41. İstanbul Film Festivali’nin Ağır Topları

41. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ 8 – 19 NİSAN’DA SİNEMASEVERLERLE BULUŞUYOR

Festival Filmlerine geçmeden önce 94. Oscar töreninde En İyi Film seçilen ”Coda” dan kısaca bahsedeceğim.

Niye “CODA”

Akademi jürisi aylardır En İyi Film dalında Oscar’a kesin favori gösterilen “The Power Of The Dog” yerine ödülü “CODA”ya verdi. 12 dalda adaylığı olan “The Power…” teselli kabilinden verilen tek ödülle yetinmek durumunda kalırken, 3 adaylığı olan “CODA” üçte üç yaptı. Henüz 2. uzun metrajlı filmini gerçekleştiren kadın yönetmen Sian HederCODA” ile En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ını kucakladı. Filmde engelli bir aile reisini canlandıran Troy Kostur En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünü kazanarak, Akademi tarihinde Oscar alan ilk sağır-dilsiz aktör oldu. Rol arkadaşı, eşini canlandıran Marlee Matlin 1986’da “Başka Tanrının Çocukları” ile Oscar Ödüllü ilk sağır-dilsiz oyuncu olmuştu. “CODA” 2014 yapımı Fransız “Hayatımın Şarkısı / La Famille Bélier”nin “remake”i.

CODA” işitme engelli 3 oyuncunun (Marlee Matlin- Troy Kostur- Daniel Durant) oynadığı ilk film. Sağır-dilsiz annesi-babası-ağabeyi ile yaşayan Ruby, balıkçılık işlerinin ayakta kalması için, okul dışındaki saatlerinde onlara yardımcı olur. Ruby’nin hayatı okul korosuna alınması ve güzel sesinin keşfedilmesiyle bambaşka bir hal alır. Bunun üzerine ailesine olan yükümlülüğü ile hayallerinin peşinden gitme arasında kalır.

Bol ödüllü orijinal Fransız film, senaryo doktoru Thomas Bidegian’in projesine dayanıyordu. Apple filmin haklarını 25 milyon dolara satın aldı. Müthiş bir tanıtım hamlesiyle Oscar için “The Power…”e rakip olarak gösterilmeye başlandı. Jane Campion bir ödül töreninde siyahileri aşağılayınca filminin hızla irtifa kaybetmesine yol açtı. Akademi üyelerinin “aile birliğini” öven filmlere karşı bilinen sempatisine , geçmişinde engelli karakterli filmlerin ödüle boğulması alışkanlığı eklenince “CODA”nın önü açıldı.

Ben “CODA”nın hemen arkasından “Hayatımın Şarkısı”nı 2. kez izledim. “CODA”, “remake filmler orijinallerinin gölgesinde kalır” peşin hükmümde yanıldığımı ortaya çıkardı. Orijinalinde süt ürünleri üreten aile, Amerikan versiyonunda balıkçı bir aileye dönüştürülmüş. İşitme engelli ailenin tek duyan üyesinin kendi ayakları üzerinde mücadelesini anlatan film, Sundance’ta Seyirci Ödülünü kazandıktan sonra, Oscar töreninden 3 heykelcikle ayrıldı. “CODA” adını “İşitme Engelli Ebeveynlerin Çocukları / Children Of Deaf Adults”ın baş harflerinden alıyor. Ben sevmediğim “The Power…”in yaşadığı düş kırıklığına sevinirken, çok sevdiğim Kenneth Branagh’ın 7 adaylıktan sadece birini ödüle çevirmesine üzüldüm.

CODA

FESTİVALİN AĞIR TOPLARI

Bu yazımda 135 uzun metrajlı filmden oluşan zengin programlı 41. Festivalin ağır toplarını ele alacağım.

RABİYE KURNAZ GEORGE W. BUSH’A KARŞI

Son Berlin Film Festivalinde ödül listesine iki ödülle girebilen tek film olan “Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı / Rabiye Kurnaz Gegen George W. Bush” 41. İstanbul Film Festivalinin Açılış Galasında gösterilecek. Rabiye Kurnaz ve avukatı Bernhard Docke, filmde kendilerini canlandıran Meltem Kaplan ve Alexander Scheer, filmin yönetmeni Andrea Dresen şehrimize gelerek galaya katılacaklar.

Film Guantanamo’da 5 yıl suçsuz yere hapis yatan Türk genci Murat Kurnaz’ın az bilinen öyküsünü, annesinin verdiği mücadele üzerinden anlatıyor. “Anne sevgisi tüm engelleri aşar” temalı film, neşeli ritmiyle bir biyografik komedi. Bremenli ev kadını Rabiye, Washington’daki Yargıtay’a kadar götürdüğü mücadeleden galip ayrılıyor.

RABİYE KURNAZ GEORGE W. BUSH’A KARŞI

ALCARRAS

Aynı festivalde Altın Ayı Ödülünü kazanan Ispanyol filmi “Alcarras” bizleri Katalunyanın aynı ismi taşıyan şehrin şeftali bahçelerine götürecek. 36 yaşındaki Katalan kadın yönetmen Carla Simon, henüz 2. filmi olan “Alcarras”ile bizleri geniş bir aileyi barındıran bir çiftlik evine misafir ediyor. “93 Yazı / Estiu 1993” adlı ilk filmiyle 2017 Berlin Film Festivalinde En İyi İlk Film Ödülünü kazanan sanatçı, yine kendi hayatından esinlenen bu 2. filminde, şeftali yetiştiren amcalarının yaşadıklarını anlatıyor. Toprağa bağlı işçilerin ayakta kalma mücadelesini ve çıkışsızlığını anlatan film, getirdiği toplumsal eleştiriyle övgü aldı.

ALCARRAS

SÖNMÜŞ HAYALLER

Bu yıl aday gösterildiği 15 daldan, En İyi Film dahil 7 dalda César ödülü kazanan Xavier Giannoli’nin “Sönmüş Hayaller / İllusions Perdues”sü yıla damgasını vuran Fransız filmi oldu. Honoré De Balzac’ın ölümsüz eserinden, Xavier Giannoli’nin de aralarında bulunduğu üçlü bir senaryo ekibi tarafından ekrana taşınan film, 19. yüzyıl başı Fransasının siyasal değişimleriyle toplumsal dönüşümlerini anlatıyor. Taşralı genç bir şairin Paris’te şansını denemesini anlatan filmin ünlülerden oluşan müthiş bir kadrosu var.

SÖNMÜŞ HAYALLER

İYİ PATRON

Bu yıl 20 dalda aday gösterilip, En İyi Film dahil 6 Goya Ödülü kazanan “İyi Patron / El Buen Patron” İspanyol sinemasının en parlak ürünü oldu. En İyi Yönetmen Goya Ödülünü kazanan Frernando Leon de Aranas’ın yanında, En İyi Erkek Oyuncu Ödlünün sahibi Javier Bardem (Oscar adaylığıyla birlikte) yılın öne çıkan İspanyol oyuncusu oldu. Javier Bardem filmde bir İspanyol kasabasında endüstriyel teraziler üreten bir fabrikanın yöneticisini canlandırıyor. Şirketin mükemmellik ödülü için karar verecek komitenin ziyaretiyle gelişen olaylar filmde anlatılıyor.

İYİ PATRON

PETER VON KANT

François Ozon, Fassbinder’in kamera önünde yalnız kadınların göründüğü 1972 yapımı “Peter Von Kant’ın Acı Gözyaşları”nı, göz yaşlarını çıkararak ve cinsiyetleri ters çevirerek baştan yaratıyor. Son yılların en üretken ve festivallerde yer alan Fransız yönetmeni François Ozon’un kariyerinin başında ün kazanmasını sağlayan filmi “Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları” da (2000) bir Fassbinder uyarlamasıydı. Yönetmen kendisine bir kez daha saygı duruşunda bulunma ihtiyacını hissetmiş.

PETER VON KANT

ARTHUR RAMBO

Genç başarılı bir yazar mı yoksa nefret dolu sosyal medya gönderimlerinin arkasındaki gizemli isim Arthur Rambo mu? Fransız Yönetmen Laurent Cantet son filminde bu soruya cevap arıyor. Bu dram filminde Rabah Nait Oufella, popüler bir yazar olan Karim D.’yi canlandırıyor. 2008’de Fransız sinemasına uzak bir aradan sonra “Sınıf / Entre Les Murs” ile Laurent Cantet’nin Altın Palmiye kazanması ülkesini sevince boğmuştu.

ARTHUR RAMBO

ROMANCININ FİLMİ

Berlin Film Festivalinde bu yıl Jüri Büyük Ödülünü kazanan “Romancının Filmi / So-seol-ga-ui Yeong-hwa” draması bazı eleştirmenlere göre Güney Koreli usta Hong Sang-so’nun “bugüne dek çektiği en tutkulu, en sevgi dolu ve narin filmi”. Bir süredir yazmayan bir kadın romancının uzun süredir raslamadığı bir meslektaşını ziyaretini anlatan film, Sang-so sinemasının karakteristiği olan sakin tonuyla öne çıkıyor. İnsancıl mesajlarıyla hayranlıkla izlediğim bu 90 dakikalık filmin, bende “hiç bitmesin” duygusunu yaşattığını hatırlıyorum.

ROMANCININ FİLMİ

BIÇAĞIN İKİ YÜZÜ

Claire Denis’nin bu yıl Berlin’de En İyi Yönetmen seçildiği “Bıçağın İki Yüzü / Avec Amour Et Acharnement” tutkulu bir aşk üçgenini konu alıyor. Juliette Binoche bir Parisli radyo program sunucusunu, sevgilisi eski ragbi oyuncusu bir sporcuyu Vincent Lindon, eski sevgilisini de Grégoire Colin canlandırıyor. Film aynı kadını seven iki erkeğin katılımıyla çıkmaza giren üçlü aşk spiralini anlatıyor.

BIÇAĞIN İKİ YÜZÜ

İNSANİ ŞEYLER

Yvan Attal’ın oğlu Ben Attal ve karısı Charlotte Gainsbourg’u başrollerde oynattığı “İnsani Şeyler / Les Choses Humaines” in merkezinde, önemli bir siyaset uzmanı gazeteci ile radikal feminizmiyle tanınan yazar eşi var. Bir tecavüz suçlaması etrafında dönen filmde genç bir adamın suçu işleyip işlemediği sorgulanıyor. Film, suçlamada bulunan kadının doğruları mı söylüyor sorusuna cevap arıyor.

İNSANİ ŞEYLER

FREAKS OUT

Son Venedik Film Festivalinden 4 ödülle ayrılan Gabriele Mainetti’nin “Freaks Out”u konusu 1943 yılında savaş kargaşası Roma’da geçen fantastik bir dram filmi. 4 sirk çalışanının hayata tutunabilmek için iş aradığı günleri anlatan filmde Alman aktör Franz Ragowski bir Nazi komutanının sapık ruhlu, 6 parmaklı piyanist askeri canlandırıyor. Nazizmin ve faşizmin zorbalığından kaçan 4 sirk çalışanı bu hengamede birbirlerinden kopmama savaşı veriyorlar. Keyifle izlediğim bu fantastik filmi okurlarıma rahatlıkla önerebiliyorum.

FREAKS OUT

AŞK, MARK VE ÖLÜM

Cem Kaya’nın sıradışı belgeseli “Aşk, Mark Ve Ölüm / Love, Deutschmarks And Death” Almanyadaki Türkiyeli göçmenlerin, çocuklarının ve torunlarının yaşattığı bağımsız müzik kültürünün hikayesini eğlenceli bir dille, arşiv görüntüleri eşliğinde anlatıyor. Son Berlin Film Festivalinde gösterilen Cem Kaya’nın bu 3. belgesel filmi 1961 yılında başlayan işçi göçünü bir anlamda müzikli açıdan anlatıyor.

AŞK, MARK VE ÖLÜM

VORTEX

Gaspar Noe’nin önceki filmleri gibi dünya prömiyerini Cannes Film Festivalinde yapan Vortex yaşlı bir adamın son günlerini anlatıyor. Başrolünü korku türü ustalarından Dario Argento’nun oynadığı film yaşlılık ve bunalımdan mustarip, sevgi dolu bir çiftin son günlerine odaklanıyor. (“Vortex Michael Haneke’nin altın Palmiye ödüllü benzersiz “Aşk / Amour” filmini akla getiriyor).

VORTEX

KLONDİKE

Ukrayna – Rusya sınırında yaşayan İrka, köyü ayrılıkçı gruplar tarafından kuşatılmış olmasına rağmen evini terketmeyi reddeden hamile bir kadındır. 41yaşındaki Ukraynalı senaryo yazarı- yönetmen yapımcı Maryna Er Gorbabach’ın kariyerinin bu 4. filmi son Berlin Film Festivalinde Ekümenik Jüri Ödülü verme İzleyici Ödülünü kazandı.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz