Neruda
Şiirsel Bir Direnişin Filmi..
Sinema, teknik imkânları ve tematik esnetilebilirliği nedeniyle çok çeşitli çalışma alanları ile dirsek teması halindedir. Edebiyatın, tarihin, müziğin beyaz perdeye yansıtılması sinemaseverlerin dikkatini çekmektedir. Tüm bu alanlardaki birikimleri görsel imkânların zenginliğiyle keşfedebiliyor olmak, bu yapımları cazip kılmaktadır.
Şilili komünist senatör ve şair Pablo Neruda’nın hayatını konu alan Neruda filmini başarıya ulaştıran da bu zenginliklerden besleniyor oluşudur. Tarihe mâl olmuş bir kişinin bireysel tarihi üzerinden koca bir toplumun sosyolojisi ele alınıyor, baskıcı idareler altında yönetilen kitlelerin refleksleri aktarılmaya çalışılıyor.
Senaryosunu Guillermo Calderón‘un, görüntü yönetmenliğini ise Sergio Armstrong‘un üstlendiği bu yapımın tematik tavrı, komünist felsefenin teorilerinden temayüz ettiği için yerelliği değil de evrenselliği ön plana çıkarır hâldedir. Neruda’nın yaşadıklarını, Şili topraklarının nevi şahsına münhasır siyasi atmosferi ile açıklayamayız. Zira bir kişinin, peşine otoriteler tarafından polis takılması da inandıkları değerler nedeniyle ait olduğu topraklardan uzakta yaşamak zorunda bırakılması da tarihin her döneminde ve her coğrafyasında şahit olduğumuz trajik gerçeklerdir.
Genç ve oldukça hırslı bir polis şefi olan Oscar Peluchonneau, baskıcı Şili yönetimi tarafından Pablo Neruda‘yı yakalayıp tutuklamakla görevlendirilir. Fakat bu takip edilişte aksiyon filmlerinde rastladığımız yüksek hız, tempo ve gerilim hiç yoktur. Nefes kesen bir kovalamaca değil ağır ağır işleyen olay örgüsü sarar, seyircileri. O kadar ki Neruda‘nın köşe bucak kaçtığı gerçeğini unutacak duruma bile düşebiliriz.
Film, polis şefinin içsel konuşmaları üzerinden sürer. Bu konuşmalarda karakterlerin psikolojileri üzerine derin analizler saklıdır. Fakat yine de sık sık araya giren bu konuşmalar, seyircinin kurguya odaklanmasını engelleyici niteliği nedeniyle bir takım mahzurları da içinde barındırır.
Biyografik filmlerin kâhir ekseriyetine yöneltilebilecek menfi eleştirilerin bir kısmı Neruda filmi için de geçerlidir. Filmde Neruda, yalnızca üstün ve olumlu yönleri ile ele alınır. Zaaflarından, günahlarından ve hatalarından hemen hemen hiç bahsedilmez. Dolayısıyla filmi bir Neruda övgüsü olarak da okuyabiliriz. Neruda’nın kadınlara olan düşkünlüğü, arka planda işleniyor olsa da filmin geneline yayılmamış, işlenip geçilmiştir.
İktidar sahipleri, Neruda ile olan mücadelelerinde Neruda’nın ilk eşini propagandaları için kullanmaya çalışmıştır. Radyo programına konuk edilen ilk eş, Neruda’nın hain olmadığını aksine kibar ve dürüst olduğunu vurgulayınca bir anda sözleri kesilir. Bu sahne aslında dünyanın her yerinde gücü elinde tutanların baskıcı politikalarını meşrulaştırmak için medyayı kullandığı gerçeğini, canlı bir şekilde ortaya koyar. Böylelikle Neruda aleyhine yürütülen algı operasyonları, kuvvetli ve gerçekçi enstrümanlarla izleyiciye aktarılmaya çalışılmıştır.
Şili’deki politik baskılar, ister istemez kişilerin ruh dünyasında melankolik, kaotik ve bohem alanlar açıyor. Filmde de bu psikolojik durumları en etkili biçimde aktarabilecek imkânlardan yararlanılıyor. Buradan hareketle kurgudaki boğuk atmosferin, tercih edilen mekânların kasvetli ve loş yapısıyla uyum gösterdiğini söyleyebiliriz.
Filmi, politik argümanların yanında edebiyatın, sanatın ve şiirin kuvvetini ortaya döküyor olması üzerinden de okumak gerekir. Neruda, yazdığı şiirleri küçük topluluklar içinde ezberden okuyarak ait olduğu topluma umudu ve direnişi aşılamaya çalışır. Gerçekten de Neruda’nın yazdığı cesur dizeler, işçi sınıfını ve alt ekonomik sınıflara mensup geniş toplulukları burjuvaziye karşı kışkırtmakta epey mâhir ve tesirlidir. Neruda’nın şiirlerinin işçiler tarafından ve hep bir ağızdan okunduğu sahneler, içerdiği yüksek dozda gerçekçiliği sayesinde adeta filmin vermek istediği mesajı özetlemektedir.
Neruda’nın ağzından okunan şiirler, filmin içindeki dağılımı itibariyle gayet yerinde ve dengelidir. Okurun alâkasını ve dikkatini yoğunlaştırması açısından bu sahnelerin, oldukça işlevsel olduğunu söyleyebiliriz.
Misafir Yazar : Remzi Köpüklü
Replik Köşesi:
• Politikada küstahlık, bir hayranlık biçimidir.
• İyi yazmak için silmesini bilmelisin.
• – Arazi sahibine söylemeden beni, evinizde misafir eder misiniz?
– Birini mi öldürdün?
– Hayır, şey evet, yazarak. Her zaman yazarım.
Yönetmen : Pablo Larraín
Görüntü Yönetmeni : Sergio Armstrong
Oyuncular : Gael García Bernal, Luis Gnecco, Alfredo Castro
Fransa-İspanya-Arjantin-Şili / Biyografik-Polisiye-Dram / 108 Dk.