilmediği mahrem ve kişisel bir bilgiyi, başkalarının sorgulama ve yargılama hakkı olmadığının farkında olacak olgunluktadır. Sorgulanma sırasında, bir patlama, bir bilinçlenme süreci yaşayarak, kendini tutmayı ve kararlı bir duruşla yargısız infaza karşı durmayı başarır.
Tabii ki, Umut’a cinsel yönelim üzerinde yapılan zorbalık, toplumun her kesimine, kadınlara, mültecilere, iş yerinde mobbing uygulananlara, her türlü farklı görüş sahibine, değişik yöntemlerle, ama aynı gaddarlık ve insafsızlıkla yansımaktadır. İş hayatındaki kaygılar ve yaşam savaşının bireyi yoran, yıpratan, yalnızlaştıran stresiyle bencilleşen, Sinan, kendisine yapılan zorbalığın benzerini evinde otoriterleşerek ailesine yaşatır. Ekonomik bağımsızlığına ve başarılı toplumsal statüsüne karşın Selma ise, mirastan eşit pay alamayışında ya da kocasıyla sofradaki rakı tartışmasında, erkek egemen toplumun baskısını devamlı yaşar.
Güncel sorunların ilişkileri giderek aşındırması, yeniyetme dünyasının acımasızlığı, iş hayatının insafsızlığı, zorbalık, sevgisizlik, önyargı ve ötekileştirme gibi konuları son derece çarpıcı bir sinema diliyle, dantel gibi işleyerek aktaran Yılmaz, büyük olasılıkla sinemamızda ötekileştirme ile ilgili yapılmış bu en doğru ve en başarılı filmi, sonucun değil, arada yaşanmak zorunda kalınanların önemini vurgulayan olağanüstü açık kapı bir “bilmemek” finaliyle sonlandırır.
“Bilmemek”, kişilerinin yaşadıkları ve içinden çıkamadıkları kısır döngüyü yansıtmak istercesine öyküsünü, Selma ve Sinan için ev ve işyerleri, Umut için ev, havuzla giyinip soyunma bölümü ve arada sırada yürüdüğü deniz kıyısı olan, son derece kısıtlı mekânlarda anlatır. Yılmaz, bir Yunan Tragedyası anlatır gibi, öyküsünün özünü, öyküyle doğrudan ilintili birkaç ortamdan çıkmadan anlatmayı yeğler. Liseli Umut’un okulunu hiç görmeyiz. Selma’nın abisiyle eczanede tartışması, avukat arkadaşıyla buluşmaları ya da mültecilerle ilişkileri, çizilen geniş portrede, Umut’un su topundaki başarısının getireceği ABD bursu kadar düşsel ve gerçek dışı küçük ayrıntılar olarak kalır. Ve Umut telefonda, dedikodunun ona büyük anlayışla yaklaşmış olan takımın koçuna da sıçratılarak durumun çığırından çıkarıldığını öğrendiğinde, film boyunca ilk kez karşılaştığımız hafif meyilli bir çalılıktan inerek, yine yeşillikler içinde bir patikadan yürür gider. Filmin mekânsal yapısına tamamen aykırı olan bu yeşil çayırdaki sekans “bilemeyiz”, belki bir kaçışın, belki zorbalığın hiç olmadığı bir özgürlüğe ya da ölüme gidişin bir simgesidir ama, kesin olan, Umut’un artık ev, havuz, deniz kıyısı döngüsünden kesinlikle çıktığıdır..
Leyla Yılmaz’ın atmosfer yaratmadaki ustalığı kadar, oyuncu yönetimi de dört dörtlük. En ufak roller bile özenle oynanıyor. Genç oyuncuların hepsi çok iyi, dizi sektörüne çocuk oyuncu olarak girmiş olan Ulaşcan Kutlu ve Arda Aranat oyuncu olarak artık rüştlerini ispat ediyorlar. Ona gerçekten değer vermesine rağmen, Umut’un çocukluk arkadaşı Tunç’un çevrenin dolaylı baskısı, “belki beni de öyle görürler” korkusuyla Umut’tan uzaklaşmasını, sonradan da pişman olmasını Ulaşcan Kutlu, başarıyla yansıtıyor. Umut’a destek olmaya çalışan koçu canlandıran Levent Üzümcü, son telefona yansıyan, ama tabii ki bilmemek zorunda olduğumuz gizemini korurken, filmin başında zar zor hissedilen birkaç saniyeyi geçmeyen ustaca oynanmış hafif “kırık” duruşuyla ipucu verirmiş gibi yapıyor.
Hepsi de tiyatro kökenli oyuncuların başkarakterleri yorumlamaları ise gerçekten heyecan verici. Selma – Sinan çiftini müthiş bir gerçeklikle yansıtan Senan Kara ve Yurdaer Okur çok etkileyici bir ikili oluşturuyorlar. Özellikle Umut’un kaybolması sonrasında çektikleri acıyı, aşırılığa kaçmadan büyük bir doğallıkla aktarıyorlar.
Geçen tiyatro mevsiminde “Süper İyi Günler”deki nefes kesici oyunuyla hepimizi hayran bırakmış olan Emir Özden, Umut’u canlandırırken müthiş başarılı bir sinema oyuncusu olduğunu da kanıtlıyor. Temiz yüzlü ve munis görünümlü çocuktan, kişinin mahremini kimsenin sorgulama ve yargılama hakkı olmadığını savunan karalı savaşçıya dönüşümünü benzersiz bir inandırıcılıkla hissettiriyor.
Sonuç olarak, çok ciddi bir konuyu başarılı bir sinema diliyle aktaran, insanın epey içini acıtsa da, kaçırılmayacak kadar önemli, müthiş etkileyici bir film. Bence yılın en iyilerinden biri olmaya aday. Vizyona girdiğinde mutlaka izleyin derim.
Önemli Not : Filmle ilgili yorumlarımda, Antalya Film Festivali’nde “Bilmemek” ekibiyle yapılmış söyleşilerden bazı alıntıları kullandım. Bunun bir intihal olmadığını, sebebinin gerek yazar yönetmenin gerek oyuncuların benim düşündüklerimi çok daha güzel ifade etmeleri olduğunu belirtmek isterim.
Yönetmen / Senaryo / Yapımcı : Leyla Yılmaz
Görüntü Yönetmeni : Meryem Yavuz
Kurgu : Osman Bayraktaroğlu
Oyuncular : Senan Kara, Yurdaer Okur, Levent Üzümcü, Emir Özden, Çetin Sarıkartal, Ulaşcan Kutlu, Berke Bük, Sanem Öge, Özgür Daniel Foster, Arın Kuşaksızoğlu
Türkiye / Dram / 95 Dk.