Leyla’nın Kardeşleri (Leila’s Brothers)
Gerçek hikayelerden beslenen ve seyirciyi kuşatan bu film, başka mevsimlere adım attıran ve kalbin odalarını zorlayıp, seyircisini rahat bırakmayacak bir film olarak da sinema sahnesinde kendisine önemli bir yer edinmeyi başarıyor.
Yönetmenliğini ve yazarlığını ”Life and a Day (Sonsuzluk ve Bir Gün)” filminden hatırlayacağınız Saeed Roustayi‘nin yaptığı ”Leila’s Brothers (Leyla’nın Kardeşleri)” genç yönetmenin sayılı; ancak akıllardan kolaylıkla çıkmayacak filmlerinden biri olarak öne çıkıyor. 2022 yılında, 75. Cannes Film Festivali bünyesinde dünya prömiyerini yaparak görücüye çıkan filmin, büyük ödül için yarıştığını ve FIPRESCI Ödülü’ne layık görülerek festivalden ayrıldığı da belirtelim. Filmin Türkiye dağıtımcısı olarak, geçtiğimiz mart ayının sonuna doğru MUBI’de yayınlandığını hatırlatalım. Pek çok izleyiciden tam not alarak 2023 yılına da damgasını vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 160 dakikalık uzun süresi izleyiciyi zorlar gibi düşünülse de akıp giden hikayesi sayesinde zamanın nasıl geçtiğini anlamak da mümkün olmuyor.
Filmde Leyla’ya Taraneh Alidoosti hayat veriyor. Erkek kardeşleri olarak filme adını veren ve filmde yer alan diğer oyuncularsa şu şekilde sıralanıyor : Navid Mohammadzadeh, Peyman Moaadi, Farhad Aslan, Mehdi Hosseinina, Saeed Poursamimi ve Nayereh Farahani.
Filmin hikaye derinliği, iyi senaryosu ve kusursuz oyunculuklarıyla öne çıkması dışında, öncelikle ülkesinde yasaklandığını söylemek gerekiyor. Pek çok nedenle yaşanması zor bir coğrafya olan İran’da, filmin kırmızı halıda Navid Mohammadzadeh‘nin eşini öpmesi nedeniyle yasaklandığını ve filmdeki bazı oyuncular hakkında ortaya çıkan skandallar nedeniyle de gündemden düşmeyen bir film olarak 2022 yılında sektörde epeyce konuşulduğunu söyleyebiliriz.
İran’da Kadın Olmak Başlı Başına Bir Direniştir!
Leyla’nın Kardeşleri; insan aklının sınırlarını zorlayan, her adımda sert kayalara çarptıran, anlaması güç coğrafyalardan birinde, İran’ın karanlığında geçiyor. Eril dilin hakim olduğu bu topraklarda, Leyla’nın düzene direnişi bir evin içinde, çekirdek ailenin dinamikleri hedef alınarak yapılıyor. Gelenekler ve geçim sıkıntısını yenmek arasında yaşanan kararsızlık karşısında, Leyla’nın mantıklı çığlığını dinleyerek yatışıyoruz. Leyla’nın kardeşleri için, kardeşlerinden daha fazla çabalamasına bir de üstüne uğradığı haksızlıklara tanıklık ediyoruz.
Filmin en sade özeti olarak; bir ailenin yaşanan ekonomik zorluklar eşliğinde, değişen şartlara karşı hayatta kalma çabasını hem uzakmış gibi görünen bir yerden hem de bize çok tanıdık gelen bir yaşanmışlıkla takip ediyoruz. Birbirine yakın topraklarda yaşayan toplumlar olarak; karakterlerin davranışlarına, fiziksel benzerliklerine ve ortak acılarına sempati duruyor ve empati kurmakta zorlanmıyoruz.
Aile reisi olan baba Esmail’in akrabaları ve dahil olduğu kalabalıklarda saygı görme arzusunun, ailesine olan sevgisinin bile önüne geçtiğini görmek izleyici olarak anlamakta zorlandığımız, ama anlamak için kendimizi zorladığımız bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Leyla’nın, ailecek içine düştüğü ekonomik buhrandan çıkmak için çabalaması, hatta ailesinin iyiliği için yine ailesiyle bir savaşa girmesine şahit olmak, yaşanılan çaresizliğin boyutlarını anlatan en saf detaylardan biri diyebiliriz. Her ne kadar geleneklerden ziyade aklın ve mantığın yolunu izlemeye çalışsa da, tüm haklılığına rağmen Leyla’nın bile ataerki karşısında yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu görüyoruz. Çaresizlik hissinin, Leyla için sadece ekonomik bir çıkmaz olmadığını, İran toplum yapısının ve göreneklerinin eşit şekilde kurşun işlemez bir formülle ilerlediğini, tıpkı Leyla’nın umutsuz bakışlarında gördüğümüz gibi merakla takip ediyoruz.
Esmail’in dört oğlunun da doğru düzgün bir işi olmayışı ve ülke içinde yaşanan sınıflaşmalarda fakir statüsünde olmaları, Leyla’nın artık dur demek istediği ve müdahale ettiği bir durum haline geliyor. Hikaye baştan sona kardeşlerine bir iş kurma çabasında olan ve onları bekleyen karanlık gelecekten kaçınmalarını sağlamak amacıyla çırpınan Leyla odağında anlatılıyor.
Kadının Çığlığını Bastıran Ataerki
Hikayenin merceğinde yer alan bu çekirdek ailenin dahil oldukları kalabalık akraba grubundaki, Esmail’in kuzeni olan aile reisleri Gulam ölünce, reis statüsü de boşa çıkıyor ve hikayenin ekseni de bu olaya doğru kaymaya başlıyor. Geleneklerine göre; ölen reisin yerine ailedeki en yaşlı kişinin geçmesi bekleniyor ve yine gelenekleri doğrultusunda ailenin reisi konumundaki kişi, yapılacak düğünlerde en saygın kişi olarak ağırlanıyor; ancak reis statüsüne erişebilmenin maddi bir karşılığı oluyor. Kurallar gereği, reis olarak takdim edilen kişinin, geline ve damada düğünde hatırı sayılır miktarda altın takması ya da büyük miktarda parayı düğün hediyesi olarak vermesi bekleniyor. Esmail ve ailesinin, bu yaptırım karşısında uygun aile konumunda olmadıklarını, filmin her anına yayılan yoksulluk karşısındaki direnişlerinden anlıyoruz. Esmail yıllardır sırf bu saygın statü için kırk adet altın biriktirdiğini ve altınları da düğünde reis saygınlığını kazanabilmek için vereceğini söylüyor. Hikayenin ana dinamikleri de bu olayla birlikte şekil almaya başlıyor. Leyla ve kardeşleri bu altınlarla iş kurulması gerektiğini söylerken, Esmail bunu kabul etmiyor.
Leyla’nın, onları doğuran anne babaya rağmen kardeşlerini gerçek bir ebeveyn gibi koruyup kollamasını, onları iş sahibi yapmak adına İran gibi bir toplumda ailesinin karşısında dik durmasını saygıyla izliyoruz.
Bütün itirazlara rağmen Esmail altınları düğünde vermekten vazgeçmiyor. Leyla’nın, babasının ve aile onurunu hiçe sayarak aldığı kararsa, onun cesareti karşısında büyülenmemizi sağlıyor. Her şeye rağmen Esmail’in sözünden geri dönmeyen tavrıysa ailesine ve çocuklarına bir fayda getirmiyor. Tüm anlatı boyunca; yapılan hatalara, toplumun geleneklerine, ataerkil ve baskıcı duruşuna karşı bir başkaldırış hikayesi izliyoruz.
Son Söz
Leyla’nın Kardeşleri, kusursuz bir yönetmenlik işi diyebiliriz. Oyuncuların bazen sözcüklere gerek duymayarak; sadece bakışları ve vücut diliyle seyirciye aktardıkları hüzün ya da mutluluk; ama en çok da çaresizliği silah olarak kullandığı anlatımı sayesinde, filmin her sahnesinde yönetmenin gölgesini görmek mümkün oluyor. Nihayetinde hepimizin sesinin kesileceğini hatırlatan, ne yaparsak yapalım, ne düşünürsek düşünelim ölümün her zaman son sözü söyleyen olacağından emin olarak İran’ın karanlık ikliminden ayrılıyoruz. Yönetmen; ölümün ıslığıyla son bir kez nefes aldırarak, ama hayatın döngüsünün hiç bitmeyen bir yol olduğuna dair yaptığı kesin virajıyla da nefis bir seyir zevki sunarak hikayeyi sonlandırıyor.
Gerçek hikayelerden beslenen ve seyirciyi kuşatan bu film, başka mevsimlere adım attıran ve kalbin odalarını zorlayıp, seyircisini rahat bırakmayacak bir film olarak da sinema sahnesinde kendisine önemli bir yer edinmeyi başarıyor.
Yönetmen / Senaryo : Saeed Roustaee
Görüntü Yönetmeni : Hooman Behmanesh
Kurgu : Bahram Dehghani
Müzik : Ramin Kousha
Oyuncular : Taraneh Alidoosti, Navid Mohammadzadeh, Payman Maadi, Farhad Aslani, Saeed Poursamimi, Nayereh Farahani, Mehdi Hosseinina
İran / Dram / 159 Dk.