Hızlı ve Öfkeli : Hobbs ve Shaw / Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw
Ağır abiler işbaşında…
Bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan ‘Hızlı ve öfkeli’, birçok sinemaseverin düşüneceği gibi, bildiğimiz, enerjik ‘Fast and Furious’ serisinin yeni bir halkası değil. Filmin ana karakterleri değişik, hikaye tamamen araba yarışı üzerine gelişmiyor ve filmde zaman zaman bir bilimkurgu/macera yapımı izliyormuş havası mevcut…
Ancak film, bunun yanında, ‘Fast and Furious’ serisinin kadrosunu aratmayacak oyunculara, hikayenin merkezini oluşturmasa da hareketli araba takip sekanslarına ve yarattığı heyecanlı ve enerjik havayla, aksiyon filmleri seven seyircileri fazlasıyla memnun edecek bir potansiyele sahip gibi gözüküyor.
Amerika’nın Diplomatik Güvenlik Hizmetlerinin ajanı Luke Hobbs ve eski bir İngiliz askeri elit ajanı olan Deckard Shaw, kendilerine verilen tehlikeli görevleri başarıyla yerine getiren iki ajandır. Aralarında büyük bir rekabet yaşayan bu iki ajan, bu sefer CIA’nın da araya girmesiyle aynı görev için ortaklaşa çalışmak zorunda kalırlar. İnsanlığın geleceğini tehlikeye atabilecek bir genetik virüs çalınmıştır ve bu virüsün peşinde Brixton adında, siber genetik ile insanüstü güçlere sahip bir anarşist de vardır. Artık Hobbs ve Shaw hem bu virüsü bulmak, hem de Brixton’u yenmek için el ele vermek zorundadırlar.
‘Hızlı ve öfkeli’ tempolu, bol aksiyonlu, Londra ve Los Angeles gibi şehirleri çok iyi kullanan güzel kadrajlar eşliğinde başlıyor. Seyirci olarak kendimizi hemen heyecanlı bir çarpışma sekansı içinde buluyoruz. Çok ölümcül bir virüsü ele geçirmek için çarpışan iki tarafı gördükten sonra filmin ağır abilerinin yani Jason Statham ve Dwayne Johnson’un ‘sorun çözme’ sekanslarına tanık oluyoruz.
Film, tabii ki her şeyden önce, aksiyon sinemasında neredeyse ‘ikon’ bu iki kahramana önem veriyor ve senaryonun merkezine onları koyuyor. Açıkça söylemek de gerekirse, iki kahraman da son derece formda gözüküyor ve kahramanların yumruk yumruğa yaptığı dövüş, silahların konuştuğu çarpışma ve son süratle yapılan araba takibi sekansları gayet iyi bir şekilde kotarılmış gibi duruyor. Özelikle filmin finalinde gelen bir helikopterle birkaç araba arasında geçen bir takip-çarpışma sekansı var ki, bazen gerçekçilik sınırlarını zorlasa da, izlemesi en azıdan keyif verici bir tatta… Bu sekansların arasına yönetmen Hobbs ve Shaw’ın biraz insani yönleri ön plana çıkarmak ve onları kusursuz süper kahramanlar gibi resim etmemek amacıyla, hayatlarının içinde olan çocuklarını ve kız kardeşlerini (gerçi bu filmde kız kardeş ana hikayenin bir parçası!) seyirciye tanıtıyor. Bu sahneler iyi bir niyetle çekilmiş olsa da, yine de buralarda verilmek istenen mizah duygusunun biraz bayat olduğunu ve pek eğlendirmediğini kabul etmek lazım. Karakterlerin başka filmlere yaptıkları göndermeler ve aralarında yaptıkları çekişmeler belli ölçülerde ilgi çekici olsa da, bizi en fazla bazen gülümsetiyor.
Filmin hikayesi ise aslında bir Statham veya Johnson filmine göre beklenilenin üstünde bir zenginlikle başlayıp gelişse de, giderek klasik bir aksiyon senaryosuna geriliyor ve biraz hız kesip yine aksiyon tarafını asıl ön plana koyuyor. Yalnız film bu konuda zirveleri yaşarken araya konulan ‘duygusal’ sahneler giderek daha ‘önceden kurulmuş’ gibi, ‘ezberlenen replikleri sıralama’ gibi yani kısaca giderek daha ‘suni’ ve yetersiz bir hale dönüşüyor.
Ancak, bütün bunlar, filmin asıl hedefini düşünürsek, tabii ki, teferruat! Seyirci olarak her türlü dövüşmeye, kapışmaya ve araba takibine doyuyoruz. Üstelik bu işlerin ‘şahı’ olan iki oyuncu tarafından yapılan… Her ne kadar yönetmenin filmografisi çok daha iyi örnekler barındırsa da (John Wick, Deadpool 2, Atomic Blond…) filmden beklediğimizi alıyoruz!
Yönetmen: David Leitch
Oyuncular: Dwayne Johnson, Jason Statham, İdris Elba, Vanessa Kirby, Helen Mirren, Eddie Marsan, Elza Gonzales, Cliff Curtis…
Ülke: ABD