İçimizdeki Sesler / Revelations
İçimizdeki seslerin psikolojik tahlili
Güney kore filmi, İçimizdeki Seslerin dışarıya nasıl yansıdığı üzerine orta çaplı psikolojik bir tahlil yapıyor. Kiminin içinde Tanrı’nın sesi, kiminin içinde şeytanın sesi vardır; seslerin ortak yönü ise hep kişinin isteğine ya da işine geldiği gibi çıkmasıdır. Bir de yaşanılan ağır tahribattan insanın içinde oluşan suçluluğun sesi vardır; kişi orada devamlı kurbanın sesini duyar ve suçlar…
Filmin zıddına bizim de içimizdeki sesler değil hariçteki seslerin içimize nasıl yansıdığına bakmak gerek. Ne psikolojik rahatsızlıklar çıkar kimbilir.
İçinde yaşadığımız şu süreçteki gelişen olaylar en baba filme bile taş çıkartır; macera, gerilim, delilik, düzenbazlık, dram-komedi, gerçek- gerçeküstücülük… Her türü içinde barındıran bir film seyrediyoruz. Ama o filme artık farklı oyuncular da dahil oluyorlar…
Sinemada sürrealizmin önderi Luis Bunuel mezarından çıkıp gelse ve ülkemizin haline baksa asıl gerçeküstücülük buradaymış derdi muhtemelen.
Bu hafta ana karakteri “papaz” olan iki film gösterime girdi Netflix’te. Birisi Kuzey Avrupa, karların ülkesi Finlandiya’dan “Küçük sibirya” olay kasabada geçiyor.”İçimizdeki Sesler” ise Doğu Asya, Güney Kore’den…
Sağanak yağmur altında şemsiyesi ile yürüyen genç kızı, yüzünde yara izi olan bir adam takip ediyor; adamı da başka bir kadın. Kız takip edildiğinin farkında. Adam takip edildiğinin farkında değil. Şemsiyeli kız koşar adımlarla Ulus Misyon Kilisesine giriyor. Yara izli adam da peşinden kiliseye giriyor. Kilisede papaz gitarla şarkı söylüyor. Evet dört kahraman daha ilk sahnede karşımıza çıkıyor; şemsiyeli kızın gözlerinde korku, onu takip eden adamın gözlerinde tehlike ve kötülük, adamı takip eden kadının gözlerinde kin ve nefret, papazın gözlerinde ise merak var…
Candan ve samimi görünen papazın arızalı olduğunu epey sonra anlıyorsunuz. Gerçi ilk ipucu karısından şüphelenip peşine adam takmasından anlaşılıyor. Şüphesi her ne kadar doğrulansa da baştan bu takibe yeltenmesi şüpheci kişiliğini kanıtlıyor. Papaz Min Chan (Jun-yeol Ryu) kiliseye ilk kez gelen adamı merak edip durdurmuştur, kli bilgilerini almıştır. Adamın adı Kwon Yang-rae’ (Min-Jae Shin) Cezaevinden yeni çıkmış olduğu filmin başında gösterildiği için yazmamada sakınca yok, Kızı takip ettiğine göre belli ki yeni kurbanların peşine düşmüş… Adamı takip eden kadın ise polis memurudur. Yeon-hee (Sin Hyeon-bin) Yang-rae ile geçmişten kişisel bir hesaplaşması vardır.
Film çok derin bir psikolojik tahlil yapmasa da suçun ardındaki geçmiş yaşantıları ortaya seriyor. Kwon geçmişteki suç davasından dolayı psikiyatriste yönlendirildiğinde çocukluğunda üvey baba tarafından şiddete ve cinsel istismara uğradığı anlaşılıyor. O bu şiddeti yaşarken annesi ise kilisenin önünde (belki duymamak için) şarkı söylüyormuş..
Papaza gelince paranoyasından dolayı kendisine vahiy geldiğini ve Tanrının işaret gönderdiğini söylüyor… Ne demiştik yağmur; sürekli yağıyor. Yapışık bir gerilim filmi diyebiliriz. Yönetmenliğini Yeon Sang-ho üstlenmiş. Senaryosunu Seok-gyu Choi yazmış… Orta çaplı bir film, izlenebilir.
Yönetmen : Sang-Ho Yeon
Senaryo : Sang-Ho Yeon, Kyu-Seok Choi
Müzik : Kim Dong-Wook, Alan Tyler
Oyuncular : Jun-yeol Ryu, Hyeon-bin Shin, Min-jae Shin, Moon Joo-Yeon
Güney Kore / Gerilim / 122 Dk.