Judy

Geçen hafta sabah 10.30’da Beyoğlu sinemasında ”Judy” filminin basın gösterimi vardı. Evim Beyoğlu’na uzak yerde olduğu için gidip gitmemekte kararsızdım. Ama bir şekilde yağmurlu ve soğuk bir havada kendimi dışarıda buldum. Filmi izledikten sonra ise iyi ki kalkıp gelmişim dedim. Ünlü aktris ve şarkıcı Judy Garland‘ın bugüne kadar bilmediğim yaşamı öyle güzel anlatılmış ki..

Filmde, Garland‘ın ölümünden önce 1968 yılında yaşadıkları anlatılırken sinema ve sahne endüstrisi tarafından istismar edilen ve güçsüz bırakılan kadınların durumuna dikkat çekiliyor.

Judy, 1922 yılında ABD’de doğmuş ve 1969 yılında 47 yaşındayken yaşamını kaybetmiş bir sanatçı. Gerçek yaşamdaki ismi Frances Ethel Gumm. Sinemaya başlayınca kendisine Judy Garland ismi uygun görülmüş. 16 Yaşında ”Oz Büyücüsü” filmi ile sinemaya çocuk oyuncu olarak giriş yapıp seslendirdiği ”Somewhere over the rainbow” şarkısı ile yüreklere dokunup herkesi ağlatınca yıldızı parlamış ve sonrasında Hollywood’da 34 filmde başrol oyuncusu olarak yer almış. Ünlü oyuncu Mickey Rooney ile müthiş bir ikili oluşturmuşlardı.

Judy, 45 yaşına kadar 4 evlilik yapmış ve bu evliliklerinden üç çocuk sahibi olmuş. İlk çocuğu ünlü aktris ve şarkıcı Liza Minelli. Ölümünden bir yıl önce beşinci evliliğini Mickey Deans isimli bir gençle yapmış. Filmde, Judy’nin ölümünden bir sene önceki sahne yaşamına, son evliliğine ve yaşadığı sıkıntılara odaklanılıyor. Judy, ekonomik sıkıntıları yüzünden aşırı derecede ilaç ve içki müptelası olmuştur. Küçük yaştaki iki çocuğunu babalarına bırakıp davet edildiği 5 haftalık bir konser nedeniyle ünlü West End tiyatrosu Talk of the Town‘da şarkı söylemek için İngiltere turnesine gider. Londra’da konserler vermeye başlayan judy burada beşinci evliliğini yapacacağı Mickey ile tanışır..

Yapımcılar genellikle, beyaz perde ve sahnede ışıltılı hallerini gördüğümüz,  biz seyircilerin mutluluk ve refah içinde yaşadıklarını sanıp hayranlıkla izlediği sanatçıların dram yüklü yaşamlarını film yapıyorlar. Demek istiyorlar ki, ”o gördüğünüz ışıltılı insanlar aslında modern bir köledir, yaşamları acılarla doludur ve onların yaşamının imrenilecek bir tarafı yoktur.” Ama kim ne derse desin hayallerinin peşinden gittiklerine inandığım o insanlar ve onları sahne dünyasına itenler olmasaydı bizler onları nerden tanıyacaktık!

Mesleği ne olursa olsun tanınmış veya tanınmamış bir insanın hayranlarının olması ve onlar tarafından sevilmesi kadar güzel birşey yok. Filmde, Judy’nin fakir iki erkek hayranı ile tanışıp onlarla birlikte yemek yeme ve vakit geçirme sahneleri çok güzel. Bu filmi sırf o sahneler için onlarca kez izleyebilirim. Öyle sıcak, öyle samimi, içten ve karşılıksız bir sevgi bu. İkilinin, Judy’izlemek için her gün aldıkları biletlerini Judy’nin sahneye çıkmayacağını öğrendikleri son günde biletlerini geri iade etme mücadelesi ve Judy’nin sesini duyunca biletleri geri alıp içeri koşmaları müthiş göz yaşartıcı. Ne yalan söyleyeyim filmin birkaç sahnesinde gözlerimden yaşların dökülmesine engel olamadım.

Filmi sevmemdeki en büyük pay ise ünlü sanatçı Judy Garland‘ı oldukça mükemmel bir şekilde canlandıran Renée Zellweger. Zellweger, kendine özgü mimikleri, vücut dili, sevimli ifadeleri ve samimi davranışları ile muhteşem bir oyunculuk sergiliyor. Zellweger, Judy’yi taklit etmek yerine empati yapıp kendini onun yerine koymuş. Bence başarısının sırrı bu.

Sözün özü : Küçük yaşta Hollywood’da yıldızı parlayan, filmlerle ve sahne şovları ile devam eden parıltılı ve bir o kadar üzüntü ve sıkıntılarla dolu yaşamı anlatılan Judy’i sizde tanımalısınız diye düşünüyorum. İnanın bana pişman olmayacaksınız. Renée Zellweger‘in samimi ve içten oyunculuğuna ise bayılacaksınız.

Yönetmen :  Rupert Goold

Senaryo : Tom Edge

Müzik : Gabriel Yared

Görüntü Yönetmeni : Ole Bratt Bırkeland

Oyuncular :  Renée Zellweger, Jessie Buckley, Finn Wittrock, Rufus Sewell, Michael Gambon, Bella Ramsey, Royce Pierreson, John Dagleish

İngiltere / Biyofrafik-Tarihi-Dram / 118 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz