OĞUL – ANA FİLMİNİN SENARİSTİ MOHAMMAD RASOULOF
Mahnaz Mohammadi’nin yarışmada yer alan filmi “Pesar-Madar / Oğul-Ana” filminin jeneriğinde senarist olarak, 1973 Şiraz doğumlu ünlü İranlı bağımsız sinemacı Mohammad Rasoulof’un adını görünce bu önemli sinema adamı hakkında bir iki hususu belirtmek gereği duydum.
Günümüz İran’ında rejimin aksaklıklarını, bedeli ne olursa olsun söylemeye devam eden birkaç sinemacıdan biri olan Rasoulof ile, ilk filmi “Gagooman / Alacakaranlık” (2002) ile Fajr Film Festivali En İyi İlk Film ödülü aldıktan bir süre sonra, uluslararası festivallerde 8 önemli ödül kazanan ikinci uzun metrajı “Jazireh Ahani / Demir Ada”yı (2005) Antalya Altın Portakal Festivali’ne getirdiğinde tanışmıştık. Neredeyse herkesin Kiarostami tarzı film yapmaya merak sardığı İran’da, bu derece özgün ve etkileyici bir film yaptığı için tebrik ettiğimde, bu otuzlu yaşlarında genç adam, hem çok sevinmiş, hem de “aslında İran’da söylemek zorunda olduğumuz pek çok şey var” demişti.
O günden bu yana büyük cesaretle ülkesi hakkında bu söylenmesi gerekenleri filmlerine aktaran Rasoulof, çektiği 1’i belgesel 9 filmle Avrupa sinemasının en prestijli ödüllerini kazanır. “Be omid-e didar / Allahaısmarladık” 2011 Cannes Belirli Bir Bakış En iyi Yönetmen, “Dast-neveshtehaa nemisoosand / Elyazmaları Yanmaz” 2013 Cannes’da yine Belirli Bir Bakış’ta FİPRESCİ ve son filmi “Sheytan vojud nadarad / Şeytan Bunun Neresinde” ile Berlinale’de Altın Ayı’yı alır.
Böylesine değerli bir sinemacının ülkesinde baş tacı edildiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz tabii ki. 1 Mart 2010’da, Jafar Panahi ve Mehdi Pourmoussa ile birlikte yakın arkadaşları olan Panahi’nin evinde tutuklanan Rasoulof, izinsiz film çekmekten önce 6 yıla mahkûm edilir, sonra cezası 1 yıla çevrilerek kefaletle serbest bırakılır. 2017’de ülkeyi terk etmesi yasaklanarak pasaportuna el konur, 2019’da Devrim Mahkemesi, “Lerd / Dürüst Bir Adam” filminde “ulusal güvenliğe karşı davranış ve sistem karşıtı propaganda” suçundan onu 1 yıl hapis ve 2 yıl süreyle toplumsal ve siyasi faaliyetten men ve yurt dışına çıkmamaya mahkûm eder. Temyiz için mahkemeye giderken İran sinemasının birçok önemli yaratıcısı, dayanışma amacıyla ona eşlik eder. 2020’de 3 filminde “sistem karşıtı propaganda” suçuyla 1 yıl hapis ve 2 yıl film yapma yasağına mahkûm edilir. Yine temyize gideceğini söyleyen Rasoulof, pandemi sebebiyle 54.000 tutuklunun geçici olarak serbest bırakılması gerekçesiyle bu süre içinde cezasını çekmek için teslim olmayacağını da belirtir.
Ülkesinden çıkabildiği bir dönemde yollarımız tekrar İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde kesiştiğinde, tüm zorluklara rağmen bildiği yolda devam edeceğini belirtmiş olan bu önemli sinemacı, gerçekten de sanatını, ilerici, muhalif ve dolayısıyla devamlı sorun yaşadığı çizgide sürdürmekte…
———————————————————————————————————————-
Mahnaz Mohammadi’den olağanüstü bir baskıcı gelenek eleştirisi “Peser-Mader / Oğul-Ana”
“I am a woman and a film maker, two reasons sufficient to be treated like a criminal in this country / Ben kadınım ve filmciyim; bu ülkede câni sayılmak için iki yeterli sebep”.
2011’de Cannes’a gitmesi yetkililerce engellendiğinde Mohammadi’nin Costa-Gavras’a yazdığı mektuptan
1975 Tahran doğumlu Mahnaz Mohammadi, ülkesinin toplumsal sorunlarını ve kadınlara uygulayan baskıyı eleştiren çok sayıda uzun ve kısa belgeselleri yüzünden defalarca tutuklanmış, film yapması ve yurt dışına çıkması yasaklanmış kadın hakları savunucusu bir yönetmen. 2014’de 6 yıllık bir hapis cezasını çekmek için Evin Hapishanesine yatan Mohammadi, iki yıl sonra erken tahliye edilir. Bir süre sonra da, İran toplumunda tek başına çocuk yetiştirmenin zorluklarıyla başa çıkmaya çalışan dul bir kadınla oğlunun çaresizlik içindeki yaşam mücadelesini iki bölümde anlatan ilk konulu uzun metrajı, 2019 Roma Alice Nella Citta Jüri Özel Ödülü ile 2020 Prag Uluslararası Film festivali Uluslararası Af Örgütü En İyi Film Ödülünü kazanmış olan “Peser-Mader / Oğul-Ana” (2019) filmini çeker.
Filmin bir özelliği de senaryosunu, aynen Mahnaz Mohammadi gibi yetkililerle çok sayıda sorun yaşamış olan ünlü yazar yönetmen Mohammad Rasoulof’un yazmış olmasıdır.
Leyla (Raha Khodayari) maddi sıkıntılar içinde, kapanmak üzere olan bir fabrikada çalışarak oğlu ile kızını büyütmeye çalışan dul bir kadındır. Uzunca bir süredir yalnız yaşaması ve fabrikanın servis şoförü Kazım’ın (Reza Behboodi). evlenme tekliflerini devamlı reddetmesi dedikodulara sebep olur. Aslında, gerçekten iyi ve sevecen bir insan olan, çocuklarına da sempatiyle bakan Kazım’la evlenmesini engelleyen çok önemli bir sorun vardır. Kazım’ın Leyla’nın 12 yaşındaki oğlu Emir Ali (Mahan Nasiri) yaşlarında bir kızı vardır. İki çocuğu da erişkin kabul eden baskıcı ve bağnaz gelenek, kan bağı olmayan bir “genç kızla” bir “delikanlının” aynı çatı altında yaşamasını kesinlikle günah addetmektedir.
Adamın tüm iyi niyetine karşın, evliliğin gerçekleşmesi için, Emir’in, Kazım’ın kızı evlenene kadar, yani iki üç seneliğine, bir yerlere gitmesi gerekecektir. Leyla, hâlâ henüz çocuk olan ve zaten bırakacağı kimsesi olmayan oğlundan ayrılmak istemese de, işten çıkarılınca başka çaresi kalmayınca Kazım’la evlenir. Kazım’ı kısa zamanda ikna edeceği umudu ve sağır-dilsiz okulunda temizlikçilik yapan komşusu Bibi’nin (Maryam Boubani) yardımıyla, birkaç hafta içinde gelip alacağı sözünü vererek Emir Ali’yi bu yatılı okula bırakır. Birkaç ay annesinden haber alamayan Amir okuldan kaçar ve annesini eski iş yerine giderek Kazım’ın izini sürer. Kazım iyi niyetle çocuğa, annesiyle kız kardeşinin mutluluğunun onun elinde olduğunu açıklar ve Emir’in kararına uyacağını söyler…
Mohammadi, dini yönetimin dayattığı kanun ve geleneklerin, hem anneyi hem oğlunu çaresiz bırakarak kahredici karalar vermeye zorlamasını biraz Truffaut’nun “400 Darbe”sini anımsatan yarı belgesel bir tonlamayla aktarır.
Öykü iki ayrı bölümde gelişir. Birinci bölümde film sorunlarına çözüm arayan ama bir türlü içinden çıkamayan anneye odaklanır. Emir Ali çok az görünse de bölümün başlığı “oğul”dur, çünkü Leyla’nın bütün çabası onun kaderiyle ilgilidir. İkinci bölümün başlığı “anne”dir ve bu bölümde sadece Emir Ali vardır. Leyla hiç yoktur. Anne artık Emir’in içinde oluşan, ve büyük olasılıkla ömür boyu doldurmaya çalışacağı büyük bir boşluktur. Annenin yokluğu küçücük ailesini beraber tutabilmek için verdiği savaşta yenilmesinin de simgesidir.
Mohammadi’nin oyuncu yönetimi neredeyse kusursuzdur. Film boyunca her karakter ve her olay müthiş inandırıcıdır. En ufak ayrıntıda bile bir kusur bulmak mümkün değildir. Burada iyiler ve kötüler yoktur, sadece gündelik sorunlara rağmen yaşamaya çalışan gerçek insanlar vardır. Ve yaşamın tüm gerçekliğini yansıtan filmde Emir Ali, yolculuğu sırasında ona açıkça “sulanan”, ancak uyanık Emir’in ustaca sıyrılmayı başardığı bir pedofille de karşılaşır.
İtalyan yeni gerçekçiliğinin en düzeyli örneklerini hatırlatan oyunculuklar en öndekinden en küçük role, müthiş inandırıcıdır. İlk başrolünde Leyla’yı tüm acılarıyla yansıtan Raha Khodyari, bir aileyi parçalamak gibi kınanacak davranışına karşın Kazım’a sevecen bir boyut vermeyi başaran Reza Behboudi, Bibi’yi ham itici hem sempatik kılan Maryam Boubani karakterlerini gerçekten yaşarmış gibi canlandırırlar. Tüm çaresizliğini gözlerine ustalıkla yansıtan Mahan Nisiri ise, kusursuz Emir Ali yorumuyla geleceğin büyük oyuncularından olmaya aday.
Sonuç olarak bir annenin geleneklerin boyunduruğunda neredeyse bir tragedya kahramanı gibi imkânsız seçimler yapmaya zorlanmasını ve sadece 12 yaşında olan oğlunun, onu desteklemek için büyük bir dirençle her türlü zorlukla mücadelesini müthiş duyarlı bir sinema tadıyla aktaran, Mahnaz Mohammadi ile filmin yapımcılarından da olan Mohammad Rasoulof’un işbirliği, başyapıt düzeyinde bir film olmuş.
Kanımca yarışmanın en iyi filmlerinden biri.
Yönetmen : Mahnaz Mohammadi
Senaryo : Mohammad Rasoulof
Görüntü Yönetmeni : Ashkan Ashkani
Kurgu : Mohammad Reza Muini
Müzik: Amir Molookpour
Oyuncular : Raha Khodayari, Mahan Nasiri, Reza Behboodi, Shiva Ordooie, Maryam Boubani
İran-Çek Cumhuriyeti / Dram / 102 Dk.