Karanlık Kız / The Lost Daughter
“Karanlık Kız müthiş başarı… İncelikli ama cürretkâr, ayrıntılı ve uçucu; kesik yarası gibi can yakıyor ama bir yandan da merhem oluyor…” La Repubblica
Evet, yukarıda okuduğunuz cümleler İtalya’nın popüler siyasi gazetelerinden La Repubblica‘nın Napoli üçlemelerinin İtalyan yazarı Elena Ferrante‘nin “Karanlık Kız” romanına ilişkin. Ama bu değerlendirmeyi, kitaptan sinemaya uyarlanan ve bu hafta ülkemizde de gösterime giren “Karanlık Kız” filmi için de pekala söyleyebiliriz…
Geçmiş, Kolay Geçmiyor…
Henüz başlarda, tam da Güney İtalya rivierasına yaraşır pastoral görüntüler eşliğinde ve de yine Akdeniz esintileri estiren müzikle birlikte, orta yaşlı bir kadının tek başına bir tatile çıktığı görüntülerle filme başlıyoruz. Ancak gelinen yer adet olunan kalabalıkta bir yer değil, tersine oldukça ıssız mı ıssız.. Üstelik oda sahibi Lyle da (Ad Harrıs) bu sessizliğe yaraşır ihtimamlı ama yaşlı halleriyle bu hali tamamlamakta. 48 yaşındaki karşılaştırmalı edebiyat profesörü Leda Caruso (Olivia Colman) henüz başlarda pek de açık edilmeyen bir geçmişe sahip. Ama filmin belirli bir kısmına kadar bu merak hissi devam etmekte: Leda’nın neden bu tatile çıktığını, geçmişinden hangi yaraların sağaltımına bu ara vermenin fayda sağlayacağını izleyenler olarak bizler düşüne duralım, tam da bu tekinsizliği bozan bir aile ile karşılaşmamız çok da gecikmeyecek.
Bu aile ile ilk münasebet aslında bize Leda’nın kişiliği hakkında fikir de vermekte. Günlük o sesiz rutinini bozan aileninin fettan fertlerinden Callıe (Damara Dominczyk) şezlongun yerini toplu güneşlenme adına yana çekmesini istediği Leda’dan olumsuz yanıt alırken ki bakışları aslında bu tekinsizliği bozan tedirgin günlerin habercisi. Fakat Leda da kendi özel alınını tacize imkan vermeyen bir kişiliktir. Film bize ilk başta beklenilecek olduğu üzere bu aile ile Leda çatışmasının altını çizmiyor. Leda’nın bize kısmen tehlikeliliği hissettirilen ailenin fertlerinden ziyade daha çok tıpkı kendi geçmişine benzeyen, ufak kızı Elena ile sürekli uğraşan Nına (Dakota Johnson) karakterine yoğunlaşıyoruz.
Gerçekten de Leda, sürekli gözetlediği Nına ve kaçamak sevgilisi arasındaki halleri, Nına’nın depresyonda olduğunu sandığı ve buna çare olarak gördüğü gizli ve de şehvetli davranışlarını kendi geçmişinin bir yansıması olarak görmekte. Ve bir süre sonra film, bize Nına benzerliği üzerinden Leda’nın geçmişine bir yolculuğa çıkartmakta. İlk gençlik dönemlerini Jessie Buckley‘in canlandırdığı bu genç Leda’nın üniversite sürecinde eşi ve çocukları ile olan o sıkışmışlığının izleri bize kadınlık hallerinin zorluklarını göstermeye hizmet etmekte. Çocukları Bianca ve Martha arasında sıkışan, bir yandan da üniversite’de kendisini ispatlamaya çalışan Leda için Nına ve çocuğu Elena, bir bakıma kendisinin geçmişidir. Ancak onlarda bir gelecek bulabilecek midir?
Romanın Ruhuna Sadık Yapım…
Evet, film bize Leda’nın Nına’nın kızının oyuncak bebeğini alarak geçmişe uzanması, kendi konforunu bozan aile ile geçen yıllarının muhabesebesine girmesini roman tadında ve akıcılığında vermekte. Dolaysıyla romanın ruhuna sadık bir yapım ile karşılaşıyoruz. Filme konu edinilen romanın yazarı Elena Ferrante’nin, gizemli kişiliğini korumasına, popüler aygıtları kullanmamasına rağmen eserlerinin bestseller olmasında roman karakterlerinin psikolojik derinliğine hakimiyetinin büyük etkisi var.
Filmin de, romanın bu özelliğine sahip olduğunu, geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantıları başka bir karakter yani Nına üzerinden de karşılaştırarak ve de onunla benzeştirerek sunması itibariyle oldukça başarılı. Ancak yine de ben filmin belli bir süresinden sonra tamamen geçmişe dönük kısımlara yoğunlaşan hallerinin, bende bazı kopukluklar yarattığını, Nına karakterinin ise Leda’ya nispetle tam olarak altının doldurulmadığını da belirtmeden geçemeyeceğim…
Başarılı oyunculuğuyla tanıdığımız Maggie Gyllenhaal‘ın bu ilk yönetmenlik denemesi olan “Karanlık Kız“ın, geçmiş hasarların gelecekteki etkilerini kadın bakışı ile göstermesi bakımından iyi bir yapım ve de hiç de ilk film yönetim acemiliğini taşımadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten film, dünya prömiyerini yaptığı 78. Venedik Film Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü ile dönmüştü. Bu başarıda en büyük etken kuşkusuz ana karakter olan ve olgun Leda’ya hayat veren Olivia Colman‘ın. Colman, akademi de dahil birçok ödülün sahibi bir oyuncu.
En son Anthony Hopkins gibi dev bir oyuncuya hakkıyla eşlik ettiği The Father (Baba) filminden de izlediğimiz Colman, melankolik hallerini çokça yansıtan Leda’da o kadar başarılı ki. Canlandırdığı karakterin tüm ruh hallerini o kadar sahici olarak dev ekrana yansıtıyor ki. Ve biz sanki içimizden birisiyle önceden tanışıyormuş hissiyle bu oyuncuyu hayranlıkla izliyoruz. Bu bile başlı başına oyunculuk dersi kıvamında filmi izlemek için yeter neden. Filmde sürpriz olarak yine bir başka kıdemli oyuncunun daha olduğunu belirtelim: Ed Harrıs.
Müzikleri ve sıklıkla ekrana gelen plaj ve deniz görüntüleri ile perdede tam bir İtalyan havası estiren, psikolojik öğelerle yüklü “Karanlık Kız”, bu haftanın en iyisi… Kaçırmayın…
Yönetmen / Senaryo : Maggie Gyllenhaal
Görüntü Yönetmeni : Hélène Louvart
Kurgu : Affonso Gonçalves
Müzik : Dickon Hinchliffe
Oyuncular : Olivia Colman, Jessie Buckley, Dakota Johnson, Ed Harris, Peter Sarsgaard, Dagmara Dominczyk, Jack Farthing, Paul Mescal, Oliver Jackson-Cohen, Panos Koronis, Alba Rohrwacher, Nikos Poursanidis, Vassilis Koukalani, Ellie Mae Blake, Yiannis Cheliotis
ABD-Yunanistan / Dram –Gerilim / 121 Dk.