T.İ.M

üreTİM, tükeTİM, eğiTİM

Üretim;
Filmin yapımcısı, başrol oyuncusu ve senaristi aynı kişi. Aynı zamanda iş adamı; Serdar Atacan! Oyunculuk çocukluk hayali imiş. Ayaküstü konuşmamızda şöyle söylüyor Serdar bey; Amerikanın hayali kahramanları varsa bizimde gerçek kahramanlarımız var, Türk Polisi ve Türk Askeri. 16 Askerimizi şehit verdiğimiz zaman bu senaryoyu yazmaya karar vermiş. Serdar bey, araba alacağıma biraz daha para koyar film çekerim, demiş. Buraya kadar her şey güzel.

Amatör bir ruhla profesyonel bir iş yapmak istemişler. Başrol oyuncusu çok fazla para istediği için başrolü kendisi oynamaya karar vermiş. Bütçeyi azaltabilmek için amcasının Çatalca’daki çiftliğini plato olarak kullanmışlar. Film, 4.5 haftada çekilmiş ama bazı sorunlardan dolayı bir süre ara vermek zorunda kalmışlar.

Yönetmen Onur Yiğit ise kısa filmleri ile ödül almış bir isim. Film, yönetmenin ilk uzun metraj denemesi. T.İ.M., ilklerin buluştuğu ve hayallerin yoğun olduğu bir film. Ama ya gerçekler… Üretim aşamasını konuşurken hiç bahsedilmeyen konu eğitimdi. Oysa sorunların nedeni de eğitim.


Tüketim;

Yönetmenin kısa filmlerindeki başarısı, filmin açılış sahnesine yansımış. 16 Askerimizin şehit olduğu planların estetik değerini çizgi altına düşürmeden altından kalkalabilmiş, kısıtlı bütçeye rağmen! Bunun için kendisini kutluyorum. Ama Selçuk Aydemir ile komedi filmlerimize iyice yerleşen, hızlı çekim planlar, savaş ve dram T.İ.M. filminin giriş sahnesinde de var. Daha yeni başladık filme, hemen önyargılı olmayalım. Ama ardından olmamışlıklar peşi sıra gelmeye başlıyor.

Örneğin oldukça yerel bir konuda Kuzey Avrupa’nın ağıt ezgileri ile tasavvufi ezgilerin bir arada olması, kötülerin kötülük yapmak için doğmuş olması, aşkın ise yazar aşık olacak bunlar dediği için olması, askerlerin Rambo’dan hallice olması, oyunculukların poz vermeden ibaret olması… Ne yazık ki olumsuz örnekler oldukça fazla. Sinemamızın sektör dışından yatırımcıya ihtiyacı var. Sinemayı seven yatırımcıların ise eğitimli bir kadroya ihtiyacı var.


Eğitim;

Sinemayı sevip sinemaya para yatırmayı istemek, desteklenmesi gereken bir düşüncedir. Örneğin; diyelim ki gazlı içecekleri seviyorsun ve gazlı içecek üretmek istiyorsun. Üretim araçlarını aldın, işçileri aldın ve fabrikayı açıp üretime başladın. Ama mühendisler, kimyacılar yok. Her şeye karar veren sensin. Bir de daha önce gazlı içecek üretmiş bir müdür var. Ürettiğin şey gazlı içecek mi olur?

Yapımcı herşeyi bilmek zorunda değil de, her şeyi yapmak zorunda mı? Sinemayı sevmek o kadar da “ucuz” değil. Eğitimli kadrolar olmadan hiç bir iş yapılmamalı. İlla okullu olmaktan bahsetmiyorum. Eğitim; yaşantıların, tecrübelerin, birikimin velhasıl bütün yaşamın toplamıdır. Üretim ve tüketim muhakkak eğitimin gölgesinde olmalı yoksa kendinizi filmden çıktıktan sonra bunalmış hissedebilirsiniz, sıcaktan değil.

OrtaKoltuk Puanı:

1 YORUM

  1. Filmde 3 farkli goruntu yonetmeni olmasi.. yonetmen yardimciligindam bir anda yonetmen koltuguna oturan fakat her ne hikmetse filmin gidisatini baltalamaktan baska bir is yapmayan Ödüllü yönetmenin her plandaki sadece genel görelim anlayışı.. sette bulunan “stajyer” sifatindaki bütün iyi kalpli gençlere ego kasmasi ve sürekli rencide edici söz ve hareketlerde bulunması nedeni ile bu kadar arap saçına dönen çekim sürecine rağmen yapımcısı ve oyuncuların hakkını yememek lazım..

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz