Canavar

Kahraman Baba Canavar Aslana Karşı

Dr. Nate Samuels büyük bir aşk yaşadığı karısıyla evliliğini bir türlü düzenleyemedikleri için ayrılarak ondan ve kızlarından uzaklaşmış, bu ayrılık sırasında kadın, yakalandığı kanserden kurtulamayarak ölmüştür. Tekrar bir aile olmaya çalışan Nate (Idris Elba) ile kızları Meredith (Iyana Halley) ve Norah (Leah Jeffries), yaralarını sarmak, yaşadıkları acının üstesinden gelmek amacıyla, bir süre sonra Nate’in karısıyla tanıştığı Güney Afrika’ya, onları tanıştırmış olan vahşi yaşam biyoloğu eski aile dostları Martin Battles’ın (Sharlto Copley) yönettiği doğal hayat alanına giderler.

Filmin giriş sekansında seyirci, her şeyi yok etmeye hakları varmışçasına acımasızca bir aslan sürüsünü katleden bir grup kaçak avcının sürüdeki büyük bir aslanı ellerinden kaçırdıklarını, bu yırtıcının da gurubun gerisinde kalan iki üç kişiyi öldürdüğüne tanık olur.

Bu bir tür arınma/terapi yolculuğunda Martin ile vahşi doğal hayatın içinde bir geziye çıktıklarında martin onları bir aslan sürüsünün yaşadığı bölgeye götürür. Çok samimi ve epey duygusal bir sahnede Martin ile sürünün iki erkek aslanını büyük bir sevgiyle birbirine sarmaş dolaş sarıldığı görülür. Martin’in o bölgedeki yardımcısı Banji (Tafara Nyatsanza) Martin’in bu iki aslanı bebekliklerinden beri büyütmüş olduğunu, doğaya salındıktan sonra da kendi sürülerin kurduklarını anlatır. Sürü dediğimiz aslında iki-üç erkek aslanla onların dişileri ve yavrulardan oluşan genişçe bir aile. Belirgin bir iş bölümleri var; beslenme / avlanma görevi dişi aslanların, erkeklerin göreviyse, aileyi her türlü dış saldırıya, özellikle yavrulara musallat olmak için bölgelerine giren yabancı/düşman aslanlara karşı korumak.

Bu zarif National Geographic dersinin amacı aslanların kesinlikle insanlara saldırmayacağını belirtmek olduğu kadar, kısa bir süre sonra bizimkilere öldürmek amacıyla saldırarak onlara film boyunca hayatı zehir edecek ölümcül anlar yaşatacak dev aslanın asıl amacının intikam olmadığını, sürüsünü/ailesini yok eden insanlar sebebiyle tüm insanları artık “düşman /saldırgan” olarak gördüğü için amacının hepsini yok etmek olduğunun da altını çizmek.

Nate bir doktor olarak silah kullanmayı, bir kamyoneti düz kontakla çalıştırmayı bilmeyen, vahşi bir yırtıcı karşısında ilk ilk hissedeceği korku olan “medeni” bir birey. Ama zaten uzun süre ihmal ettiği çocuklarını / yavrularını korumak için o da yırtıcı bir aslana dönüşecek, hatta olsa olsa 90 kiloluk gövdesini bile unutup 200 kiloyu rahatlıkla aşan o dev aslanla güreşmeyi bile göze alacaktır.

Korkmayın bu absürt döğüş aslanın tuş olmasıyla bitmeyecek, kahramanlarımızın kurtuluşu ustaca kotarılmış, National Geographic’in de onaylayacağı bir finalle gerçekleşecektir.

Seni böylesine bir öyküyü, üstelik de sonuna kadar izlemeye iten ne oldu diye sorarsanız cevabım Baltasar Kormákur.

Bizim kuşak İzlanda Sinemasını İKSV ile !f İstanbul Film Festivalleri aracılığıyla keşfetti.

İzlanda, Kuzey Kutup dairesi içinde olmasına, “Games of Thrones”un sezonlar boyunca beklenen kışına dekor olacak kadar buzulları ve buzul nehirleri olmasına karşın Gulf Stream sayesinde epey ılıman bir iklime de sahip ilginç bir ülke. Tamamen ağaçsız, volkanları aktif hareket halinde bir doğaya sahip. 113.00 km2 yüzölçümüne karşın 350.000 kişilik nüfusuyla Avrupa’da insan yoğunluğunu en düşük olduğu memleket. En kalabalık şehri, başkent Reykjavik’de bile topu topu 120.00 kişi yaşıyor. Çoğu Norveç’ten gelmiş, neredeyse tamamı İskandinav kökenli halkı, bu ıssızlık sebebiyle, neredeyse herkesin birbirini tanıdığı, önemli olayların anında herkes tarafından duyulduğu bir toplum oluşturuyor. Doğayla iç içe, doğaya uyum sağlamış bir bakış açıları var.

İzlanda Sineması son derece başarılı filmleriyle çok sayıda uluslararası kazanmış. Bu çok düzeyli sinema üretiminden bugüne dek onlarca film izlemiş ve her birinden müthiş etkilenmiş biri olarak bu sinemayı ilk keşfettiğimiz yılların en gözde yönetmeni Baltasar Kormákur olmuştu. Kendi ülkesinde çektiği birbirinden güzel filmlere karşın, bir süre ABD’de yaptığı çalışmalar belirli bir düzeyi tutturmuş olsalar da, İzlanda’dakilerin seviyesinde değildi.

Kormákur’un bir İzlanda / ABD ortak yapımı olarak yönettiği “Canavar” bu sebepten ilgimi fazlasıyla çeken bir yapımdı.

En önemli artılarının başında Kormákur’un çok iyi bir öykü anlatıcısı olduğu, film boyunca gerilim ve heyecanı ustalıkla koruduğu geliyor. Teknik düzeyde de film dört dörtlük. Tabii ki aslanlar CGİ / Bilgisayar Ürünü çalışılmış. Ancak hem o etkileyici sevecen yaklaşımda, hem hunharca saldırı anlarında müthiş inandırıcılar.

Kormákur, çevreci ve doğaya saygılı bir öyküye, canavarca saldırıyı, korku-gerilim öğelerini ustaca yedirir gözüküyor.

Filmden çıktığımda bütün bu artılarıyla Kormákur’un eli yüzü düzgün bir gerilim filmi yaptığını düşünmeme rağmen, o çevreci mesajında ağzımın tadını kaçıran bir tarafı da olduğunu hissetmiş, ancak ne olduğunu tam olarak çözememiştim.

Ertesi gün, sevgili kardeşim eleştirmen Ali Ulvi Uyanık’a fikrini sorduğumda tek bir sözcükle cevap verdi. “ahlaksız”. Hemen ardından da ifadesini açarak filmde hep kaçak avcılığın, yasa dışı avlanmanın eleştirildiğini, bunun da dolaylı olarak yasal avcılığı onaylamak olduğunu söyledi. Ali Ulvi de benim gibi, avlanmaktan ve avcılıktan nefret eden biridir. Tabii ki karşı olduğumuz. atıcılık ya da keskin nişancılık değil. Şahsen cansız olması şartıyla sabit ya da hareketli/mekanik bir hedefi vurma becerisini takdir ederim. Ancak, iki yüzlü bir ifadeyle “spor” amaçlı diye bir canlıya ateş ederek onu öldürmenin fiilen cinayet olduğu kanısındayım. Bu sebeple “usta avcılardan” ve de filmlerdeki “başarılı avlanma sahnelerinden oldum olası nefret etmişimdir.

Sonuç olarak, kimsenin iyi niyetinden şüphe ermeyi düşünmem ama Ali Ulvi’nin söyledikleri ışığında filmi bir daha düşündüğümde, Kormákur’un ailesi gözlerinin önünde katledilen aslana en ufak bir empatiyle yaklaşmadığını, onu hep saldırgan bir yırtıcı düşman olarak gördüğünü fark ettim. Anlaşılan ona göre olayların tek suçlusu “yasal olmayan” “kaçak” avcılar. Bilinçsizse “cehalet”, bilinçliyse “cehalet + ticaret”. Ne demeli…

Yönetmen : Baltasar Kormákur

Senaryo : Ryan Engle

Görüntü Yönetmeni : Philippe Rousselot, Baltasar Breki Samper

Kurgu : Jean-Vincent Puzos

Müzik : Glenn Freemantle

Oyuncular : Idris Elba, Sharlto Copley, Iyana Halley, Leah Sava Jeffries

ABD / Gerilim-Macera-Korku-Dram / 93 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz