Filmekimi’nde Top 10

Ekim ayının en önemli sanat etkinliği Filmekimi’nin, 44 filmden oluşan zengin programındaki en iyi 10 filmi seçtik.

1 — EMİLİA PEREZ

Cannes Film Festivali’nden çifte ödülle (Jüri ve En İyi Kadın Oyuncu) dönen Jacques Audiard’ın “Emilia Perez”, danstan şarkıya, suçtan uyuşturucuya, melodramdan pembe diziye ve narkotik gerilime uzanan olağanüstü bir film. Bu cesur ve sıradışı polisiye, hak ettiği hiç görmeden çalıştığı firmada, adaletten çok suçluları aklamayı gözeten avukat Rita’yı izliyor. Rita’nın aradığı kurtuluş beklemediği bir yerden gelir. Meksika’nın güçlü uyuşturucu kartellerinden birinin lideri Manitas, yıllardır hazırlıklarını sürdürdüğü planını gizlice gerçekleştirmesine yardımcı olması için Rita’yı işe alır. Manitas cinsiyet değiştirme oerasyonu geçirir ve film bambaşka kuluvarlara geçiş yapar.

Kefaret, kabullenme, aile, adalet ve ihanet temalarını işlerken muhteşem koreografileri ve müzikleriyle öne çıkan “Emilia Perez”, Fransız sinemasında Jacques Démy’nin “Şerburg Şemsiyeleri”nden günümüze yapılmış en başarılı müzikal. Manitas ve Emilia Perez’i canlandıran 52 yaşındaki İspanyol trans oyuncu Karla Sofia Gascon bu filmdeki olağanüstü performansıyla yılın kendinden en çok bahsettiren oyuncularından biri oldu.

EMİLİA PEREZ

2 — YANDAKİ ODA

Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazanan “Yandaki Oda / The Room Next DoorPedro Almodovar’ın 23. ama ilk İngilizce filmi. Film, uzun yıllar sonra bir araya gelen 2 arkadaştan birinin kanserle mücadelesini, diğerinin destek olma çabasını anlatıyor. Ötanazi konulu filmler arasında öne çıkan “Yandaki Oda”, ölüm, fedakarlık, sadakat gibi temaların hakkını verirken, Almodovar izleyiciye duyguları geçirmede “sinemanın sihirbazı” olduğunu bir kez daha doğruluyor. Görkemli performanslar çıkaran 2 başrol oyuncusu Tilda Swinton ve Juliane Moore’a ödülünü ithaf eden İspanyol sanatçı, duygusallık tuzağına düşmeden ötanazinin çaresiz bir insanın hakkı olduğunu savunuyor.

Film, kızına iyi anneliği beceremediğini itiraf eden bir anne ile iltişimsizlik yaşadığı dargın ve kin dolu kızının öyküsünü de, ana öyküye paralel olarak işliyor. Almodovar, ölmeye karar veren bir insanın kafasındaki düşünce kalıplarını senaryosunda mükemmel detaylar eşliğinde işliyor.

YANDAKİ ODA

3 — THE BRUTALİST

The Brutalist” Dachau Temerküz Kampından sağ çıkmayı başarmış, ABD’ye göç etmiş karizmatik bir Macar mimarın inişli çıkışlı hayatının 33 yıllık bölümünü anlatıyor. Venedik’te Brady Corbet’e En İyi Yönetmen ve FİPRESCİ ödüllerini kazandıran film, dramatik yapısı, akıcı kurgusu, alışılmadık açı ve kadrajlı görüntüleri, parlak oyuncu kadrosuyla, şaşırtıcı ve unutulmaz bir deneyim yaşatıyor. Holokost kurtulanı mimarın hayatında yeni bir başlangıç yapma, yıkıcı geçmişini geride bırakma çabasını film destansı epik sinema kalıpları içinde anlatıyor. Bu rolde, annesi Macar Yahudisi olan, yine bir Holokost kurtulanını canlandırdığı “Piyanist” ile Oscar kazanan Adrien Brody, filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyor.

Filmin senaryosunu Brady Corbet, önceki 2 filminde olduğu gibi hayat arkadaşı Mona Fastvold ile birlikte yazdı. Filme alaycı, trajik, muhteşem, zeki, melankolik gibi sıfatlar yakıştıran eleştirmenler arasında, “yenilikçi uslubuyla yılın en iyi filmi olabilir” öngörüsünde bulunanlar da oldu.

THE BRUTALİST

4 — ANORA

Bir eskort kız ile Rus oligarkının şımarık veliahtı arasındaki trajikomik Külkedisi hikayesini anlattığı filmi “Anora” ile Sean Baker bu yıl Cannes’da Altın Palmiye’nin sahibi oldu. Amerikan Bağımsız Sinemasının genç temsilcisi Baker, renkli karakterler aracılığıyla hızlı, hatta çılgın tempolu mizanseniyle, sürprizleriyle her yeni sahnede çıtayı yükseğe taşıdı. “Anora” her yaşta izleyiciye hitap eden, hem dramatik hem gülünç olabilen, adeta “garanti belgeli” bir seyirlik. Brooklyn’de kırık dökük bir apartıman dairesinde oturan Anora, çalıştığı gece kulübünde bir gece bir Rus olgarkın genç oğlu Vanya’dan aldığı dolgun ücretli Las Vegas seyahatine çıkar. İkilinin orada evlenmesinden sonra ABD’ye uçan Vanya’nın ebeveynleri, bu evliliği iptal ettirmek için her yolu dener.

Sean Baker, hızlı kurgusu ve karakterlerine duyduğu derin sempatisinden aldığı güçle izleyiciyi gözyaşlarından kahkahalara sürüklüyor.

ANORA

5 — ATEŞLE OYNAMAK

Son Venedik Film Festivali’nde Vincent Lindon’u En İyi Ekek Oyuncu Ödülü sahibi yapan “Ateşle Oynamak / Jouer Avec Le Feu”, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir ailenin parçalanışını gözlemliyor. Delphine ve Muriel Coulin kardeşlerin, Lauren Petitmangin’in romanından senaryosunu yazdığı film, dul bir işçi baba olan Pierre’in hayatını 2 çocuğuna iyi bir istikbal kazandırmak için çabasına adamasına odaklanıyor. Sınıfın birincisi olan küçük oğlu Louis, Paris’te Sorbonne’a gitmek üzere evden ayrılmak üzeredir. Ağabeyi Fus şiddet kavramı tarafından büyülenmiş ve aşırı sağcı bir gruba katılmasıyla ailenin huzuruna dinamit koymuştur.

Güncel sosyal ve politik filmlerdeki başarısıyla tanınan Vincent Lindon, kendisine eldiven gibi uyan bir rolde, tüm çabasına rağmen oğlunun kötü yola düşmesine engel olamayan baba rolünde görkemli bir performans çıkarıyor. Film işçi sınıfının sosyal sorunlarını dile getiren Ken Loach ve Dardenne Kardeşler‘in etkisini bırakıyor.

ATEŞLE OYNAMAK

6 — HALA BURADAYIM

Venedik’te En İyi Senaryo Ödülü kazanan Walter Salles’in “Ateşle Oynamak / Ainda Estou Aqui”, 1971’de başlayan öyküsüyle Brezilya’da uzun yıllar süren askeri diktatörlük döneminde politikacı bir babanın sorgulanmak üzere götürülmesini ve izinin kaybettirilmesini anlatıyor. Politikacının oğlu Marcello Rubens Paiva’nın aynı adlı kitabından, Murilo Hauser ve Heitor Lorega’nın senaryosunu yazdığı film, eski milletvekili Rubens Paiva’nın ve eşi Eunice’nin gerçek hayattan alınan öyküsünü anlatıyor. Askeri diktatörlüğü eleştirdiği için gözaltına alınan Rubens ve onun izini umutsuzca yıllarca aramaktan yorulmayan avukat eşi ve 5 çocuğunun hikayesini, Walter Salles yüreklere hitap eden duygusal bir ton ve mükemmel bir mizansenle perdeye aktarıyor.

Film adaletsizlik karşısında insan azmini temsil eden Eunice’nin çabasını ve bir insanlık dramını anlatıyor. Walter Salles : “Kitabı okuduğumda derinden etkilendim. Benim için şahsi bir meseleydi çünkü bu aileyi tanıyordum. Paiva’ların çocukları benim arkadaşlarım.” Yönetmenin fetiş oyuncusu Fernanda Montenero Eurice’de harikalar yaratıyor.

HALA BURADAYIM

7 — VERMİGLİO

Venedik’te 2.lik ödülü sayılan Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan “Vermiglio”, 1944’te başlayan öyküsüyle bizleri İtalyan Alpleri’nin tepelerindeki dağ köyü Vermiglio’ya götürüyor. Savaşın son yıllarında bu köye sığınan yabancı bir askerin, köy öğretmeninin büyük kızıyla sevişerek evlenmesinden sonra, geri döneceğini söyleyip Sicilya’ya gitmesi, orada da evli olduğunun ortaya çıkması bir drama sebebiyet verir. Savaşın sona ermesinden sonra tüm dünyayı sarsan dev trajedi, Vermiglio’lu köylü ailenin kendi felaketiyle yüzleşmesine yol açar.

Bu duygu yüklü filmin 49 yaşındaki senarist- yönetmeni Maura Delpero, babasının çocukluğunu geçirdiği Vermiglio’dan esinlendi : “Babam bu filmi kolunun altında tuttu; onun geniş ailesinin 4 mevsimi burada. Çocuklarla yetişkinlerin, ölümlerle doğumların arasında geçiyor bu hikaye. Vermiglio bir ruh manzarasıdır.” Delpero’nun çizdiği inandırıcı karakterli senaryosuyla, pastoral tadlar içeren mizanseniyle çok etkileyici bir film izledik.

VERMİGLİO

8 — KUTSAL İNCİRİN TOHUMU

Bu kez ülkesinden kaçıp Cannes Festivali’ne katılan Mohammad Rasoulof son filmi “Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fig”de, İran’daki Devrim Mahkemesinde soruşturma hakimliğine terfi eden İman’ı izliyor. Geçtiği ülke gibi bu filmin de tamamına boğucu bir paranoya hakim. Siyasi muhalifleri doğrudan yargılama yetkisini edinen İman’ın ataması, tam da Mahsa Amini’nin ölümü protestolarına denk gelmiştir. Beylik tabancası durup dururken ortadan kaybolunca İman eşiyle 2 kızından şüphelenir. İçine işleyen güvensizliği ve yükselen paranoyasıyla baş edemeyince sert önlemler alır ve evde kendince bir soruşturma başlatır.

“Rejim karşıtı propaganda” suçlamasıyla İran’da 8 yıl hapse mahkum edilen Rasoulof, Türkiye üzerinden gizlice Almanya’ya kaçtı. Cannes’da “rejimin esir aldığı İran halkına dayanışmada bulunulması” talebinde bulundu. Hapisteyken tasarlanan bir projenin ürünü film, inandırıcı bir dille yazılan senaryosuyla, insancıl ve etkileyici mesajlarıyla, 168 dakikalık süresine rağmen düşmeyen temposuyla ilgiyle izlendi.

KUTSAL İNCİRİN TOHUMU

9 — AİLE “Familia”

2000’li yıların başında karısı ve 2 çocuğuna sürekli şiddet uygulayan, dokunduğu herşeyi zehirleyen Franco ile faşist çetelerin kurbanı olan oğlu Luigi’nin gerçek hayattan alınan öyküsünü anlatıyor. Bu rolde Francesco Gheghi Venedik’in Ufuklar Bölümü’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazandı. Sürekli suç işleyen Franco 10 yıl hapis yattıktan sonra, tıpkı eskiden olduğu gibi çocuklarını ve ailesini geri ister, ama bunca yıl değişmediği ortadadır. Sürekli dayak yemesine rağmen karısı ve çocukları tavizde bulunup Franco’nun eve dönmesini kabul eder. Ancak polise şikayetçi olmadıkları için psikopat aile reisi, onların iyi niyetini istismar etmeye, şiddet uygulamaya devam eder. Babasıyla karşı karşıya gelen Luigi geçmişiyle yüzleşmek, kendi haline ve hayatına bakmak zorunda kalacaktır.

Francesco Costabile (44) gerilim dozunu hiç düşürmediği filminde etkileyici mizanseniyle, yaklaşan felakete bizleri adım adım götürüyor. “Aile” dünyanın her köşesinde karısına malı gibi bakan, döven, çocuklarına terör estiren aile reislerinin mevcut olduğunu hatırlatıyor.

AİLE

10 — TRUMP’IN HİKAYESİ

Ali Abbasi’nin “The Apprentice / Çırak / Trump’ın Hikayesi” filmi, yeniden başkanlık yarışına girişen eski ABD Başlanı Donald Trump’ın ilk yıllarını mercek altına yatıran etkileyici bir biyografi. Film, nüfuzlu Yahudi avukat ve politikacı Roy Cohn’un akıl hocalığı ışığında, genç Donald Trump’ın önce iş dünyasında, ardından siyasette yükselişini anlatıyor. Oportünist bir devlet başkanının portresini çizen film, ABD güç mekanizmasının kalbine dalarak, geleceğin başkanını karanlık ve etkileyici bir mercekten bakarak inceliyor.

Ali Abbasi elindeki zengin malzemeli senaryoyu sürükleyici bir sinema diliyle perdeye aktarıyor. Mayıs 2024’te Trump’ın hukuk ekibi, “tamamen uydurma” olduğu gerekçesiyle filmin yapımcılarına bir yürütmeyi durdurma emri gönderirken, Abbasi Cannes’da şöyle dedi : “İyi insanlar uzun süre sessiz kaldılar. Sanırım filmlere yeniden anlam katma, yeniden politikleştirme zamanı geldi.

Film yükselmek için her yolu mübah sayan, şantaj yapmayı kendine hak gören, özgüven patlaması yaşayan, Makyavelist bir politikacıya dönüşen emlak kıralı Trump’ın ibret verici portresini çiziyor.

ÇIRAK / THE APPRENTICE

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz