Görevimiz Tehlike : Son Hesaplaşma
‘MİSSİON İMPOSSİBLE’İN GÜNCELLENMİŞ HALİ!
Bizce bu son ‘tehlikeli görevin’ altından da başarıyla kalkılmış! Filmin ilk saatindeki bolca konuşmaya tahammül etmek şartıyla zevk almamak için hiçbir sebep yok. Ve tabii ki beyaz perdemizi 29 yıldır şenlendiren Ethan Hunt’a güzel bir veda etmek için!
HESAP KAPANIYOR..
Epeydir varmış olduğu ‘star’ pozisyonunu ve rol aldığı filmleri sevsek de sevmesek de bizce Tom Cruise’un bir konuda hakkını vermemiz gerekir : Cruise, aradan geçen uzun yıllara rağmen kendini ‘yenilemeyi’ sevmiyor. Ancak bu ‘yenilenmemeyi’ güncellenmemek anlamında kullanmıyoruz. Bizce bu takdir edilesi bir tutum çünkü Tom Cruise, artık kendisini tamamen CGI endüstrisine teslim ederek yenilenmiş olan aksiyon sinemasına direnen, tabiri caizse ‘old school’ kalelerden birisi!
Bu tutumda tabii bir ‘star’ olmasının da büyük payı var : kendisinin halen ciddi bir hayran kitlesi mevcut, filmlerinin çoğunda yapımcılardan birisi kendisi ve çalışmak istediği yönetmenler nezdinde kuşkusuz önemli bir söz hakkı var. Ama kazanmış olduğu ‘statüden’ dolayı yer aldığı yapımları sadece kendine göre dizayn ettiğini söylemek de bizce biraz abartılı olur. Çünkü Cruise kariyerini sadece ‘aksiyon filmlerinde’ rol alarak inşa etmiyor. Zaman zaman (eğer kendisi için ilginçse) yan roller oynamaktan da (‘Magnolia’, ‘Tropic Thunder’..) imtina etmiyor. Hatta ‘kötü’ olarak adlandırabileceğimiz (‘İnterview with the Vampire^, ‘Collateral’..) karakterleri canlandırmaktan de geri kalmıyor.
Ve belki en önemlisi, artık 60 yaşına gelmiş olduğu halde, çok daha zahmetsiz ve ucuz bir şekilde özel efektlerle doldurabileceği iddialı aksiyon filmlerinde zorunda kalmadığı durumlar dışında bu yollara başvurmuyor, birçok tehlikeli sayılabilecek sahnede ya kendisi ya da dublörleri sahne alıyor ve fiziken kendini zorlayabilecek sekanslarda bile oynamayı tercih ediyor.
Zamanında Buster Keaton veya Charlie Chaplin’in, çok sonrasında ise bunu çok daha hareketli, eğlenceli ve ‘light’ bir şekilde Jackie Chan’ın yaptığı kendini ‘ortaya koyma’ bazıları için oldukça ‘demode’ bir yöntem gibi durabilir. Hatta bazı kişiler Tom Cruise’u bu tutumda diretmesini kinayeli olarak ‘dinozorluk’ olarak nitelendiriyor.
‘Mission İmpossible’ saga’sının sekizinci ve muhtemelen son bölümünde değindiğimiz tutum değişmiyor : ana hikayede bir önceki bölümden (yani yedinci) çok farklı bir şey yok. Zaten hatırlanacağı üzere bu film, iki sene önce çekilen filmin yeni ve final ‘chapter’ı gibi… Bir önceki filmde oluşan tehdidi daha da somut bir çerçeveye oturtup gerçekten bir ’son hesaplaşma’ ile ‘hesabı kapatmayı’ hedefleyen bir devam yapımı. Artık Tom Cruise’un adeta ‘tapulu malı’ haline gelen bu saga, aksiyon sekansları yönünden önceki bölümlerinden biraz geri kalsa da son kertede seyir keyfi veren, görkemli sekanslar barındıran ve üstelik bizce mesaj açısından daha dolu bir film…
HİYERARŞİDEN KOPMAK…
Filmin yönetmeni Christopher McQuarrie hatırlanacağı üzere sinema kariyerine senarist olarak başlayan bir isim. Sonrasında senenin en beğenilen filmlerinden biri olan ‘Usual Suspects’ filmiyle Oscar ödülü kazanmış, daha sonrasında ise ara vermeden yönetmenlik kariyerine başlamış ve dikkat çeken yapımlar çıkarmıştı.
‘Görevimiz Tehlike’ sagası başladığı zaman ilk filmi Brian De Palma, ikinci filmi ise John Woo yönetmiş, iki büyük isim de kendilerini hatırlatan yönetmen dokunuşlarını filme yerleştirmişlerdi. Sonraki bölümlerde başka isimler de yönetmenlik koltuğuna geçti ama Cruise’un asıl iş birliği kurduğu isim McQuarrie oldu. Yönetmen, (ismi jenerikte bulunmadığı halde) ‘Görevimiz tehlike 4’ün senaryosuna katkıda bulundu, beşinci bölümden sonra ise yönetmenlik koltuğuna oturup Cruise ile ortaklıklarını bu son filme kadar sürdürdü. Hatta kendisi, Tom Cruise’un 36 sene sonra ‘dönüş yaptığı ’Top Gun Maverick’ filminin senaryosuna da imza atanlardan biri…
Dolayısıyla sanki yönetmen filmin seyir keyfini bir kenara atmadan daha çok Ethan Hunt’ın psikolojisi üzerine yoğunlaşıyor. Filmin senaryosunu bütün dünyayı tehdit eden ve her an Üçüncü Dünya Savaşını başlatabilecek bir ‘Sanal Akıl (karakterler Varlık diyorlar) ve onu engellemeye çalışan Hunt ve ekibi üzerine kurduğunu söyleyelim. Bu ‘klasik’ hikayeyle yetinmeyen McQuarrie, daha durağan ve daha az aksiyonlu bir film çıkarma pahasına Ethan Hunt’ı her zamankinden daha acılı, daha travmalı, daha aciz ve hatta bir anlamda daha ‘psikopat’ bir şekle sokuyor. Aslında Hunt’un nerdeyse serinin her bölümünde üstleriyle veya amirleriyle sorunları olmuştu. Birçok defa kesin emirlere uymuyor, gereksiz riskleri göze alıyor hatta ekibinden elemanların ölümüne yol açabilecek yanlış kararlar verdiği oluyordu. Ancak hikaye sırasında kayıplar yaşansa da tabii ki sonuçta görev başarılıyor ve Hunt çalıştığı gizli serviste kalıyordu.
Bu filmde ise Hunt artık ait olduğu gizli servisten tamamen kopmuş hatta belli ölçülerde dışlanmış, onlarla epeydir irtibata geçemeyen, bir ‘has been’ gizli ajan gibi duruyor. Zaten onu tekrar göreve çağıran gizli servisten biri değil bizzat başkanın kendisi oluyor. Ancak senaryo bu çağrıyı bir tekrar ‘işe koyulma’ gibi değil bir ‘son salvo’ olarak sunuyor.
HİKAYEYİ GÜNCELLEMEK…
Bir yandan da bu sefer ‘düşmanın’ bir karşı gizli servis veya mafya değil de ‘sanal akıl’ olması hikayeyi daha güncel bir ortama sokuyor. Bilindiği üzere artık ‘sanal akıl’ hayatımızın içine tamamen girdi ve müdahil olduğu alanlar konforlu olduğu kadar tehditkar bir boyuta da ulaştı. Dolayısıyla Hunt’ın düşmanla mücadelesi bu sefer belki her zamankinden daha fazla ‘teknolojik’ seviyede oluyor. Sadece kas gücüyle değil…
Bu açıdan filmle ‘Top Gun : Maverick’ arasında da bir bağlantı kurabiliriz. Artık yıllar içerisinde ‘yıpranmış’ olan Tom Cruise ‘Top Gun’ mücadelesine tekrar atıldığında bu sefer bir pilot olarak değil bir pilot eğitmeni olarak dahil olmuştu. Burada ise hala bir gizli ajan ama daha çok ‘serseri mayın’ gibi dolaşan, hatta belli ölçülerde ‘free lance’ sayabileceğimiz bir karakter… Ülkesine ve ‘iyi tarafta’ olma bağlılığından hiçbir şey kaybetmemiş olsa da sadece işini yapan bir ajan değil…
Hikaye bu duygusal ve vicdani ikilemler doğrultusunda ilerlerken değindiğimiz gibi aksiyon, atlama-zıplama ve yumruk yumruğa veya silahla çarpışma sekanslarında bir düşüş yaşanıyor. Hatta bir sekansta Hunt’ın kendisini tutsak eden birkaç adamı hakladığı sahneler sadece sesler eşliğinde kadraj dışı gösteriliyor. Filmin bu dövüş sekansını çok başarılı koreografiler ve bolca kanla gösterebilecek (çok rahat) bir bütçeye sahip olduğunu göz önüne alırsak bu tutum tabii ki bilinçli bir tercih. Sanki Hunt’ın kas gücünü işin ‘teferruatı’ gibi göstermek…
Bütün bunlara rağmen ‘Mission İmpossible’ görkemli ve heyecanlı sahneler sunmaktan da geri kalmıyor: Hunt’ın gizli tünellerdeki kovalamacası, batık bir denizaltıya dalışı ve özellikle (belki de özel efektlere baş vurduğu nadir sahnelerden biri olan) uçaklı final sahnesi gerçekten etkileyici ve sürükleyici sekanslar!
EKSİK KALAN YAN KARAKTERLER…
Ama bizce filmin en kusurlu bölgesi hikayeye katılan daha doğrusu ‘tekrar dönen’ yan karakterler oluyor. Her ne kadar Hunt’ın eski ekibinden artık yaşlanmış ve yorulmuş Luther (Ving Rhames) ve ekibin teknik beyni olan Benji (Simon Pegg) ile tekrar buluşmamız ve hikayede nispeten etkin roller oynamaları sevindirici olsa da diğer yan karakterler adeta aksesuar gibi duruyorlar : Grace rolünde Hayley Atwell durumu bir yere kadar idare etse de, çok etkileyici bir karizma ve yüze sahip olan Esai Morales ‘kötü’ Gabriel rolünde kendini ‘şöyle bir gösteriyor’, yine Hunt’ın ekibine dönen Paris (Porn Klementieff) ise sadece aralarda birkaç Fransızca söz kullanmakla yetiniyor. Aralarında belki sadece usta oyuncu Angela Bassett’ın Başkan rolünde öne çıktığını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak bizce bu son ‘tehlikeli görevin’ altından da başarıyla kalkılmış! Filmin ilk saatindeki bolca konuşmaya tahammül etmek şartıyla zevk almamak için hiçbir sebep yok. Ve tabii ki beyaz perdemizi 29 yıldır şenlendiren Ethan Hunt’a güzel bir veda etmek için!
Yönetmen : Christopher McQuarrie
Senaryo : Christopher McQuarrie, Erik Jendresen
Görüntü Yönetmeni : Fraser Taggart
Kurgu : Eddie Hamilton
Müzik : Lorne Balfe
Oyuncular : Tom Cruise, Simon Pegg, Rebecca Ferguson, Ving Rhames, Pom Klementieff, Shea Whigham, Henry Czerny, Charles Parnell, Holt McCallany, Nick Offerman, Rolf Saxon, Hayley Atwell
ABD / Aksiyon-Macera-Gerilim / 150 Dk.