Uysallar

UYSALLAR, MODERN ÇAĞIN İNSANLARI

Dizinin bütün bölümlerini izledikten sonra bu yazının başına oturdum. “Uysallar uysal mı kalacak yoksa başka bir şeye dönüşecekler mi” sorusunun cevabını almadan eleştiri yazmanın doğru olmayacağını düşündüm.

Dizi her ne kadar Tolstoy’un “Aile Mutluluğu” kitabıyla açılsa da;  ben o dizide Kafka’nın  hamam böceğine dönüşen  Gregor Samsa’sını  (Oktay Uysal da geceleri bir punkçuya dönüşüyor; gerçi dönüşümlerin  biri insanlıktan çıkma durumunu diğeri insanlığa dönme durumu vurguluyor), Camus’nün kendine yabancılaşan, başta ailesi olmak üzere herkesten kopan ve hiçbir şey yokmuş gibi davranan Meursault’nu  çağrıştırdı. Biraz da Turgenyev’in Babalar ve Oğulları”nı…

Uysallar kapsayıcı bir dizi adı tabii; yalnızlar, kaybedenler, suskunlar, pısırıklar.. İçi başka telden, dışı başka telden çaldığı için İkiyüzlüler bile diyebiliriz. Yazarından yönetmenine, yapımcısından oyuncusuna kadar dev bir kadro var; Yaratıcı yazarı: Hakan Günday 

Tamamiyle onun üslubu olduğu belli; eğer yazarın adını bilmeden diziyi seyretseydim dahi Hakan Günday’ın yazdığını şıp diye anlardım. Yapımcı; Kerem Çatay, neredeyse  diziler ondan sorulur vaziyetine gelmiş. Yönetmen: Onur Saylak , güzel işler yaptığını inkar etmek olmaz şimdi. 

Oktay Uysal’a can veren orta yaşlı bir şirket çalışanını canlandıran Öner erkan daha ilk sahnede gözleriyle bütün hikayeyi anlatarak şahane bir oyunculuk çıkaracağının ip uçlarını bize veriyor ve hakikaten yanıltmıyor.

“Berhudar ol evladım” geleneğinden olsa gerek adına Berhudar denilen Haluk Bilginer’in  oyunculuğunu konuşmak ise artık ukalalık olur. Nil rolündeki Songül Öden burada kendini de aşmış. Olcay Uysal rolündeki Uğur Yücel’i  ise  her zamanki performansı ile görüyoruz.

Benim dikkatimi ergen Ege’yi oynayan Umut Yeşildağ çekti, o kadar usta oyuncunun arasında mahçup olmamış, güzel oynamış. Keza küçük kız çocuğunu canlandıran Nilay  Yeral de Ece’nin hakkını vermiş. Yani Uysal Ailesi  oyunculuk açısından toptan güzel iş çıkarmış. 

AVRUPA’NIN EN BÜYÜK HAPİSHANE PROJESİ

Dizinin neredeyse tamamı ironilerle dolu. Oktay iyi bir şirkette mimar olarak çalışmaktadır. Çok katlı modern bir apartmanın rezidansında eşi ve iki çocuğu ile oturmaktadır. Yani çağımızda bir insanın isteyebileceği her şeye sahiptir;iyi bir iş, ev, araba, para ve iki çocuk…

Lakin  köledir aslında ve  mutsuzdur,  taksitlerle aldığı bütün bu lüks şeylere hayatını ipotek etmiştir. Olmak istediği kişi değil olmak istemediği kişi olmuştur. evden kaçmak ister, onu bile beceremez… İşte tam bu sırada Berhudar Bey ile hapishane yapma projesinde yolları kesişir.

İroni bu ya hapishaneyi de doğanın ortasında bir yere kondurmak ister Berhudar Bey ve oraya prefabrik bir ofis kurarak çalışmaya başlarlar. Çok yoğun çalışmanın daima sözü edilir ama ortada yoğun bir çalışma falan görülmez. 

Aslında en büyük hapishaneleri kendi içlerindedir, hayatın ve çevresindekilerin dayattığı tutsaklıktan kurtulmaları mümkün değildir…

Evet; yorumu biraz daha derinleştirelim;

Buradaki en önemli karakter Oktay görünse de asıl karakterler babalardır; Berhudar ve Oktay’ın babası Olcay! Baba sembolünü  despotluk, totalizm olarak almış yazarımız.   Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanı şimdi nasıl gelmesin aklımıza.  Totaliter bir baba vardır ve o baba aslında devletin ta kendisidir.

Bu baba figürleri ile hikaye genişliyor; ara başlıklar tecavüzcülerden başlıyor üniversite ve kpss sınavına kadar gidiyor.  Gayri ihtiyari atılan tweetlerin başlarına açacağı beladan korkanlar, kadına şiddet uygulayanlar gibi konular ara danteli olarak örülmüş… Dizide bir hayli detay olduğunu, seyircinin bu detaylara dikkat etmesini öneririm…

BAŞKASI OLMA KENDİN OL!

Oktay gençliğinde içinde ukde kalmış punkçı kıyafetlerini giyerek gece sokaklara dalar zira  kendisi olmak istemiştir.  sokaklarda dışlanmış kişilerle karşılaşır. Bunların başında Moloz adı verilen filozof tipli uyuşturucu bağımlısı ve kendisi gibi iki punkçı daha vardır…

Bu sıradışı dizide elbette eleştireceğim birkaç nokta olacak.  

Dışlanmışlar olarak görülen kişilerin (ki içlerinde uyuşturucu bağımlıları var)  içeriye, baş köşeye kadar alınmasını anlayabilmiş değilim. Nihayetinde melek değiller ve açık konuşmalıyım ki öyküde eleştirilen kadına şiddeti uygulayan birçok insanın esrar, eroin bağımlıları olduğunu unutmayalım. Hikayenin sayfalarında olan sis fonu bunu gizleyemez. 

Bu sisler bulvarında çeşit çeşit insanlar elbette olacak ama o sisin içinde insanları ne kadar net görebiliyoruz bu önemli. 

Modern çağın insanını eleştirirken yerine alt kültür oluşumların yarattığı karakterlerden ziyade sınıfsal ve toplumsal bir cepheden bakıp anti kahramanlar yaratılamaz mı!

Ege kardeşine öğüt verirken ne diyordu; Ölüm, açlık, savaş ve veba  dünyanın sırları, bu sırları öğrendiğinde büyümüş olacaksın. 

O sırların bilincinde olan insanları anlatan  karakterlerle böyle bir hikaye daha  güzel olurdu diye düşünüyorum. Evet, son söz olarak ben de şöyle diyorum “Başkası olma insan ol” 

İyi seyirler…

Yönetmen : Onur Saylak

Senaryo : Hakan Günday

Görüntü Yönetmeni : Feza Çaldıran

Kurgu : Ali Ağa

Müzik : Sertaç Özgümüş

Oyuncular : Öner Erkan,Songül Öden,Haluk Bilginer, Uğur Yücel, Serkan Altunorak, Nilay Yeral, Umut Yeşildağ, Bilyana Jovanovska, İbrahim Selim, Nezaket Erden

Türkiye / Komedi / 8 Bölüm 45 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz