Pacifiction
Bence de Filmekimi’nin en iyisi
“Pacifiction”
Bu yıl Filmekimi’nin en iyi filmi olduğunu düşündüğüm “Pacifiction”un izlenimlerine geçmeden önce, ülkemizde sadece festival izleyicilerinin tanıdığı, filmlerinin yapımcılığını yapan, senaryolarını yazan, Katalan Sinemasının aykırı ve kendine has genç “auteur”ü Albert Serra’dan söz etmek istiyorum.
1975 Katalonya doğumlu genç Albert Serra, edebiyat eğitimi alır, ancak meslek olarak film yönetmenliğini ve yapımcılığını seçer. Katalonya’daki Crespià köyünün yaz festivalini farklı ve sevgi dolu bir müzikal biçemde öyküleyen ilk filmi “Crespià”da (2003) sonraki filmlerinde sık sık karşımıza çıkacak devamlı oyuncuları da ilk kez karşımıza çıkarlar. Edebiyatın sanatların en üs düşeyinde yer aldığını düşünen Serra’nın, “Crespià”nın ardından çektiği iki filim,“Honor de cavallería” (2006) ile “El cant dels ocells” (2008) birer edebiyat uyarlamasıdır. Cervantes’in “Don Quixote” romanından esinlenen “Honor de cavallería”da iki yaşlı adam, ağaçlı, çimenli, rüzgârlı, güneşli ama yel değirmensiz bir kırsalda az konuşarak dolanırlar. İki yalnız insanın bozulmamış bir doğadaki duygu dolu gezintisi boyunca Don Quixote şövalye olmak, adam olmak konusunda biraz laf ederken Sancho Panza çoklukla susar.
Muhteşem siyah beyazı ve İsa’nın doğuşunu öğrenerek Mesih’i görmeye giden Üç Krala odaklanan öyküsüyle “Pasolini”nin “Matya’ya göre İncil”ine selam çakan “El cant dels ocells”da Serra üç kralı görkemlerinden sıyırarak Pasolini’nin cesaret etmiş olduğundan bile daha fazla insan taraflarına odaklanır. Edebiyat uyarlamalarının güçlüklerini de vurgulayan bu ilk çalışmalarında bile Serra’nın, benzersiz ve alışılmadık bir sinema diliyle, öykü ya da konu aktarmadan çok, heyecan verici bir sinemasal atmosfer yaratmak amacı güttüğü belirginleşir.
Bu bağlamda Albert Serra, edebiyattan sinemaya, sinemadan müzeye, müzeden televizyona dönüşüm sürecini le alan “Els noms de Christ”i çeker (2010). Tamamı Serra’nın özgür ve dingin biçeminde oluşan bu çalışma, hâlen Barselona Müzesi Çağdaş Sanat Koleksiyonuna dahildir. 2012’de DOCUMENTA için gerçekleştirlen görsel-işitsel proje “Els tres porquets” iki metnin, “Goethe ile Sohbetler” ile “Hitler’in Özel Sofra Konuşmaları 1941-1944”ün, oyunculu, tarihsel dekorlu edebi uyarlamalarıdır. 2013’de Locarno Festivalinde Altın Leopar ödülü alan “Historia de la meva mort” ile tekrar sinemaya dönen Serra, XVIII yüzyıl Rönesans insanı Giacomo Casanova’nın anılarını alaycı bir bakışla yeniden okur. Yaşlanmaya başlamış Casanova’nın manevi mirasının zamanla yıpranmasını olağan dışı bir güçle, Dracula ile karşılaşması üzerinden aktarır
Her bir karesi, mum ışığının yumuşacık parıltısında çekilmişçesine, XVI. – XVIII. yüzyıl ressamlarının başyapıtlarını anımsatan “La mort de Louis XIV”, tarihin en güçlü hükümdarlarından, Güneş Kral XIV. Louis’nin son günlerini aktarır.
Cannes’da Belirli Bir Bakış Jüri Özel Ödülü alan “Liberté” (2019), bağnaz ve tutucu XVI. Louis’nin çevresinden kovulan, biri kadın ikisi erkek üç özgür düşünceli sefahat düşkünü kişinin, ikiyüzlülükle sahte bir ahlak anlayışının hüküm sürdüğü ülkede yapayalnız kalmış efsanevi baştan çıkarıcı serbest düşünür Walchen Düküne ulaşmasıyla başlar. Amaçları bir yandan ahlâkı ve otoriteyi reddeden felsefelerini Almanya’ya götürmek, diğer yandan da sapkın oyunlarını sürdürecek mekân bulmaktır. Tamamı gecenin karanlığında, bir korulukta, gerçek zamanda geçen, cinselliğin her türlüsünün açık seçik gösterildiği film, çılgın bir gece boyunca doymak bilmez arzularını, sıra dışı cinsel fantezilerini tatmin etme peşinde kadınlı erkekli bir grubu izler.
Bugüne kadar, dönem sineması diye adlandırabileceğimiz bir türün geleneklerini ters yüz ederek, görünürde sakin ve dingin anlatım biçemine karşın, aykırı, sıra dışı, kışkırtıcı, hınzır ve hatta çılgın filmler çekmiş olan Albert Serra, ”Pacifiction” ile ilk kez çağcıl bir film yapmış.
Serra, o muhteşem uzun plan girişinde filmin adını güney denizlerinin büyüleyici manzarasının üzerine yazar. Pacific / Pasifik ve Fiction / Kurmaca sözcüklerinin kolajı olarak “Pacifiction” gerçekten de Pasifik’te, Fransız Polinezya’sında geçen kurmaca bir öyküdür. Yerel yönetimin yetkilerinin 1977’de arttırılmış olduğu, Polinezya genelindeki 118 ada ve mercandan oluşan Fransız Polinezyası, Fransa Denizaşırı Bölgeler Topluluğu üyesi yani Fransa toprağıdır. Volkanik adaların ve atolün en büyüğü ve en ünlüsü Tahiti’dir. Kültür incisi üretimi yanında, turizm ve askeri birliklere hizmete yönelik ekonomisiyle epey yüksek bir ulusal geliri olan ülke, 1960 ve 1970’li yıllarda yürütülmüş çevre adalardan Fransız Polinezyası’na göçler yüzünden bölgenin en kalabalık nüfusuna sahiptir.
Albert Serra’nın bir dönem Marlon Brando’nun eşi olan Tahitili Tarita Tériipaia’nın anılarından esinlenerek, görsel dünyasını ve temposunu 1970’lerle 1980’lerin Amerikan politik gerilimlerine benzer şekilde kurduğu “Pacifiction”, ilk okumada hafiften bilimkurgu tadı olan bir siyasi gerilim olarak gelişir. Tahiti’de Fransa devletinin temsilcisi Yüksek Komiser De Roller (Benoît Magimel), göründüğü tahmin / iddia edilen bir denizaltı yüzünden Fransız hükümetinin yarım yüzyılı aşkın bir süredir durdurulmuş olan nükleer denemelere yeniden başlayacağı söylentisini soruşturmaktadır. Her hareketi hesaplı ve kusursuz, De Roller, makamını biraz genişçe yorumlayarak hem adanın üst düzeyleriyle içli dışlı olmakta hem de vakit geçirdiği karanlık mekânlarda halkla kaynaşmaktadır.
Bu mekânların en ünlüsü “Paradise Nights” adlı gece kulübüdür. Yapay mavi ışıklarda kızlı erkekli yarı çıplak garsonların beyaz iç çamaşırlarının fosforluymuş gibi parladığı mekâna, neredeyse tüm Tahiti halkı gelmekte, açıklarda yeri belli olmayan askeri bir gemi ya da denizaltından gelen denizciler izinlerini burada geçirmektedir. Başlarındaki, gösterişli biçimde dans pistinde dolanan, kadınlı ve (arada bir) erkekli yerli halkla flört eden uçarı ve muzip Amiral (Marc Susini), De Roller’in askerlerin üstü kapalı bir görevleri olup olmadığı sorusuna güven verici ama çift anlamlı da olacak cevaplar vermektedir. Portekiz pasaportlu gizemli bir alkolik ise, trans kadın Shannah (Pahoa Mahagafanau) ile yakınlaşmaktadır. Sanki karşımızda Shannah’ın da “femme fatale” rolünü üstlendiği klasik bir siyasal gerilim ya da casus öyküsü vardır.
Ama “Pacifiction” bir Albert Serra filmidir ve Serra’nın amacı öykü anlatmak değil, izleyiciyi baş kişisinin bilincine sokarak, kendisiyle ya da karşısındaki ile ilgili olup olmadığı belirsiz, dur durak bilmez konuşmaları ve tartışmaları aracılığıyla, güvenilmez ruh hâlini yansıtmaktır. Tabii ki tüm belirsizliği ve absürtlüğüyle anlatılmakta olan hikâye günümüz yaşamının anlamsızlığının, eski gücüne kavuşabilmek için yeniden gençleşebilmek için ulusal büyüklük fantezilerine sığınan bitkin ve tükenmiş bir Avrupa’nın ya da dünyanın son derece gerçekçi bir aynasıdır.
Serra, öncelikle bir atmosfer yaratma dehasıdır. “Pacifiction” absürt jeopolitik bakış açısı bir yana, nefes kesici derecede şehvetli atmosferi, Görüntü Yönetmeni Artur Tort’un 2.39×1 formatla harikalar yarattığı kendinden geçirici güzellikteki çekimleri, muzip ve görkemli yapısıyla olağanüstü bir seyirliktir. Sahilin epey açıklarında tur tekneleri, jet skiler, sörfçülerle birlikte kendisi de bir jet skiye binmiş De Roller’in, devasa bir dalganın tepesine çıktıkları o müthiş sekans unutulur gibi değildir. O sahnenin öykü ile hiçbir bağlantısı yoktur ama ne gam!
Filmin kusursuz toplu oyunculuğundan da söz etmek gerekir. Tüm ekip çok başarılıdır ama, 1988’de 12 yaşındayken başrolünü üstlendiği “La vie est un long fleuve tranquille” ile başlayan kariyerinde oynadığı her filmde çıtayı yükseltmiş olan Benoît Magimel, hemen her karesinde yer aldığı “Pacifiction”da müthiştir. Magimel, artık ne o yeni yetme ne de “La Pianiste”te Isabelle Huppert’in yakışıklı ötesi genç sevgilisidir. Ama 48 yaşında sağlam adımlarla Gerard Depardieu’nün izinde, onun gibi Fransız sinemasının efsanesi olma yolunda gitmektedir.
Sonuç olarak “Pacifiction”, düş tadındaki bir karşıt-destan; izleyicinin mantığı bir kanara bırakarak nefis bir düş yaşarcasına tadını çıkaracağı olağanüstü bir film, bir başyapıt.
Yönetmen / Senaryo : Albert Serra
Görüntü Yönetmeni : Artur Tort
Kurgu : Ariadna Ribas, Albert Serra, Artur Tort
Müzik : Marti Albert
Oyuncular : Benoît Magimel, Pahoa Mahagafanau, Matahi Pambrun, Marc Susuni, Sergi López, Alexandre Melo, Montse Triola, Cécile Guilbert, Lluís Serrat, Michael Vautor, Mike Landscape, Cyrus Arai
Fransa-İspanya-Portekiz-Almanya / Gerilim-Casusluk-Dram / 165 Dk.