Kuru Otlar Üstüne
NBC’nin kusursuzluğa yolculuğunun yeni aşaması
Filmi, yorucu bir hafta sonunun ve epey uykusuz bir gecenin ardından bu sabah 10.30’daki basın gösteriminde izledim. Hiç ara verilmeyen bu 197 dakika boyunca sular seller gibi akışını neredeyse göz kırpmadan, soluk soluğa izledim. Bir film nasıl hem bu kadar dingin hem bu kadar tempolu olabilir…
Yılın kaçırılmayacak sinema olayı. Mutlaka izlenmeli.
İlk filminden itibaren heyecan verici ve usta işi bir sinema yapmış olan Nuri Bilge Ceylan’ın uzun kariyerinde yapımcılığını üstlendiği, senaryolarını yazdığı ya da yazımına katılarak yönettiği 1 kısa, 2 belgesel ve 9 kurmaca uzun metrajlı filmden kanımca en azından “Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Kış Uykusu” ve “Ahlat Ağacı” başyapıt düzeyindedir.
Sonda söyleyeceğimi baştan belirteyim, senaryosunu “Ahlat Ağacı”nda olduğu gibi eşi Ebru Ceylan ve Akın Aksu ile birlikte yazdığı “Kuru Otlar Üstüne”yi (2023), bugüne dek yaptığı en cesur, en aykırı ve en politik film, söz ettiğim üçünü de aşan neredeyse kusursuza ulaşmış bir başyapıt olarak görüyorum.
Çok iyi bildiği yakınımızdaki taşrayı birçok filminde başarıyla yansıtmış olan Ceylan, bu kez objektifini, çok daha uzak bir taşraya, karlar altında bir Doğu köyüne çevirerek, köy okulundaki mecburi hizmetinin dördüncü yılında İstanbul’a tayini için gün sayan, “umut etmekten yorulmuş”, her yerden ve herkesten kopmuş, bıkkın, artık resim yapmayan resim öğretmeni Samet’e (Deniz Celiloğlu) odaklanıyor.
“Kuru Otlar Üstüne”, erkek kırılganlığı ve kendi cehennemini yaratarak onun içinde kapana kısılmak üzerine, hüzünlü, bazen de Çehov’un izleyebilseydi tadına varacağı trajikomik bir meditasyon.
Samet, yabancı olduğu ve aidiyetsizliğini de inatla sürdürdüğü ortamda, neşeli, kendine güvenen öğrencisi Sevim’de (Ece Bağcı), kendi yarattığı çıkışsızlıktan çıkmanın yolunu umudunu bulacağını düşünür. Ona yakınlık gösteren, hediye veren öğretmeninin davranışından önce keyif alan kız, sonrasında bir diğer arkadaşıyla bunu müdüre taciz olarak aktarır. Üstelik Samet’in ev arkadaşı, pek de sevilmeyen öğretmen Kenan’ı (Musab Ekici) da suçlayarak.
Eğitim müdürü olayı kapatır ama ikili, özellikle de Samet müthiş öfkelenir. Aslında ortada ne gerçek bir sorun ne de fiili taciz teşebbüsü yoktur ama, sanki bu öfkede bir parça suçluluk duygusu vardır. Eski sevecen tavrını bırakıp öğrencilerine ters davranmaya, onları eğitecek yerde baskılamaya ve aşağılamaya başlar…
Bu arada Samet, Ceylan sinemasında daha önce karşılaşmadığımız bir kadın karakteriyle, Ankara Gar patlamasında bacağını kaybetmiş, uzun bir iyileşme sürecinin ardından ailesinin yanına taşınarak kentteki bir okulda İngilizce öğretmenliği yapan Nuray’la tanışır. Kaçabilmek için her türlü bağlantıdan uzak durmaya çalışan Samet, ikisinin de Alevi oldukları bahanesiyle Nuray’la Kenan’ın arasını yapmaya yeltenir ama, Nuray’ın Kenan’a gerçekten yakın durmasını hazmedemez.
İkisini de evine yemeğe çağıran Nuray’ın davetine Kenan’a haber vermeksizin yalnız başına giden Samet, onunla gece boyunca hayata, kaçmaya, kalmaya dair uzun bir tartışmaya girişir.
Kendisini sakat bırakan toplumsal ve politik gerçeklerle savaşamaya, örgütlü dayanışmaya inanan Nuray, Samet’in karamsar bahanelerini, entelektüel mesafe koyma çabalarını reddeder, dobra ve doğrudan sorularla onu kendini açmaya zorlar. Gece ilerleyip, “umut etmenin yorgunluğu” konusu derinleşmeye başlayınca ikilide ve seyircide olası bir cinsel yakınlık duygusu uyanır. İşte o anda Nuri Bilge Ceylan hiç yapmamış olduğu bir şey yaparak, izleyiciyle film arasındaki o görünmez duvarı bir süreliğine yok ediverir. Samet / Deniz Nuray’ın odasına açılan kapıdan filmin setine geçer, stüdyonun tuvaletine girer, bir hap (Viagra?) içer, aynada saçını düzeltir ve döner Nuray’ın yatak odasına girer. Ceylan, iki saattir filmi izleyen, müthiş doğal oyunculuklar aracılığıyla anlatının her anını karakterlerle birlikte yaşayan seyirciye, bunun bir yanılsama olduğunu hatırlatır ama, iki saatte öylesine inandırıcı bir dünya yaratmıştır ki, Samet’le birlikte odaya / filme aynı heyecanla dönüverir!
Olağanüstü bir yaratıyı paramparça etmek, hemen ardından da hâlâ var olduğunu kanıtlamak. Dâhiyane…
Aslında film hakkında ne söylense spoiler oluyor. Yine de Görüntü Yönetmenleri Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin’in aracılığıyla yaratılan o olağanüstü görselliği, resim çizmeyi bırakıp fotoğraf çekmeye başlayan Samet’in filmi arada bir durduran, her biri “Sinemaskop Türkiye”ye girecek kadar nefis fotoğraflarını unutmayalım.
Oyunculuklara gelince, Samet’i müthiş doğallıkla yorumlayan Deniz Celiloğlu ve inandırıcı antitezi olarak Musab Ekici çok başarılılar. Çok uzun bir filmde rolü göreceli olarak kısa kalsa da, Altın Palmiye’yi bileğinin hakkıyla almış olan Merve Dizdar göründüğü her karede büyüleyici. İstisnasız tüm yan roller de yaşanmışçasına inandırıcı.
Çok uzun demişken, “Kuru Otlar Üstüne” 197 dakika. Ben filmi yorucu bir hafta sonunun ve epey uykusuz bir gecenin ardından bu sabah 10.30’daki basın gösteriminde izledim. Hiç ara verilmeyen bu 197 dakika boyunca sular seller gibi akışını neredeyse göz kırpmadan, soluk soluğa izledim. Bir film nasıl hem bu kadar dingin hem bu kadar tempolu olabilir…
Yılın kaçırılmayacak sinema olayı. Mutlaka izlenmeli.
Yönetmen : Nuri Bilge Ceylan
Senaryo : Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Akın Aksu
Görüntü Yönetmeni : Cevahir Şahin, Kürşat Üresin
Kurgu : Oğuz Atabaş, Nuri Bilge Ceylan
Müzik : Giuseppe Verdi
Oyuncular : Deniz Celiloğlu, Ebru Dizdar, Musab Ekici, Erdem Şenocak, Cengiz Bozkurt, Yüksel Aksu, Münir Can Cindoruk, Onur Berk Arslanoğlu, Yıldırım Gücük, Elit Andaç Çam, Nalan Kuru Çim, Eylem Canpolat, Emrah Özdemir, Elif Ürse
Türkiye / Dram / 197 Dk.