Tiyatronun Yenilikçi Ustasına Veda…
Henüz iki gün önceydi, internet’ten, “Ortaoyuncular Tiyatrosu“nun başarılı oyunu “Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu“nu izleyeli. Oyuna bakıp geçmişe dalarken Ferhan Şensoy‘un şu an sağlık durumunun ne halde olduğu konusu da zihnimi meşgul ediyordu bir yandan. Öyle ya, çok sevdiği arkadaşı, kavuğunu devrettiği Rasim Öztekin‘in cenazesine sağlık durumu nedeni ile katılamamıştı. Bilemezdim birkaç güne ölüm haberini alacağımızı, bu denli sağlık sorunlarının ilerlediğini…
Şimdi önümde bu yazıyı yazarken “İstanbul’u Satıyorum” oyununun afiş fotoğrafı durmakta ve burada herkes bu dünyadan göçmüş durumda… Münir Özkul, Erol Günaydın, Baykal Kent, Rasim Öztekin ve şimdi de sevgili Ferhan Şensoy… Uzaklardan Münir Özkul’un, Erol Günaydın‘ın ve hep muzip Şensoy’un sesleri gelmekte belli belirsiz… Ve tiyatromuz şimdi daha da ustasız ve oldukça yalnız…
Sadece Oynayan Değil, Çok da Yazan…
Ferhan Şensoy‘un tiyatromuz bakımından en önemli özelliği, benim de bir kitap fuarında kitabını imzalatma imkânı bulduğum nitelikli, verimli, bol kitaplı yazar/oyuncu olması. O kadar çok ki yazdıkları, üstelik bunlar sadece tiyatro için yazılan metinler de değil: “FerhAntoloji”, “Başkaldıran Kurşunkalem”, “Gündeste”, “Dündeste”, “Kalemimin Sapını Gülle Donattım”, “Falınızda Rönesans Var”, “Saçma Sapan Şeyler”…
Bu üretim süreci öyle tesadüfi bir durum değil. 1951 yılında bir şubat soğuğunda Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğduğunda evlerinde çok sayıda kitap bulunur. Çok kitap okunan bir hanede büyür. İlçenin belediye başkanı olan babası Yusuf Cemil Bey ve ilkokul öğretmeni annesi Müjgan Hanım, küçük Ferhan’a kitap okuma aşkını aşılarlar. Henüz erken yaşlarında okur da okur… Klasik romanlar, politik metinler, gazeteler, kendisine dayanmaz…
Çok okumakla yetinmez, bir süre sonra yazar da. Okulun komposizyon yarışmalarına katılır. Henüz on yaşında iken Galatasaray Lisesi’ne başlar. Her bakımdan Galatasaraylı olmak onun bir başka tutkusudur. Bu okulu bitiremese de kendisine kariyerinde de önemli kapıları açacak olan Fransızcasının ve hocası olan önemli edebiyatçı Tahir Alangu‘nun sayesinde günlük yazımına başlamakla disiplinli bir yazım sürecine geçer. Artık yazdıkları sadece kendisince değil, başkaları tarafından da ciddiye alınmaktadır. “Yeni Ufuklar” ve “Soyut” gibi nitelikli edebi dergilerde yazıları çıkar.
Fransız Konsolosluğu’nun düzenlediği yazı yarışmasını kazanır ve ödül olarak Strasbourg’a gider. Kısa süreli bu geziyi algıları açık Şensoy iyi değerlendirir ve tiyatro sınavına girerek okulda arkadaşlarına sıklıkla yaptığı Charles de Gaulle taklidi ile tiyatroya girme hakkını kazanır. Günler sonra aykırı kimliği ile bilinen, klasik tiyatroya yaslanmayan ünlü Fransız tiyatro yönetmeni Jerôme Savary ile tanışır ve ondan aldığı eğitim ile Türk tiyatrosunda da yeni bir komedi biçiminin temellerini atar. Sonra Montreal’e giderek Fransız tiyatrosu dışındaki yeni tiyatro yönelimlerini de öğrenir. Şensoy, ülkeye artık heybesinde evrensel tiyatronun tüm bilgileri ve zenginliğiyle dönmüştür. Ve artık bunları göstermenin zamanı da gelmektedir…
Ortaoyuncular Dönemi…
Televizyonlara kısa skeçler ve Haldun Taner ile kurulan dostlukla Devekuşu Kabare‘ye oyun metinleri hazırlama, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu‘nda ilk profesyonel oyunculuk deneyimi sonrasında asıl olarak henüz otuzuna bile gelmeden 1980 yılında Ortaoyuncular Tiyatrosu‘nu kurar. Bu tiyatro ile o kadar başarılı oyunları sahneler ki: “Şahları da Vururlar”, “İstanbul’u Satıyorum”, “Eşek Arıları”, “İçinden Tranvay Geçen Oyun” ve çeşitli baskılara uğrayan 1986 yılında yazıp yönettiği “Muzır Müzikal“… Hatta bu müzikal temsillerine devam ederken oyunun sahnelendiği “Şan Tiyatrosu” şüpheli bir şekilde yanar. Ve Şensoy, adli süreçlerle karşılaşır…
Geleneğe Vefalı…
Çok üretkendir Şensoy, durmaz… Eşi olacak Derya Baykal‘ın da katılımı ile rekor gösterimli oyunlarından “Ferhangi Şeyler”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Son Padişah” ve daha nice nice oyun… Tiyatronun hem yazan hem de oynayan, sahneye koyan, tüm işlerine koşan fedakar bir örneğidir. Ve tiyatro denilince Şensoy‘un vefası da yine en önemli özelliği olarak hatırlanır. Evet aykırıdır, yenilikçidir. Ancak geleneksel tiyatroya, tuluata, kabareye asla dudak bükmez. Bu nedenle Münir Özkullar, Erol Günaydınlar, tiyatroya yeniden onun katkısı ile geri dönerler. Onun içindir ki İsmail Dümbüllü‘den kendisine devredilen kavuğu Ferhan Şensoy‘a devreden Münir Özkul‘un bu tercihi hiç yadırganmaz…
Sinemada da Ferhan Şensoy…
Kitap dedik, elbette tiyatrodan bahsettik ama dizi ve sinemada da Şensoy vardır. Bunlar arasında yer alan “Varsayalım İsmail“, rüya içinde bir rüya sunar izleyene, daha önce hiç denenmemiş bir örnek olarak… Sinemada ise Yavuz Özkan‘ın yönettiği ve Sezen Aksu ile başrolü paylaştığı 1989 yapımı “Büyük Yalnızlık” filmi çok tartışılır. Ancak en beğenilen ve kitle ile buluşan filmi 2004 yapımı, oğlu Mert Baykal‘ın yönettiği ve öncesinde “Çok Tuhaf Soruşturma” adlı tiyatro oyunu ile de seyircinin karşısına çıkan filmi “Pardon” olur. Filmde yargı sisteminin sorunları mizah ile yoğrulur…
Ferhan Şensoy hep üretti, hiç durmadı. Aykırıydı, muhalifti, nitelikli tiyatroyu kitleler ile buluşturmayı bildi. Bir öncüydü, tıpkı kendisinden önceki ustaları gibi bir yıldız olarak kaldı, öyle kaydı ve bu yıldız özellikle renkli tiyatromuzun genç temsilcilerinin sayesinde inanıyorum hiç sönmeyecek. Ama yine de sabah uyanıldığında böyle bir haberi almak insanın içini çok acıtıyor. Geride kalanlara sadece ve her şeyden öte derin bir sızı kalıyor. Arkanızı döndüğünüzde tüm çocukluğunuz, kahkahalarınız, düşünceleriniz tiyatronun o büyülü sahne kokusu sanki artık elinizi uzatsanız da yetişemeyecekmişsiniz hissini yaratıyor…
Elimde şimdi “İstanbul’u Satıyorum” oyunu afişi ve gülen beş adam; Münir Özkul, Erol Günaydın, Baykal Kent, Rasim Öztekin ve en solda Ferhan Şensoy var… Onlar gülüyor, geride kalanlara şimdi yalnızca acı kalıyor. Bizden kayıplara, bu evrensel sanatçılara sızılı ağıtlar yakılıyor…
Kamuran Bey, Ferhan Şensoy’un hayatını özetleyen derli toplu bir yazı olmuş. Elinize sağlık. İstanbul’da seyrettiğim ilk tiyatro “Şahları da Vururlar”dı…
ışıklarlarla…