Festival Günlükleri 5
Festivalde izlediğim filmler hakkında kısa kısa bilgiler.
LES ANNÉES SUPER-8 / SUPER-8 YILLARI
”Evlilik, annelik ve olup biten her şey üzerine büyülü bir ev filmi / bir görsel makale”
”Les années Super-8” / 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Annie Ernaux ve ailesinin hatıra filmlerini bir araya getiriyor. Annie Ernaux’nun o zaman eşi olan Philippe Ernaux tarafından Super-8 kamerayla çekilmiş bu sessiz filmler, 1972’de çiftin ayrıldığı 1981 yılına yaşadıklarının tanığı. Ayrıldıklarında Philippe kamerayı alıp götürmüş, filmleri eski eşine ve yaşamlarını anneleriyle sürdüren iki ergen oğluna bırakmış. Yıllar sonra, oğullar büyüyüp kendileri de baba olunca filmleri ailece tekrar izlemişler. Annie Ernaux, “yeniden izlerken, bunların yalnızca bir aile arşivi olmadığını, aynı zamanda 1968’den sonraki on yıl boyunca toplumsal bir sınıfın eğlencelerine, yaşam tarzına ve özlemlerine tanıklık ettiğini de gördüm. Bu sessiz görüntüleri, mahrem olanı toplumsal olanla ve tarihle birleştiren bir hikâyeye dahil etmek, o yılların tadını ve rengini aktarmak istedim.” demiş.
Oğlu David Ernaux-Briot, kurgucu Clement Pinteaux ile birlikte filmleri kronolojik sırada 60 dakikalık bir filme dönüştürmüş, Florencia Di Concilio da filme özgün müzik yazmış.
“Super-8 Yılları”nı her şeyden önce bir Annie Ernaux filmi yapan, Fransa’nın en önemli edebi sesi olarak görülen yazarının kaleme aldığı ve nefis diksiyonuyla dış ses olarak okuduğu, çekilen filmleri anılara ve yaşamın ta kendine dönüştürmeyi başaran usta işi metni.
Belgeselin sınırlarını aşan, sinema ile edebiyatın muhteşem bir buluşması.
(****)
*15 Nisan 13.30 Kadıköy Sineması.
INFINITY POOL
Korku sinemasının önde gelen yaratıcılarından Kanadalı David Cronenberg’in, birkaç erken örnek dışında Body Horror dediğimiz türü sinemaya kazandırdığı kabul edilir. Bilindiği gibi, Body Horror veya Biyolojik Dehşet, korku, pornografi ve melodram gibi birkaç “aşırı” film türünün bir araya gelmesinden meydana gelen ve insan vücudundaki değişimleri ve / veya deformasyonları konu edinen, korku sineması alt türlerinden biri. İnsan vücudunun sınırlarına odaklanarak, izleyicinin seyir deneyiminin de sınırlarını zorlayan Body Horror, korku dolu vahşet sahnelerinde acıyı, pornografik sahnelerde şehveti, dramatik sahnelerde de üzüntüyü seyirciye birebir hissettirmeyi amaçlar.
David Cronenberg’in ilk filmleri “Shivers”, “Rabid”, “The Brood”, “Scanners”, tamamen Body Horror tarzında filmleridir. Olgunluk dönemi yapıtlarından “Videodrome”, “The Fly”, “Dead Ringers” ve “eXistenZ” de birer Body Horror başyapıtıdırlar.
Babasının izinden yürüyen 1980 doğumlu oğlu Brandon Cronenberg yazdığı ve yönettiği “Antiviral” ve “Possessor” ile kendini korku türünün genç ama müthiş yetenekli bir ustası olarak kanıtlar, ilk iki filmi ve Sundance’te prömiyer yapan karanlık, tuhaf, huzursuz edici ve çarpık “Infinity Pool” ile Body Horror konusunda babasını bile geçebildiğini gösterir.
“Infinity Pool”, ilk romanı başarısız olmuş James (Alexander Skarsgård) ile eşi, varlıklı bir yayıncının kızı Em’i (Cleopatra Coleman) hayali La Tolqa adasında deniz kıyısında bir tatil köyünde göstererek başlar. Kumsal şahane, personel kibar, hava mükemmeldir. Tanıştıkları, James’in romanının okuyup çok da beğenmiş olan Gabi (Mia Goth) ve kocası Alban (Jalil Lespert) ile, kesinlikle yapmamaları gereken bir şey yaparlar ve tatil köyünün dışında bir gün geçirirler. Dönüş yolunda, James’in kiraladıkları arabayla çarptığı bir yerlinin ölmesiyle, adanın sapkın alt kültürü, hedonist turizmin bedeli, gerçeküstücü dehşet ve sınırsız vahşetle karşılaşacaklardır. Kazayla bile olsa ölüme sebebiyet vermenin cezası idamdır ama, velinimeti olan turistlerin, yeteri kadar da paraları varsa ölmeleri gerekmemektedir. Onların yerine, tıpatıp aynısı imal edilen klonları öldürülecektir. Tek şart vardır: bir bakıma kendi idamları olan bu infazı izlemek zorundadırlar…
Günümüzde bir film için özgün, orijinal demek nerdeyse klişe olmuş bir durum ama, “Infinty Pool” hem kapsam, hem çözümleme, hem görsellik açısından gerçekten de özgün, izleyicinin neredeyse hiç karşılaşmadığı türden bir film. Sinemanın seyirciyi hayal bile edemediği yerlere götürüp onlara olanaksız olayları yaşatabilme gücünün sağlam bir örneği.
Aşırı şiddet ve içeren sahnelerden ve bazı ışık efektlerinden rahatsız olanlar hariç, kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film.
(***1/2)
*18 Nisan 16.00 Cinewam City’s 7 ve yakında “Sonsuz Ölüm” adıyla MUBİ’de.
ROTER HİMMEL / KIZIL GÖKYÜZÜ
Günümüz Alman Sinemasının en önemli “auteur” yönetmenlerinden Christian Petzold, kökenleri doğal elementlerle ilgili öyküleri ya da mitosları günümüze aktaran bir üçlemeye girişmiş, element olarak suyu su perisi Undine mitosu üzerinden ele alan “Undine”, 2020 Berlinale’de FİPRESCİ ve başoyuncusu Paula Beer için Gümüş Ayı dahil 10 uluslararası ödül kazanmıştır.
Elementler üçlemesinin ateşe odaklanan ikinci filmi “Roter Himmel / Kızıl Gökyüzü” ilk filmi gibi Berlinale’de prömiyer yapmış ve2023 Berlin Büyük Jüri Ödülünü almıştır.
“Kızıl Gökyüzü”, yeni romanını bitirmeye çalışan Leon (Thomas Schubert) ile Akademiye giriş için portfolyo hazırlayan yakın arkadaşı Felix’in (Langston Uibel) rahat çalışmak için geldikleri, bir yanı Baltık Denizi kıyısında, diğer yanı ormana bitişik küçük bir tatil evinde geçer. Ev sahibesi Felix’in annesinin geniş evinde kadının arkadaşının yeğeni Nadja da (Paula Beer) kalmaktadır. Onlara Nadja’nın arkadaşı David (Enno Trebs) de katılır. Sıcak amansız bastırmış, haftalardır yağmur yağmamış, yakınlarda yangınlar başlamıştır. Dört genç arkadaş bir araya geldiğinde, mutluluk, şehvet ve aşk, kıskançlıklar, kırgınlıklar, gerginlikler gün yüzüne çıkar. Duygular, etraflarındaki kurak ormanlar gibi alev almaya başlar. Çok geçmeden ormanın alevleri de eve ulaşır…
Filmlerinin senaryosunu da yazan Petzold, Felix’in üzerinde çalıştığı portfolyo aracılığıyla üçlemenin ilk filmine de bağlanan, doğal, gerçekçi ve en ufak ayrıntısına kadar müthiş inandırıcı bir metin oluşturmuş.
Hem düşünsel hem duygusal yönden çok başarılı bir film Oyuncu yönetimi kusursuz. Görsellik müthiş.
(****1/2)
*15 Nisan 21.30 Cinewam City’s 7, 19 Nisan 21.30 Atlas 1948 ve yakında vizyonda. Kaçırmayın.