Morbius
Bu Kez Vampir Olalım…
Columbia Pictures, Marvel işbirliği ile yeni bir anti-kahramanı daha ekranlara taşımayı başardı. “Venom: Zehirli Öfke 2”den sonra yeni film “Morbius”, aslında Roy Thomas’ın yazdığı ve Gil Kane’in olağanüstü çizimleriyle okuyucularını heyecanlandıran 1971 tarihli “İnanılmaz Örümcek Adam” isimli resimli romandaki bir karakter olan Marvel Comics’ten alınma.
Film doğal olarak Marvel evreni serisine müptela kesimler için pandemi nedeni ile sürekli ertelenen gösterimlerin de etkisi ile büyük bir beklenti yarattı. Ve bu hafta itibariyle artık sonunda Morbius gösterime girdi. Ülkemizde ise filmin İngiltere’de yapılan gala töreninde Aleyna Tilki’nin eleştirilen o rüküş kıyafetleri ile Oscar ödüllü Jared Leto ile oldukça samimi fotoğrafları ile arz-ı endamı, görsel ve yazılı basında geniş yer buldu kendisine. Aleyna Tilki’nin uluslararası bir fenomen olma yolundaki gayretinin bir örneği olan bu gala çıkarmasını bir tarafa bırakıp filme tekrar geri dönelim…
Tıpta Etik Kalkarsa…
Yönetmenliğini Daniel Espinoza’nın yaptığı film, ilk sahnelerindeki müziğin de etkisi ile Kosta Rika’nın o sarp, ormanlık pastoral havası eşliğinde ürkünç yarasa sürüsü görüntüleri ile açılıyor. Yarasaların bu toplu çıkışı sonrasında yirmi yıl öncesinde, bu kez çok uzaklara, ta Yunanistan’a ana kahraman olan Morbius’un o zorlu çocukluğuna uzanıyoruz.
Nadir görülen ve kendilerini fiziksel olarak oldukça zorlayan hastalıktan mustarip Michael (Janed Leto) ile onun taktığı Milo ismiyle Lucian (Matt Smith) arasında hastalık ağırlıklı devam eden sohbet, bir süre sonra kan ünitesindeki bozukluğu kıvrak zekâsı ile gideren Michael’in özel bir okula gitmesi ve ileride Nobel ödülü alacak kadar iyi bir bilim insanı olmasına kadar bizi götürecektir. Her şey buraya kadar oldukça sakin ve kararınca giderken, Michael için Nobel ödülü almaktansa Milo’ya tedavisi için verdiği sözü tutamamanın burukluğu her şeyin üzerinde görülür.
Kosta Rika’dan getirdiği yarasaların canlılar üzerindeki etkilerini deneyimleyerek bu kez yanına kız arkadaşı da olan Doktor Martine’yi de (Adria Arjona) alarak bir gemi içerisinde yeni çaresiz hastalar için deneylerini ilerletmeye çalışır. Ancak ölümcül kan hastalığının tedavisini bulma uğrayışı kendisine özel yetenekler kazandırırken elde edilmesi halinde kötüye de kullanılabilecek yeni tedavi türlerini de ortaya serer.
Filmin sürprizinin kaçmaması için fazla ayrıntıya girmek istemem ancak şunu belirteyim ki tipik bir Marry Shelley imzalı Frankenstein hikâyesi benzeri Dr. Morbius’un Marvel evrenine uygun süper kahramanlara özgü, vampir özelliğinde birisi haline geldiğini ve bu yönüyle tıpta etik tartışmasını da yine gündeme getirdiğini görüyoruz. Ve aslında biraz da Venom’daki o iç dünyada yaşanan kötü ve iyinin kavgası türü bir çatışmayla uğraşmak durumunda kalışına şahit oluyoruz. Ancak sorun bu kadar da değil.
Kendi DNA’sı ile vampir yarasanın DNA’sının birleştirilmesi, sonrasında yaşanan bu mutasyon ile insan kanına karşı kontrol edilemez susuzluk, aslında Morbius’u bir süre sonra New York genelinde yaşanan cinayetlerle birlikte korkutur ve bunun kötücül amaçlarla ve de üstelikte en yakınlarınca gerçekleştirilmesi sonucu mücadeleye kendisini götürür.
Canavarla Başa Çıkma…
İşte film ikinci yarısından itibaren bilimsel verilerin kötü kullanılması ile yaşanan bu iyilerle kötüler arasındaki savaşıma ağırlık veriyor ve tam da dozajı artarak aksiyon sahneleri finalde gittikçe yoğunlaşıyor. Ancak verilen bu çatışma çoğu yapımda görüldüğü için doğrusu senaryo itibariyle bizi çok da heyecanlandırmıyor. Yine de özellikle yüksekten dibe uzanan o boşluk hissini doğuran aksiyon kısımları oldukça başarılı.
Filmde akademi ödüllü ve bu sene izlediğimiz “Gucci”de inanılmaz bir fiziki değişimi bize sunan başarılı oyuncu Jared Leto elinden geleni yaparak karakteri bize inandırıyor. Filmde vampire dönüşme kısımları da makyajlarla başarıyla sunulmuş. Ancak dediğim gibi konunun bilindik ve heyecan yaratmayan yönü itibariyle film sadece izle ve geç dedirten seyirlik zevk sunan bir yapım olmanın ötesine geçmiyor. Ve tüm Marvel serilerinde olduğu gibi yine bu filmde de, bitiş jeneriği sonrasında hemen sinemadan ayrılmayalım. Çünkü jenerik arasında kimi ipuçları buralara dahil edilmiş, onu da belirteyim. Ayrıca Michael Keaton’da çok küçük bir rol ile bu kısımlarda izleyenin karşısına çıkıyor…
Sözün özü; biçim ve içerik olarak çok bir yenilik içermese de iki saate yakın süresince Morbius yine de asla sıkmıyor. Türü seven müdavimleri çok tatmin eder mi onu bilemem fakat hafta sonu sinemaya gidecekler için fena da görülmeyen bir yapım: Morbius… İyi seyirler…
Yönetmen : Daniel Espinosa
Senaryo : Burk Sharpless, Matt Sazama
Görüntü Yönetmeni : Oliver Wood
Kurgu : Pietro Scalia
Müzik : Jon Ekstrand
Oyuncular : Jared Leto, Matt Smith, Michael Keaton, Jared Harris, Tyrese Gibson, Adria Arjona
ABD / Aksiyon-Macera-Bilimkurgu / 104 Dk.