Cannes’da Ödül Kazananların Basın Toplantısı

CANNES’IN ÖDÜLLÜLERİYLE BASIN KONFERANSI

1966 yılından beri katıldığım Cannes Film Festivalinin son yıllarında Kapanış Galasında ödül almış sanatçıları basınla buluşturmak adet halini aldı. Tek Türk gazeteci olarak katıldığım, C.tesi saat 22.00’de başlayıp Pazar’ın ilk saatine sarkan, ödül sahipleriyle yapılan maraton 3.5 saat sürdü. En büyük ödül için gece yarısından sonra karşımıza çıkan Robert Östlund, festival yönetiminin tertiplediği ziyafeti kaçırmış oldu.

“Çifte Altın Palmiyeli Yönetmenler Kulübü”nün bu 9. üyesi, Chopard firmasının 75. Yıldönümü münasebetiyle 75 pırlanta ile süslediği Altın Palmiye’sini gururla gösterdikten sonra: “İlk ödülümün tesadüfi olduğunu söyleyenler oldu. Ama bu, “Hüzün Üçgeni” ile tekrarlananca tesadüf olmaktan çıkıyor. “Kare”de Cannes’da ringe ilk defa çıkan bir boksör gibiydim. Ama bu 2. deneyimimde sinema kültürünün kazandırdığı (Lukas Dhont gibi) yeteneklerle birlikte olmak önemliydi. Kapitalist sistemi eleştiren filmleri yaparken, kariyerimi soru sormayı amaçlayan filmler yapmamın gerektiğine karar verdim. Filmlerimin insanları toplumsal sorunları düşünmeye sevketmesini temenni ediyorum. Bu ödül sayesinde daha çok sayıda izleyiciye hitap edebileceğim. Hayranı olduğum Luis Bunuel filmlerini izlerken, kariyerimi soru sormayı amaçlayan filmlerle yapmam gerektiğini öğrendim. Acı bir mizah ile güldürmenin ilginç olabileceğine inanıyorum. Önceki filmimde sanattan, 2.’sinde moda dünyasından bahsediyorum. 3. filmimde uçakta geçen bir konu düşünüyorum. 70’li yıllarda solcu bir annenin yanında büyüdüm. Evimizde politik tartışmalar eksik olmazdı. Ağabeyimin karşı fikirleri vardı. Gençlik yıllarımda yaşadığım bu tartışmaların formasyonumda çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Projelerimde Avrupa’da kalıp film üretme arzum var.

ROBERT ÖSTLUND

Kariyerinin 2. filmi “Close” ile festivalin 2.’lik ödülü sayılan Grand Prix’ye ortak edilen Lukas Dhont : “Filmimin yapımcılığını sürekli birlikte çalıştığım ağabeyim yaptı. Benim için çok önemli bir deneyimdi. “Girl”den sonra önemli bir konuyu evrensel ölçülerle işlemek istiyordum. Hepimizin çok yakın arkadaşlıklar yaşayıp, zamanla o arkadaşlığı kaybettiğimiz oldu. 2 erkek çocuğun yakın arkadaşlığının akla değişik şeyleri getireceğinden hareketle, toplum baskısının bir felakete yol açacağını anlattım. Karşılık bulduğum için çok mutluyum. Kimlik arayışı üzerine odaklanarak kendimi daha iyi ifade edeceğimi düşünmüştüm.

LUKAS DHONT

En ilginç basın konferanslarını sürgündeki 2 ödüllü sanatçıyla yaşadık. Ülkesine dönemeyen Fransa’da yalayan, Ali Abbassi’nin “Holly Spider”iyle En İyi Kadın Oyuncu seçilen Zar Amir Ebrahimi, mükemmel Fransızcası ve İngilizcesiyle : “Günümüz İran’ında ekonomik sorunlarla boğuşan vatandaşlarım aklımdan çıkmıyor. Bu filmi bitirmemiz mucizevi bir şeydi. Sansürsüz ve gerçeği yansıtan bir film yapmak bizler için önemliydi. Ben kendimi sürgünde hissetmiyorum. Yeni bir hayat inşa etme şansını kullandığımı düşünüyorum. İran halkı için benim burada olmam İranlı kadınlar için bir mesajdır.

ZAR AMİR EBRAHİMİ

Mısır doğumlu Isveçli yazar- yönetmen, teolojik tartışmaları alevlendiren “Boy From Haeven” ile En İyi Senaryo Ödülüyle taçlandırılan Tarık Saleh : “Bu öyküyü anlatmamın cesaret işi olduğu söylendi. Katılmıyorum. Bu evrensel bir hikaye. Mısır’da imam seçimi hakkında bilgisi olmayanları haberdar etmeliyiz. Ali Abbassi ile birlikte sürgün hayatı yaşıyorum. Hürriyet ve demokrasi adına sanatımızı icra etmeye kararlıyız. Ben ilk önce yazar, sonra yönetmenim. Öykü anlatmak isteyen genç Mısır’lı sanatçılara bu ödülümü ithaf ediyorum. Sansür insanın beynindedir. Yazdıklarımı gören yapımcım beni bu filmi yapmam için beni cesaretlendirdi.

TARIK SALEH

Decision To Leave” ile Mizansen Ödülünün sahibi G.Koreli Park Chen-Wook : “2 ilham kaynağım vardı. Senaryomu yazdığım kitap bir katili açığa çıkarmak isteyen bir polisle ilgiliydi. Ülkemin puslu iklimi anlatmak istediğime ve mizansenime katkıda bulundu. Kısa metraj ve TV için de film yaptım. Sinema filmlerinin yalnız salonlarda izlendiğinde etkili olabileceklerine inanıyorum”dedi.

PARK CHEN – WOOK

2 Altın Palmiye sahibi Dardenne Kardeşler, göçmenler üzerine yaptıkları 3. film “Toki ve Lokita” ile Cannes’dan yine boş ellerle dönmediler : “Göçmenler hakkındaki kanunların değişmesi için direnenlere filmimizle bir katkı verdiğimize inanıyoruz. Fransız sinemasının etkisindeki Belçika sinemasının teknik konularda büyük ilerleme kaydetmiş olmasından memnunuz. Ülkemizde sinema salonları dolmuyor. Cannes’da ödül kazanan filmler salonları doldurmada katkı sağlıyorlar. Basit konularda etkileyici olmak için toplumun dışladığı kişileri öne çıkarmak, onlara inandığımız ve destek vermek istediğimiz içindir.

DARDENNE KARDEŞLER

Ödül töreninde şehvetli bir şekilde öpüşen, Jüri Ödülü ortaklarından “8 Dağ / Le Otte Montagne”ın yönetmenleri Charlotte Vandermeersch ile Felix Van Groeningen : “Filmimizi bilmediğimiz bir ülkede (İtalya’da), bilmediğimiz bir lisanda yaptık. Edebiyatla sinemanın başarılı bir buluşmasını gerçekleştiren filmimizle iftihar ediyoruz” dediler.

Yeni haber ve film yorumlarında görüşmek üzere,

sevgi ve saygılarımla.

Charlotte Vandermeersch / Felix Van Groeningen
CAROLE BOUQET / VİNCENT LİNDON

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz