Kuru Otlar Üstüne
UMUT ETMEKTEN YORGUN DÜŞEN ÖĞRETMENLER ÜSTÜNE
Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’ni fetheden ve Merve Dizdar’a verilen Altın Palmiye ile hepimizi gururlandıran filmi Kuru Otlar Üstüne’ya bu hafta kavuşuyoruz. Bütün eğitim fakültesi öğrencilerine izlemelerini öneriyorum
Öğretmen atanan mı, atanamayan mı umut etmekten yorgun?
Doğuda kaybolmuş bir kasaba
Cannes’da dakikalarca ayakta alkışlanan, yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’a değilse bile kadın başrol oyuncusu Merve Dizdar’a Altın Palmiye kazandıran “Kuru Otlar Üstüne” filmini İstanbul’da basın gösteriminde üç saat boyunca ilgiyle izleme şansını buldum. Ama Erdoğan Mitrani ve Viktor Apalaçi gibi üstatların 5 yıldız verdiği ve yayınladıkları yazılarından sonra benim sadece bir sinefil olarak yazmam cesaret ister. Ama kadın cesareti diyelim!
İtiraf etmeliyim ki ben bir Nuri Bilge Ceylan fanatiği değilim, daha doğrusu, onun tarzının, stilinin çok fanatiği diyelim. Yani uzun diyaloglar, kamera oyunlarından çok görselliği mükemmel fotoğraflar, durağan sekanslar, karanlık, taşra, yokluk, yoksunluk. NBG sineması biraz Tarkovski tarzı. Mesela Ahlat Ağacı’nda ben çok sıkılmıştım, ama Kapadokya’da geçen Kış Uykusu’na bayılmıştım. Bu açıklayıcı girişten sonra gelelim Kuru Otlar Üstüne’ye.
Film çok uzun. (197 dakika, üç küsur saat), gerçekliğiyle yüzümüze neredeyse gösterdiği soğuğun rüzgarının üflediği, kar tanelerinin gözümüze girdiği bir coğrafya. Doğuda kaybolmuş bir kasaba, bir kasaba ilkokulu. Aslında sandığımdan çok daha iyi koşullarda! Kaloriferi bile var ki öğretmenler çocuklardan odun kömür getirmesini isteyip soba yakmak zorunda kalmıyor. Ama tabii 4 yıldır burada görev yapan ve o bölgenin insanı olmayan atanmış bir öğretmen için bayılacak bir ortam değil, umut etmekten bile yoran bir hayat. Sosyal hayat yok. Okul, ders, öğrenciler, tayin ve değişim beklentisi. Lojmanda başka bir öğretmenle paylaşılan hayat. Okuldaki öğretmenlerle şöyle böyle iletişim. Öğrenciler desen yörenin çocukları. Hayat zaten yeterince boğucu, filmi ne olabilir ki? Neyse ki diyaloglar var.
Vahşi doğa
Doğanın acımasızlığı ve hayatın durgunluğu NBC filmlerinin doğal karakteri. Bunu anlatmayı çok iyi biliyor. Karakterleri ise genellikle içten pazarlıklı. Burada da filmin baş kahramanı öğretmen Samet, başta sıkılmasına hak verdiğimiz ama tanıdıkça sinsiliğine, iki yüzlülüğüne, küçük oyunlarına, oda arkadaşı öğretmen Kenan’a attığı kazıklara sinir olduğumuz ve canı yandığı zaman neredeyse Yeşilçam seyircisi gibi sevinip alkışlamak istediğim karakteri Deniz Celiloğlu, büyük bir başarıyla canlandırıyor. Kızmayın bana ama Cannes’a asıl verilmesi gereken kadın başrol ödülü değil, erkek başrol ödülü imiş! O da Samet için Deniz Celiloğlu’na!
Resim öğretmeni olan Samet, 4 yıldır tanımadığı bu kasabada sıkışıp kalmaktan o kadar mutsuz ki, resim yapmayı bile bırakmış, fotoğraf makinesiyle portreler çekip öğrencilerine bunların resimlerini yaptırıyor. Onları severmiş gibi görünmesine karşın, aşağılamakta, sert davranmakta, eğitmekten çok vakit geçirmekte üzerine yok. Sınıfın erken büyümüş cilveli kızı ergen Sevim’e (Ece Bağcı) duyduğu ilgiyi gizleyemeyince taciz iddiasıyla şikayet ediliyor ama kurtuluyor. Böylece öğreniyoruz ki küçük yerlerde böyle bir iddia bir öğretmenin canını bile alabilir.
Bir bacağını Ankara’daki Gar patlamasında kaybetmiş Nuray öğretmen (Merve Dizdar) ise başka bir kasabada İngilizce öğretmeni. İkilinin arasını yapma çabasına Samet, Ceylan’ı Kenan’a (Musab Ekici) pas ederek geçiştiriyor ama ikisinin anlaştığını görünce bu kez kıskanıp aralarına giriyor! Kenan’a büyük bir kazık atıyor.
O arada yaşanan bir güzellik, bizi gerçekle karşılaştırıyor : yönetmen en kritik sahnede, seyirci nefesini tutmuş beklerken kahramanını birden sete sokuyor, kamera onu izliyor, seyirci kendine geliyor, sonuç olarak bu bir film ve tekrar sahne başlıyor. Bunu niye yapıyor, düşünelim?
NBC’nin en politik, en aykırı, en cesur filmi.
NBC’nın bütün filmlerinde olduğu gibi uzun süren diyaloglar o kadar güzel ve düşündürücü ki bu kez bunaltmıyor. Zaten dışarda da kar ve soğuktan başka bir aksiyon yok. Yarım saat kadar süren ping pong topu gibi diyaloglar var, uzun uzun dinlediğimiz. Erdoğan Mitrani’nin vurguladığı gibi NBG’nin en politik, en aykırı ve cesur filmi. Senaryo yazımı çok başarılı. Karı koca oturup yazıyorlar; çok ilginç bir çalışma biçimi olsa gerek? (Senaryo : Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Akın Aksu)
Filmin sonu da yok, küt diye bitiyor. Önemli olan aksiyon değildi her zamanki gibi, önemli olan diyaloglar, karakterler, o karakterlerin açılımıydı ve bu başarıyla verilmiş. Her karakter ayrı ayrı işlenmiş. Dışardaki hayat, kar ve soğuk, yalnızlık, yoksulluk, çocukların heyecanı, öfkesi, neşesi, korkuları, gözyaşları, müdürlerin manevraları işin süsü.
Her zamanki gibi önemli bir film. Oscar’da beş dakika ayakta alkışlanmaz. Beğenilir ama Amerikan sinema anlayışına göre değil. Bu, NBC’ın uzun zamandır starı olduğu Cannes’a göre, bir Avrupa filmi. Deniz Celiloğlu’na önemli ödüller bekliyorum. Merve Dizdar çok beğendiğim bir oyuncu. Ömer’de şahane bir Nisa, hangi filminde değil ki, ama bence bu film, onun yeteneğini en iyi gösterdiği film değil, ödülü hak edilmiş de olsa, başka rolleri için daha çok ödül almalı!
Ekip şahane
Kamera her zamanki gibi çok iyi. Fotoğraflar, NBC’ın önce fotoğrafçı olduğunu gözümüze sokuyor. (Görüntü yönetmeni; Cevahir Şahin, Kürşat Üresin) Kurgu başarılı. (Oğuz Atabaş, Nuri Bilge Ceylan) Senaryo, helal olsun. Herkesin eline sağlık. Türkiye’nin yüz akı bir film olmuş. Tabii sanat açısından. Yoksa eğitimin, şehirciliğin, hayatın ne kadar zor ve yetersiz durumda olduğunu yüzümüze vururken sadece utandırıyor!
Filmi, öğretmenlik mesleği iyidir, kolaydır, devlet memuru olmak için idealdir, uzun tatilleri var, eş durumundan tayini de kolaydır, deyip eğitim fakültelerini bitiren, sonra da yıllarca atama bekleyen, KPSS sınavını başarsa bile mülakatta elenen, hadi onu da başardı ve atandı diyelim, ilk görev yerinde yıllarca bunalarak çalışan bütün öğretmenlere adamak istiyorum. Öncelikle de öğretmen adaylarına, eğitim fakültelerine girmek isteyenlere! “Umut etmekten yorulmak” öğretmen atanamadığınız için değil, atandığınız için de gerçek olabilir… Her diyaloğu da uzun uzun düşünmeli!
Yönetmen : Nuri Bilge Ceylan
Senaryo : Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Akın Aksu
Görüntü Yönetmeni : Cevahir Şahin, Kürşat Üresin
Kurgu : Oğuz Atabaş, Nuri Bilge Ceylan
Müzik : Giuseppe Verdi
Oyuncular : Deniz Celiloğlu, Ebru Dizdar, Musab Ekici, Erdem Şenocak, Cengiz Bozkurt, Yüksel Aksu, Münir Can Cindoruk, Onur Berk Arslanoğlu, Yıldırım Gücük, Elit Andaç Çam, Nalan Kuru Çim, Eylem Canpolat, Emrah Özdemir, Elif Ürse
Türkiye / Dram / 197 Dk.
Son yıllarda nihayet kaliteli ve müthiş bir film izledim.
3,5 saat hiç sıkılmadan ve bitmesini istemeden.
Emeği geçenlere candan gönülden teşekkürler.
#KuruOtlarÜstüne
#NuriBilgeCeylan
“Onun gözlerinden görmek isterdim kendimi.”
“Umut etmenin yorgunluğu var.”