Beni Çok Sev

Hayat, başa gelen olmaz işlerin çekilmesinden başka bir şey değildir. Arada iyi şeyler olsa da çoğunluk için genel durum budur. Olmasını istediklerimizle olanlar arasındaki köprüde dönüp duruyoruz işte. Hayaller uçurtma, gerçekler bataklık. O bataklıktan çıkan da var çıkamayıp debelenen de. Türk yapımcı ve yönetmenleri köşklere, saraylara ve bu mekanların yarattığı yapay acılara  arkalarını döndüler, kameralarını kulübelere ve bataklığa  tutmaya başladılar.

Ve bu karmaşık dünyada böyle milyonlarca karmaşık hikaye var…

O hikayelerden birisi “Beni Çok Sev” 

Sevgi özleminin giderek büyüdüğü bir dünyada sevginin kurtarıcılığı yüzde kaçtır bu da ayrı bir soru ama sevginin iyileştirdiğini hepimiz biliyoruz. Film de bunu kanıtlamaya çalışıyor…

Mehmet Ada Öztekin,  “7. Koğuştaki Mucize” ile büyük sükse yakalasa da “Devrim Arabaları”,”Mahmut İle Meryem”, “ Martıların Efendisi” ve “Kaybedenler Kulübü yolda” gibi önemli filmlerin altına imzasını atmıştır. “Beni Çok Sev” onun yeni imzası…

 TRAJİK BİR ÖYKÜ

Bir günün hikayesi ama geçmişini sırtlanmış bir günün!

Ana kahramanlar: iki baba, iki kız  bir de yıllarını sevdiğine adamış  kadın.

Yer:  Antalya Muratpaşa’nın Zeytinköy’ü; şehrin arka, öteki yüzü. Antalya’nın Çinçini…

Olay: Cinayet; sevgi, hayal, umut  cinayeti de var.

Olayın başlangıcı:25 Nisan 2018 çarşamba (geçmiş olay 2004)

24 Nisan 2018’de sabaha karşı Konya’dan Antalya’ya giden bir otobüsün içinde hikayenin baş kahramanları Mahkum Musa Solak (Sarp Akkaya) ve gardiyan Sedat  (Ercan Kesal)vardır. Musa, cezaevinden aldığı izinle  14 yıl sonra tanışacağı kızının hayalleri ile yola çıkarken, Sedat gardiyan (ne olduğunu pek de anlayamadığımız) kızının dertleriyle baş etmeye çalışmaktadır. Musa, kızı ile ilk karşılaşmanın provalarını bile ayna karşısında yapmıştır. Yeni bir umut, yeni bir heyecan ile başladığı yolun sonuna geldiğinde; alzaymır bir anne (Füsun Demirel) sürekli telefonu ile meşgul olan babasına soğuk davranan 16 yaşında bir kız, Yonca (Aleyna Özgeçen), sadakatle onu bekleyen eski sevgili Nuriye (Songül Öden)ile karşılaşır.

Sudan çıkmış balık gibidir, nasıl davranacağını bilemez ama  ilerleyen zaman içerisinde hem Yonca  hem de Nuriye ile sıcak ilişkiler geliştirir. Özellikle  24 Nisan akşamı Yonca ile dışarıya çıkıp yol boyunca yürürken sohbetleri onları birbirine yaklaştırır; Yonca annesi ile ilgili yaşamak istediği ama yaşayamadığı şeyleri gerçekmiş gibi anlatır, Musa bu yalanlara inanmanın mutluluğu ile halinden memnun görünür. İkisinin yüzü de güler, baba bu mutluluğu muhallebi ile tatlandırmak ister, eskiden gittiği Köşem Patanesine giderler; o muhallebi yenilirken Musa’nın keyfi tavan yapar, üstüne bir sigara yakar ki sanırsın her şeyi başarmış bir adam dumanı savuruyor. (Sarp Akkaya‘nın performansını en iyi sergilediği sahnedir bu bölüm)

Aynı sıcak sahne eve döndükten sonra Nuriye ile de yaşanır; gece mehtap olmasa da (keşke olsaymış) şehrin yalancı ışıkları altında evin yoksul, iki divan konulmuş  balkonunda Nuriye ile Musa birbirlerine itiraf etmekte zorlandıkları sevdanın sıcaklığı ile ısınırlar; Nuriye’nin  Musa’ya yazdığı mektuplar cezaevinde  bir mahkumu ısıtırken, yazıp göndermediği mektuplar  kadının kendi  kalbinde mahkum olmuştur ve Musa’nın özgür olduğu gün Nuriye de kalbinde mahkum ettiği bu zarfların ağzını açacak sözcüklerini serbest bırakacaktır…

(Songül Öden’in oyunculuğu da bu sahnede öne çıkıyor.)

Artık her şey yoluna girecektir. İnsanlar bazen böyle sanır ve sanrı ile sarhoş olurlar…

Umutlar, özlemler, hayaller iç içe geçerken hayat size başka bir sürpriz hazırlar.

Yönetmen ve hikaye anlatıcıları da biz seyircilere böyle sürpriz hazırlıyor…

Filmin hikaye anlatıcısı ise Sedat gardiyandır. O Musa’nın hikayesini anlatırken kendi hikayesini de anlatır…

AZ YA DA ÇOK DEĞİL…GÜZEL SEVİN (Küçük Prens)

Tarkan’ın “beni çok sev” şarkısından yola çıkılarak filme verilen bu isme Küçük prensin sözleriyle yanıt vermek gerekir. Güzel sev! Hepimizde sevgi açlığı var; sevilmek isteriz ama sevgi vermeyi ne kadar beceriyoruz. Sevginin miktarından çok sevginin kalitesi daha önemli değil mi? Filmin bahsettiğim akşam yürüyüşü sahnesinde  baba kız arasında böyle bir sevgi, böyle bir bağ kurulurken  sokağa asılmış ve sokak lambasıyla aydınlatılmış panonun üzerine Saint Exupery’nin neredeyse her sözünün altı çizildiği Küçük Prensin şu sözü vardır: “Evcil ne demek?” diye sordu Küçük Prens. “Bağ kurmak demektir” diye cevapladı Tilki.

Yönetmenin Küçük prensle böyle güzel bir bağ kurması takdir edilir. 

Öztekin teknoloji ile de bağ kurarak 14 yıl içinde köprülerin altından çok sular aktığının, teknolojinin bu köprüleri attığının, köprüler atılınca insanların büsbütün yalnızlaştığını vurguluyor…

 İKİ SONUÇ

Filmin bazı sahneleri abartılı olsa da genel anlamda hikaye kurgusu iyi; iki ana karaktere göre iki sonuç var. Musa ile ilgili “son” inandırıcılıktan uzak olmuş; Sedat gardiyan ile ilgili sonuç biraz belirsiz olsa da daha insani özellikler taşıyor içinde.  Ercan Kesal de filmi baştan sona götüren bir performans sergiliyor. 

Filmin sonuna çarpıcı bir müzik koymak moda haline geldi bizde, çarpıcı gerçek  görüntülerle. Olsun, müzik güzel olunca ambiance güzel oluyor.

Neşet Ertaş’ın “Mühür gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım”  türküsü. Doğru bir seçim, zira ebeveynlerin evlatlarına sevgisini dile getiren bir türküdür; en iyi kendimden bilirim. Benim başıma olmaz bir iş geldiğinde  annem evde devamlı bu türküyü söylermiş.Kendisi yıllar sonra bana anlatmıştı.

Vokal bir sesten Aysun Öztekin’in (sanıyorum yönetmenin eşi) sesinden hafiften arabesk kokan modern bir versiyonla  dile geliyor. 

Mesaj mı; Sedat gardiyanın sonucunda:

“umutsuz olmayın” diyor yönetmen “mahvolan bir hayatın üzerine sevgi ve vicdanla başka güzel bir yaşam inşa edebilirsiniz.”

İyi seyirler…

Yönetmen / Senaryo : Mehmet Ada Öztekin 

Görüntü Yönetmeni : Benjamin F. Wieg

Kurgu : Ruşen Dağhan

Müzik : Hasan Özsüt

Oyuncular : Sarp Akkaya, Ercan Kesal, Songül Öden, Füsun Demirel, Ushan Çakır, Aleyna Özgeçen, Güner Özkul, Serpil Özcan

Türkiye / Dram / 124 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

17 YORUMLAR

  1. Musa’nın kızı katledilmedi ise Musa neden 10larca kişiyi öldürdü? Aklımla oynamayin. Son sahnedeki akşam yemeğinde hukuk mezunu olan kız kim? Ne izledim ben ya ? sorusuna sebep olunca tüm olumlu puanlarım silindi

    • Musanın kızı öldürüldü . Kayip/aranıyor kağıdı ise kızın öldüğünü kimseyle paylasmadiklari üzerini örttükleri için öyle çıktı.aksam yemegindeki kız musanin gerçek kızı yerine geçirdikleri kızdı.büyümüş hukuk okumuş gardiyan da kendi kızı yerine koymuş onu gerçek kızı bundan utanıp dışladığı için.

    • Bence nuriyenin kocasını öldürdüğü gece bebek ağladı beşik vardı. Musa’nın haberi yok ama buda onun kızı. Çünkü üstüne basa basa babam diyor filmin sonunda bende muallakta kaldım ama bence buda nuriyeden olan kızı.

  2. Bence nuriyenin kocasını öldürdüğü gece bebek ağladı beşik vardı. Musa’nın haberi yok ama buda onun kızı. Çünkü üstüne basa basa babam diyor filmin sonunda bende muallakta kaldım ama bence buda nuriyeden olan kızı.

    • Nuriye’nin çocuğu yoktur. Ağlayan Musa’nın evliliğinden olma bebeği. Nuriye ile komşu oldukları için bebeğin sesi duyulmaktadır; zaten bebeği de bir sonraki sahnede karısının kucağında görürüz.
      Muallakta kalmayın!

  3. Bir filmi ailece izleyemeyecekmiyiz yahu! Her filmde şu aq demek ne demek yahu! Belden aşağı kelimeler olmadan bir film olmuyor mu? Aile terbiyesinin içine ettiniz lan!

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz