Megalopolis
Francis Ford Coppola’nın bilmikurgusal masalı
Megalopolis, Francis Ford Coppola’nın 40 yıldır hayal ettiği, en az 20 yıldır yapım olanaklarını araştırdığı, en sonunda nerdeyse tüm kişisel servetini yatırarak 120 milyon dolarlık bütçeyle gerçekleştirdiği derinlikli, beklenmedik derecede iyimser, destansı bir bilimkurgusal masal.
“Megalopolis” 1939 doğumlu İtalyan kökenli Amerikalı senarist, yönetmen, yapımcı Francis Ford Coppola’nın 40 yıldır hayal ettiği, en az 20 yıldır yapım olanaklarını araştırdığı, en sonunda nerdeyse tüm kişisel servetini yatırarak 120 milyon dolarlık bütçeyle gerçekleştirdiği derinlikli, beklenmedik derecede iyimser, destansı bir bilimkurgusal masaldır.
Medeniyetin güncel şartlarını sorgulamanın yıkılıp yok olmasını önleyecek tek güvenilir yöntem olduğuna inanan uçuk kaçık yaratıcı bir mimarın, tüm varlığını daha yaşanılır bir gelecek oluşturmaya adamasına odaklanan “Megalopolis” Cannes’daki ilk gösteriminin ardından eleştirmenleri ikiye bölmüş, kimi filmi göklere çıkarırkaen kimi de yerden yere vurmuştu. Sonda söyleyeceğimi başta belirteyim. Ben beğenen azınlıktan yanayım.
Film Coppola’nın yeğeni Jesse James Chisholm’un yönetimindeki müthiş bir görsel efekt ekibinin, az ve öz ayrıntıyla New York’u, New Rome / Yeni Roma’ya dönüştürdüğü yakın bir gelecekte geçer. Antik Roma İmparatorluğundan esinlenen, dağılıp parçalanmakta olan günümüz Amerika’sına da çarpıcı dercede benzeyen, en azından Eski Roma kadar çürümüş bu dünyayı yaratmada Milena Canonero’nun antik giysileri stilize eden olağanüstü Kostüm Tasarımının da büyük katkısı vardır.
Varlıklıların zenginliklerini, güçlülerin güçlerini, seçkinlerin yönetimdeki yerlerini korumaya niyetli Belediye başkanı Franklyn Cicero (Giancarlo Esposito) ile, değişimin hem gerekli hem kaçınılmaz olduğunu savunan vizyoner mimar Caesar Catilina (Adam Driver) arasında kentin geleceği konusunda amansız bir mücadele sürmektedir. Mücadele doğal olarak ikilinin mensup oldukları “klan”lara da yayılmaktadır. Çok sevdikleri kızları Julia’nın (Nathalie Emmanuel), partilerde boy gösterip dedikodu yazarlarının diline düşmesinden sıkıntı duyan Cicero ve karısı Teresa’nın (Kathryn Hunter) huzuru, Julia’nın Caesar’ın danışmanlığına başlamasıyla iyice bozulacak, mimarla onun ilham perisine dönüşen kızının aşk ilşkisi Franklyn’i çığırından çıkaracaktır.
Caesar’ın cephesindeyse, yaşlı, sarsak, duygusuz, aşırı muhafazakâr, gladyatör döğüşlerine ve cinselliğe kafayı takmış, saçları sarıya boyanmış milyarder bankacı amca Hamilton Crassus III (Jon Voight) ile sosyopat soytarı oğlu Clodio Pulcher (Shia LaBeouf) vardır. Yönetici sınıfın tüm erkekleriyle açıkça ilişkiye giren baştan çıkarıcı haber sunucusu Wow Platinum’u (Aubrey Plaza) da unutmayalım. Caesar ile cinselliğe dayanan birlikteliğin ardından mültimilyoner banker Crassus’la evlenmeyi başaran para ve güç peşindeki Platinum, hem kocasının bankasına el koymak hem de Caesar’ı mahvetmek amacıyla üvey oğlu Clodio’yu da baştan çıkararır.
Clodio, Wow’dan aldığı cesaretle aynen M.Ö. 63’de hoşnutsuz halkı Cumhuriyeti devirmek için galeyana getiren kötücül asilzade Catiline gibi, Caesar’ı ve amaçladıklarını yok etmek için kitleleri ustalıkla kullanır. Etkilediği alt sınıfların ve sanrılı arisrokratların güç ve kazanç hırsının öngörüsüzlükle birleşmesi, geçmişte yaşananların rehberliğine rağmen şimdinin geleceği yok etmesine yol açacak güçtedir.
85’lik Coppola’nın sanatçının çökmek üzere olan bir imparatorluktaki işleviyle ilgili, sanatsal saygı ve romantik sevgi dolu bir manifesto olan “Megalopolis” bu bağlamda sadece yok olan Amerikan rüyasına değil, tüm ömrünü içinde geçirdiği Hollywood sisteminin yıkılmasına da bir ağıttır. Film, kendini tüm benliğiyle işine vermiş olan yazar yönetmenin üzerine sevecen gölgesi yansıyan, “Megalopolis”in çekimleri bittiğinde vefat etmiş olan 61 yıllık eşi Eleanor Coppola’nın anısına adanmış bir veda ilahisidir de. Caesar’ın ne kadar çok sevdiğini ve özlediğini belirttiği eski karısının ölümünde, geleceği yaratmak için icat ettiği sarımtrak ışıltısıyla mucizeler yaratabilen Megalon’un rolü olup olmadığı kesin değildir.
Coppola’nın on yıllardır düşlediği “Megalopolis”i, “The Conversation”, “The Godfather” üçlemesi ya da “Apocalypse Now” düzeyinde bir başyapıt beklentisi olmadan izlendiğinde, öngörücü öykü anlatımıyla nefes kesici görselliği, dizginlerinden boşanmış bir yaratıcılıkla harmanlayan çok iyi bir film olduğu görülür. Mihal Malaimare Jr.’un sepya ağırlıklı görüntüleri olağanüstüdür. İzleyicinin kıyıya vurmuş dalgalar misali uyumsuzmuş gibi akan sekanslardan kopması imkânsız gibidir. Vesta Sweetwater (Grace VanderWaal) bekâretini pazarlayan bir pop şarkı söylerken birbirinini tıpatıp aynı beş klona bölünür, Caesar’ın şoförü ve has adamı Laurence Fishburne dış ses olarak filmin aklıselimine dönüşür, birbirine görünmez iple bağlı iki kişi koridorda koşuşturur, düşen bir gül havada asılı kalır, Caesar ve Julia inşaat alanında iki kalas arasında yerçekimine meydan okur, ve bütün bu karmaşa görsel işitsel bir sentez oluşturmayı başarır.
Kariyeri boyunca olağanüstü bir oyuncu yönetmeni olan Coppola, görsellikteki bu kendini bırakmayı oyunculuklara da aksettirir. İstisnasız tüm ekibi, gerçekçi yorumlara düşsel bir tonlama katmayı başarır. Adam Driver, yaptıklarının ve yapmak istediklerinin bilincindeki Caesar’ı müthiş gerçekçi bir rüyanın içindeymişçesine oynar. Can düşmanını canlandıran Giancarlo Esposito da düşmanlıktan dostluğa yumuşak bir geçiş yapar. Kanımca filmin en başarılı oyuncularından biri, bu erkekler dünyasında yüzeysel kalabilecek Julia’ya benzersiz bir derinlik kazandıran Nathalie Emmanuel’dir. Yönetmenin kızkardeşi Talia Shire, Caesar’ın annesine iğneleyici yorum getirirken, Jon Voight önündeki sertlikten söz ederken Trump’ın edepsizliğiyle hınzırca dalga geçer. Shia LaBeouf’ün kusursuz “pislik” Clodio’su da çok başarılıdır.
Coppola günümüze epey rahatsız edici bir ayna tutan “Megalopolis”te “The Conversation” veya “Apocalypse Now”daki sinik ve kötücül bakış açısını, ütopyaya bakışı ve mutlu sonuyla biraz yumuşatmış görünse de bu yanıltıcı bir görüntüdür. “Megalopolis” söz ettiğim diğer filmlerine göre daha yumuşatılmış, evcilleştirilmiş ve cilalanmış gibi dursa da, bu aşırı fikir yüklü öykü aslında faşizmin kökenlerini irdeleyen güçlü ve öfkeli bir metafordur ve bence “Apocalypse Now”dan 45 yıl sonra aynı saldırganlıktadır. Bu bağlamda eleştirmenlerin burun kıvırdığı “Megalopolis”, yıllar sonra “The Conversation” veya “Apocalypse Now” gibi yazar yönetmeninin başyapıtları arasında sayılırsa kesinlikle şaşıramayacağımı belirteyim.
“Megalopolis”, Chrysler Building’in tepesinden atlamaya yeltenen ve bunu neredeyse başaracak olan Ceasar’ın kendini zamanı durdurarak kurtarmasıyla başlar. Bir başka sekansta “zamanın benim düşüncelerimi yönetmesine izin vermeyeceğm” der Caesar : Julia, “Sanatçılar zaman üzerinde kontrollerini kaybedemezler” der, “Ressamlar onu dondurur, şairler onu terennüm eder, müzisyenler ona ritmini verir” Sinemacılarsa zamanı, durdurulamayacağını anımsatmak amacıyla durdururlar. “Megalopolis”in zeki ve dokunaklı finalinde Coppola, gelecek için savaşmamızın özellikle bu sebeple şart olduğunu belirtir.
Yönetmen / Senaryo : Francis Ford Coppola
Görüntü Yönetmeni : Mihai Malaimare Jr.
Kurgu : Glen Scantlebury
Müzik : Osvaldo Golijov, Grace VanderWaal
Oyuncular : Adam Driver, Nathalie Emmanuel, Giancarlo Esposito, Aubray Plaza, Shia LaBeouf, Jon Voıght, Jason Schwartzman, Talia Shire, Dustin Hoffman, Grace VanderWaal, Kathryn Hunter, Forest Whitaker
ABD / Dram-Bilimkurgu / 138 Dk.
Bir usta işi yorum da Mitrani’den! Her ikisinin de eline sağlık, NewYork ve Roma gidiş gelişleri, oyuncuların Romalı isimleri ve saçları filmde beni de etkiledi, neyse Mitrani çok hoş anlatmış tşkler