Sesin Tarihi / The History of Sound

ROMANTİK QUEER DRAMASI

Oliver Hermatus’un “SESİN TARİHİ”de müzik başrol oyuncuları arasında

Biri şarkıcı diğeri akademisyen bir müzikolog olan 2 erkeğin 60 yıla dayanan aşk öyküsünü anlatıyor. Hermatus eşcinselliği filmin ana teması yapmaktan kaçınmış. İkili arasındaki tutku ve pişmanlık dolu hayat öykülerine odaklanmış. 1. Dünya Savaşı sonrası Amerika’sında geçen konusuyla müzik ve aşkın iyileştirici gücünü anlatan, duygusal derinliği yüksek bir film

OrtaKoltuk Puanı:

 

Güney Afrikalı yönetmen Oliver Hermanus’un “Sesin Tarihi / The History of Sound” 1. Dünya Savaşı sonrası Amerika’sında geçen konusuyla müzik ve aşkın iyileştirici gücünü anlatan, duygusal derinliği yüksek bir film. Maine kasabasında savaşın son yıllarında geçmiş zamanlı bu romantik queer filmi 1917 yılında, Boston Konservatuarında Lionel (Paul Mescal) ile David’in (Josh O’Connor) tanışmalarıyla başlıyor. İkilinin savaş sonrasında 1920’de halk şarkıları toplamak için Maine’de çıktıkları yolculukta aralarında romantik bir bağ gelişir. Film bir dargın bir barışık geçen bu ilişkinin 60 yıllık sürecini işliyor. Biri şarkıcı diğeri akademisyen bir müzikolog olan 2genç erkeğin yollarını kader ayırınca filmin finalinde, çok uzun yıllar birbirlerinden haber almadan geçirdikleri dönemde yaşadıklarını öğreniyoruz.

Eleştirmenler filmi duygusal özelliği ve estetik bir denge üzerinden yorumladı. Filmin güçlü müzikal partisyonu mizansene katkı verdi. Yavaş temposuna rağmen film sahnelerini güçlü bir duygu yoğunluğuyla, müzikal yapısıyla kuruyor. Samimi, içten, duygu yüklü sinema diliyle film dokunaklı ve etkileyici olmayı başarıyor. Senaryo karakter derinliğini işlemede zorlansa da, bu minimalist film nostalji duygusunu izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Folk müziğinin nostaljik duygusu, gözalıcı dönem tasarımı, sinematografisi ve görselliğiyle film atmosfer yaratmada geçer not alıyor. Ancak karakter tahlillerinin yetersizliği filmin romantik yapısına zarar veriyor. Oliver Hermanus’un genel filmografisinde görülen “ifade edilemeyen duygular” temasının bu filmde de baskın olduğu görülüyor: Toplumsal baskı ve mahremiyet yüzünden 2 ana karakter aralarındaki derin sevgiyi yaşayamıyorlar.

BOŞA HARCANMIŞ 2 ÖMÜR

1917’de başlayıp 1980’lere uzanan bir zaman diliminde ilerleyen filmde, Lionel’in yaşlı haliyle geçmiş arasında köprü kuran anlatı, “umut, kayıp ve yalnızlıktan arta kalan bir yankı” hissiyatı oluşturuyor. Oliver Hermanus 2 kahramanının yaşadığı gizli aşkı suskunluk sahneleri, boşluklarla anlatmayı tercih ediyor. Ancak gençlikten yaşlılığa geçiş üzerinden nostalji ve pişmanlık duygusunu izleyiciye geçirebiliyor. “The History of Sound”, romantizmi bir dönemin sesiyle harmanlarken duygusal ifadeyi sessizlik, doğal ses ve dönemin şarkıları aracılığıyla kuruyor. Yönetnen estetik olarak görkemli ama duygusal olarak mesafeli bir anlatımı tercih ediyor. Bu romantik drama filmi senaryosunu, Ben Shuttuck aynı adlı kısa öyküsüne dayanarak yazdı. New England kırsalında halk şarkıları kaydetmek üzere çıktıkları yolculukta 2 erkek arasında başlayan ilişki zamanla aralarındaki bağı derinleştirir. Film savaş sonrası yaşanan travma, kimlik arayışı ve aşk gibi temaların hakkını verir.

Film bir barda piyano başında oturan Lionel’in kendisi gibi müzik öğrencisi olan David ile tanışmasıyla başlar. İlk görüşte başlayan aşk, David’in cepheye çağrılmasıyla sekteye uğrar. Ancak yönetmen Hermanus eşcinselliği filmin ana teması yapmak istememiş. İkili arasındaki tutku ve pişmanlık dolu hayat öykülerine odaklanmayı tercih etmiş. Yalnız kalan Lionel baba evine, çiftliğe kendisine yardım etmek için döner. Bir yıl sonra onu evde ölü bulur. Yalnızlık çekince bir koroya katılır. 1924’te David’i Oxford’da kız arkadaşı Clarissa ile yeni bir hayata atılırken görürüz. Clarissa’nın ailesi ona çok iyi davranır. Annesinden ölümcül hastalığını bildiren bir mektup alınca Clarissa’yı terkedip, Oxford’daki sakin hayatından köy hayatına döner. Burjuva hayatı ona göre değildir. Annesi ölünce çiftliğe düzen getirmeye çalışır.

Lionel 20’li, 30’lu yaşlarda Avrupa’da başarı ve mutlulukla dolu yeni bir hayatr kurar ve yeni aşklar yaşar. Ancak David ile geçirdiği kısa zamandaki anıları hatırlar ve ilişkilerinin etkisini anlamaya çalışır. Sonunda yaşadığı bir tecrübe aralarındaki bağın ne derece kuvvetli olduğunu ortaya çıkarır. Yıllar sonra David’i aramaya koyulur. İzini bulunca David’in Belle ile evlenmiş olduğunu, yıllar önce öldüğünü öğrenir. Dul kalan Belle’i görmeğe gider. Belle’in evlendiği yeni kocası Lionel’e soğuk davranır. Belle kendisini çok yalnız hissettiği için, Lionel’den kalmasını ister. Lionel’in kocasına yazdığı mektupları ölümünden sonra okuduğunu, David’in huzur dolu yaşadığı son dönemini anlatır. David’in intiharından sonra kendisini çok yalnız hissettiğini söyleyip, Lionel’e kocasına yazdığı mektup tomarını verir. Lionel boşa harcanmış 2 hayat için hüzünlenir. David ile yaptığı son konuşmada “Ben senden önce öleceğim” tahmininin doğru çıkıp gerçekleştiğini öğrenir.

Bir queer aşkın gizli yankılarla sürdürülmesi, bireysel algının sınırlarının keşfi gibi tematik katmanları izleyiciye düşük sesle konuşan ama etkileyici bir deneyim sunuyor. “Sesin Tarihi” kimsenin aklından geçenleri açıkça söylemediği eşcinsel bir aşk hikayesi. Nedeni çok açık. 20. yüzyılın başlarında geçen konunun kahramanları New England’ın kibar, tutucu 2 müzik öğrencisi. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan, yoksulluğun kol gezdiği Amerika’da kimliklerini gizlemek zorunda kalan bu 2 adamın yazgısında yollarının ayrılması yazılı. Film bu yönüyle James İvory’nin E. M. Foster’in romanından yaptığı “Maurice”ine (1987) benziyor. O filmde de birbirlerine aşık olan Cambridge’li 2 okul arkadaşından biri toplumdaki yerini geri kazanmak için erkek sevgilisini terkedip evleniyordu.

SAMİMİ, İÇTEN, DUYGU YÜKLÜ FİLM

Senaryodaki karakter tahlillerine gelince…Gençlik dönemini Paul Mescal’in canlandırdığı, bir müzikal dahi olarak çizilen Lionel, içine kapanık, duygularını göstermekte zorlanan biridir. Yaşlılığını Chris Cooper’in canlandırdığı Lionel, geçmişin yankılarını anımsarken derin bir melankoli ve farkındalık hissi taşıyor. Filmin etkileyici final bölümü bu fiziksel dönüşümle duygusal etkiyi doruğa çıkarıyor. Josh O’Connor’un canlandırdığı, Boston Konservatuarından gelen David, Lionel’in müzikal içgüdülerine daha akılcı ve dengeli bir tavır sergiliyor. Savaş sonrası psikolojik kırılganlığı ve çekingenliği, romantizmin diğer yüzünü oluşturuyor. David’in Lionel üzerinde bıraktığı etki, hem öğretmen hem tutkulu bir sevgili olarak birleştirici bir güç sunuyor. Ancak bazı eleştirmenler senaryonun bu karakterleri yüzeysel çizmesini eleştirdi.

Film uzun yıllara yayılan, 2 erkeğin boşa harcanmış meşakatli hayat öyküsüne dayanan hüzünlü imkansız aşkını anlatıyor. Kalp kırıklıklarıyla dolu bir ömür yaşayan, kaderin birbirlerinden ayrı düşürdüğü hikayeyi, Oliver Hermanus mükemmel bir melodram olarak perdeye taşıyor. Değişik hayatlar süren, her ikisi de heteroseksüel birer evlilik yapan, birbirlerinden kopmalarına rağmen birbirlerini unutmayan 2 eşcinselin öyküsü bana Guy de Maupassant’ın “Bir Yaşam / Une Vie” romanını hatırlattı. Maupassant bu ilk romanında “Hayat herşeye rağmen yaşanmaya değer” dersini çıkarıyordu. Romanı 1958’de Alexandre Astruc, 60 yıl sonra Stéphane Brizé sinemaya uyarlamıştı. Covid 19 pandemisi ve oyuncuların program yoğunlukları nedeniyle birkaç kez ertelenen “Sesin Tarihi” Şubat 24’te çekilmeye başlandı. New Jersey’in etkileyici mekanları filmin atmosferini yansıtmak için tercih edildi.

Görüntü yönetmeni Alexander Dynan, dönemi atmosfer ile zenginleştiren görsel anlatımıyla öne çıkıyor. Sonbahar tonları, buzlu mavi gölgeler eşliğinde Dynan’ın kamerası Maine’in doğal ortamında durağan ve meditasyonla ilgili görüntülerle karakterlerin içsel dünyasına girmemize imkan tanıyor.

Orijinal folk şarkılarından, Oliver Coates’in bestelerinden beslenen müzik partisyonu mizansendeki kayıp, yas, hatıra temalarına hizmet ediyor. Her duygusal sahne öncesi veya sırasında halk şarkıları dinlediğimiz filmde, balladlar filmde pasif bir tema değil, anlatının duygusal omurgası durumunda. İngiliz rock grubu Joy Division’ın “+” gibi modern bir şarkının ani girişiyle filmin sakin atmosferi aniden kırılıyor. Film konusuyla Ang Lee’nin 2006 yılında 3 Oscar Ödülü kazanan Brokeback Dağı / Brokeback Mountain” western’ini akla getiriyor. – Film, queer aşk hikayeleri klişelerinden uzak, duygusal gerçekçilikle ele alınmış. Paul Mescal (Aftersun, Normal People Whitout Ever Knowing Each Other) – Josh O’Connor (Challengers) ikilisinin ivmeli, içe dönük performansları, özellikle İrlandalı Paul Mescal’in müzikal yeteneği ve karakterlerin içsel dünyasını yansıtmadaki başarısı övgüye değer. “The Crown” dizisinde Prens Charles’a hayat veren İngiliz aktör Josh O’Connor oyuncu kadrosunun başarısına katkı veriyor. 1983 Cape Town (Güney Afrika) doğumlu yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Oliver Hermanus Venedik Film Festivali’nin müdavimlerinden. Hermanus, “Skoonheid” (2011) draması, “Moffie” (2019) duygusal savaş draması, “Shirley Adams” (2009) ve Cannes’ın Belirli Bir Bakış Bölümünde Queer Palmiye Ödülü’nü kazanan “Beauty”den sonra 6.uzun metrajlı filmi olan “Suyun Sesi”ni yapmış.

Yönetmen : Oliver Hermanus

Senaryo : Ben Shattuck

Görüntü Yönetmeni : Alexander Dynan

Kurgu : Chris Wyatt

Oynayanlar : Paul Mescal, Josh O’Connor, Chris Cooper, Molly Price, Raphael Sbarge, Swanny Samparo, Hadley Robinson

ABD / Tarihi-Romantik-Dram / 127 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz