Ayrılış
Ayrılış (Tuesday) “anne, annelik” üzerinden bir “ölüm” alegorisi. Her okunuşta, kimini bildiğimiz kimini öğreneceğimiz, izlekler işaret eden metaforik bir anlatı. Bu metaforların peşinden gidip gitmemek, filmin önerdiği izlek hazlarına kucak açıp açmamak ise bize bağlı. Çünkü ya çok sevilecek ya da pek sevilmeyecek filmlerden. İşlediği meseleden başka, seçtiği yönteme de filmden önce kendimizi hazırlasak iyi olabilir.
Ölüm, nasıl da ölümsüz bir mesele. Edebiyat, sanat, sinema tarihinde, belki de “aşk” ile başa baş, en çok işlenen tema dense yeridir. Çağımızda ise işlenerek, en azından “bir yaradır” diye yer verilerek, nicelik olarak bu ikisine, yarışamayacak denli olsa da en yakın düşen tema için “baba, babalık” meselesi dense yeri midir? Bir soru. Ama bu film, Ayrılış (Tuesday) “anne, annelik” üzerinden bir “ölüm” alegorisi. Her okunuşta, kimini bildiğimiz kimini öğreneceğimiz, izlekler işaret eden metaforik bir anlatı. Bu metaforların peşinden gidip gitmemek, filmin önerdiği izlek hazlarına kucak açıp açmamak ise bize bağlı. Çünkü ya çok sevilecek ya da pek sevilmeyecek filmlerden. İşlediği meseleden başka, seçtiği yönteme de filmden önce kendimizi hazırlasak iyi olabilir.
Bağımsız işlerin yuvası A24’ün dağıtımıyla gösterime giren; BBC Film ve BFI’dan destekli, İngiltere yapımı Ayrılış, Londralı Hırvat yönetmen, aynı zamanda senarist Daina O. Pusić‘in ilk uzun metraj filmi. Pusić, anne kız ikilisini oynayan Julia Louis-Dreyfus ile Lola Petticrew’un yanında başrolü fantastik karakterimiz Papağan’a (Arinzé Kene seslendirmesiyle) veriyor, Ölüm rolünde.
Bu papağan, İrlandalı yazar Jonathan Swift‘in “Gulliver’in Gezileri” öykülerini ansıtan büyüyüp küçülebilme yetisine sahip, dünyadaki büyük küçük tüm canlıların can verişinden sorumlu. Fırça darbesini andıran minicik bir kanadının altına alış hareketiyle yer yüzüne ölümü âdeta boyuyor. Soğuk palet. Pusić’in soğuk paletine eşlik eden son derece başarılı ses tasarımına, tüyleri dolaşmış, kirden yapış yapış bu çirkin kuşun tekinsizliği de eklenince, fragmandan edindiğimiz dram beklentisi de tam olarak karşılanmayınca, türü korku, gerilim olmayan ama neden gerildiğimizi pek kestiremediğimiz bir filmle karşı karşıya geliyoruz. Buna yönetmen-senaristin kıyamadan vermeye çalıştığı mesajlarının, filmin sonlarına doğru benimsediği didaktik tavrın da katkısı olabilir. Olsun. Gözyaşının yanaklarımızda sicim sicim süzülecek denli bizimle geçişen, ara ara güldüren kareleriyle silkinip “yabancılaştırma” yaşadığımız, az doz da olsa sarkastik, bir filmle de karşı karşıyayız çünkü.
“Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
“Gerçi yolunmuş sorgucun” dedim, “ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?”
Dedi Kuzgun : “Hiçbir zaman.”
Şiir okur gibi katmanlı kazı yapabileceğimiz filme, yukarıda Ülkü Tamer çevirisinden alıntısı bulunan Edgar Allan Poe’nun “Kuzgun” şiiri eşliğinde metinlerarası bir bakış atmak da başka alımlama hazzı sunmayı önerebilir. Amerikan edebiyatının büyücüsü Poe, dünyaca bilinen şiiri için papağan kadar sınırlı konuşabilen bir kuzgun tasarlar. Pusić ise, genel anlamda kuzgun kadar tekinsiz ama İskandinav mitolojisindeki Odin’in omuzlarındaki hesaba katılırsa “Hugin ve Munin” gibi diyecek sözleri de olan bir papağan tasarlamış. Poe’nun kuzgununun sorgucu yolunmuş, Pusić’in papağanı da yıprak yoluk. Poe’nun kuzgunu, sevdiğinin ölümü sonrası keder ateşiyle yanan birini ziyarete geliyor. Pusić’in papağanı ise ölüm döşeğindeki kızının acısıyla kavrulan inkârcı bir anneyi dönüştürmeye. İlk amacı bu olmasa da sonuçta.
Papağan aslında, Lola Petticrew’un başarıyla oynadığı Tuesday’i ziyarete geliyor, kanadının altına alıp ölüm geçişini sağlamak için. Tuesday solunum hastalığı ilerleyip son noktaya gelmiş on beşinde bir genç kız. Ama annesi Zora bu gerçeği inkâr halinde, çocuğunu bakıcıyla evde bırakarak, günlerini sokaklarda sersefil geçiriyor. Ta ki Tuesday, o ilk ve son olması gereken karşılaşma anında Papağan’ı etkileyip annesiyle veda etmek için zaman kazanana kadar. Sonrası bir annenin kızını ölüme teslim ediş süreci üzerinden bir ölüm meselesi irdelemesi. Ölüm olmazsa apokaliptik bir dünya mı oluruz? Gelecek nasıl gelir? Ölüm olma(z)sa ne olur?
Pusić filme üç farklı son yazmış. Anlaşılan hiçbirine de kıyamamış. Mesajlarına kıyamadığı gibi. Bu mesaj bolluğu itici gelebilir ama hemen her kareye serpiştirdiği metaforlar filmi okumak isteyebilecek için oldukça çekici. Dahası var. Hissettirdiği ya da hatırlattığı şefkat, empati, sevgi, bağlılık, merhamet, yaşamı da ölümü de hakkıyla yaşamak becerisi, ölüme bile meydan okuyarak yaşamak sevinci ve dahası…
London Film School mezunu Daina O. Pusić’in daha önce yine hem yazıp hem yönettiği kısa filmler de ilginç temalara, karakterlere sahip. Pusić’in kısa filmleriyle bir dolu ödülü var. Ayrılış ile yeni bir ödül alır mı göreceğiz ama anne karakterimiz, Julia Louis-Dreyfus’un mutlaka ödüllendirilmesi gerek. Abartıya pekâlâ kaçılabilecek böyle bir filmde minimalist oyunculuğuyla döktürmüş. Oyuncuyu en son 2023 yapımı “You Hurt My Feelings (Kırgınım Sana)” sinema filminde izlemiştik. “Seinfeld”, “The New Adventures of Old Christine”, “Veep” gibi uzun yıllar süren dizilerdeki bol ödüllü başarımıyla belleğimizde leziz bir komedi izi bıraktıktan sonra, kendisini başka türlerde çektiği işlerde izlemek fikri hâlâ bir garip geliyor, ama meraklı bir heyecan da duyuyor insan. Julia Louis-Dreyfus bu heyecanı hak ediyor, daha çok hak edecek gibi de görünüyor.
Ayrılış (Tuesday) filminin çağrıştırdığı bir film önerisi: Meeting Joe Black 19989
Yönetmen / Senaryo : Daina Oniunas-Pusic
Görüntü Yönetmeni : Alexis Zabe
Kurgu : Arttu Salmi
Müzik : Anna Meredith
Oyuncular : Lola Petticrew, Julia Louis-Dreyfus, Arinzé Kene, Leah Harvey, Ellie James, Taru Devani, Jay Simpson, David Sibley
İngiltere-ABD / Komedi-Dram / 110 Dk.
“Fırça darbesini andıran kanadının altına alış hareketiyle yer yüzüne ölümü âdeta boyuyor.” Melek kılığında bir papağanı ne kadar zarif betimlemişsiniz.
Poe’nun şiiri çok yakışmış ölümün kıyısından çağrılmak mümkün mü? Anne için kabullenmek hiç kolay değil. Bana bir türküyü anımsattı filmin ismi gibi “Ayrılık şerbeti zehir içilmez. Gelme ecel gelme üç gün ara ver. Üç günden ne çıkar beş gün ara ver.” (Aşık Kerem)
“Yaşamı da ölümü de hakkıyla yaşamak becerisi, ölümü bile meydan okuyarak yaşamak sevinci” dediğiniz gibi olması gereken duruş. Çare yok, Çehov yankılanıyor kulağımda “yaşayacağız Vanya Dayı… Ecel gelip çatınca da usulca öleceğiz.”
Elinize, yüreğinize sağlık. 👏💐
Yaratıcı yorumunuz için teşekkürler.