Muhteşem Showman / The Greatest Showman

‘Take a mildly interesting object that had been around for some time and to puff it almost overnight into an earthshaking ‘event.”

‘Bir süredir ortalıkta olan biraz ilginç bir nesneyi alır ve neredeyse bir gece içerisinde yeri yerinden oynatacak bir olaya dönüştürür.’

Kimden mi bahsediyorum? 1800’lü yıllarda ilk kez sirk kurmuş, genellikle uydurma haberleri ve ilginç reklam stratejileri ile ünlü olmuş meşhur P.T. Barnum’dan.  1800’lü yıllarda Amerika’da bazı ‘freakshow’lar ile ün kazanan bu adam Amerika’da  ‘the greatest showman in the world’ olarak anılıyor. Yani, dünyanın en büyük şovmeni… Bu kısmı filmden biraz bahsettikten sonra filme bağlayacağım elbette ama önce filme bir bakalım…

Yönetmenliğini  Michael Gracey’nin üstlendiği filmin başrolünü sanat dünyasına dansla başlamış ve müzikal ve sunuculuk konusundaki yeteneğini bizlere daha önce de göstermiş olan Hugh Jackman üstleniyor. Hugh Jackman’la beraber filmin başrollerinden sayacağımız diğer isimler ise Zac Efron ve Zendaya.

Biyografi türündeki film, Phineas Taylar Barnum’un 1800’lü yıllardaki hayatını müzikal tarzda ele alıyor. Yazının başında belirttiğim gibi Barnum ilk kez sirk kuran ve türlü dalaverelerle hayatını geçirmiş, büyük batışlar ve büyük yükselişler yaşamış, günümüzde basın ajanslarının yaratıcısı olarak görülebilecek bir isim. Filmde bize verilen Barnum ise, hatalar yapsa da çocukluk hayallerinin peşinde koşan, hayallerinden asla vazgeçmeyen;  ailesine, çocuklarına ve sevdiklerine oldukça düşkün bir kişi profili. Filmin en büyük tezatlıklarından biri burada başlıyor olsa da söz konusu Hollywood olduğundan karakterin bizlere sevdirilme çabası da oldukça olağan geliyor elbette.

Filmin konusu ise şöyle…

Barnum bir terzinin oğlu olarak dünyaya gelir ve çocukluğu zengin ailelerin yanında geçse de oldukça meşakkatli, maddi anlamda zorluklarla geçer.  Çocukluğunda tanıştığı zengin bir aileden gelen Charity’le bağını hiç koparmaz, bu aşkın sonucunda kendi küçük dünyasına onu da alır, evlenir ve hatta Barnum’un Charity’den iki kızı dünyaya gelir. Çocukluğundan bu yana hayallerinde kurduğu dünyayı sevdiği kadına ve çocuklarına da sunmak isteyen Barnum, bankadan yüklüce bir kredi çekerek bir müze açmaya karar verir. Müze fikri çok kötü olmamakla birlikte içinde çokça dondurulmuş hayvan vardır ve bu kimsenin ilgisini çekmez. Barnum’un bunun mutsuzluğunu yaşadığı günlerde kızlarından biri ona ‘müzede çok fazla ölü canlının olduğunu ve yaşayan bir şeylere ihtiyacı olduğunu söyler ve Barnum da kızının istediği gibi orayı tamamen canlı bir yer haline getirmeye karar verir. Halk tarafından dışlanmış kesimi bulabilmek için afişler bastırır ve çok sayıda ‘fiziki sorun’u bulunan insanı bir araya getirerek bir sirk kurar. Bu, halkın bir kesmi tarafından eleştirilse de muhteşem bir ilgiyle karşılanır ve konu yükselişler alçalmalarla devam eder.

Halk tarafından dışlanan insanlara sunulan yeni bir hayat gibi görünse de ‘freak’ şeklinde tabir edilen insanların, izleyicilere bilet karşılığı sunulmasının etik tarafı bence film izleyicileri tarafından da sorgulanmalı… Bu notu buraya iliştirdikten sonra, müzikal anlamda filmin oldukça başarılı olduğunu söylemek gerekir.

La La Land ile başlayan yeni müzikal dönemi (iki yıl öncesine kadar müzikalin üzerine ağırlık verilmediğini düşünecek olursak yeni bir dönem başlayacak gibi görünüyor) The Greatest Showman’le devam ediyor. Çok başarılı dans gösterilerinin ve müziklerin bulunduğu film birçok ödüle de aday gösterildi. Ödülleri toplar mı bilinmez ama filmin çıkış döneminin oldukça yanlış olduğunu da eklemek gerekiyor. Çıkış tarihinin Jumanji ve Star Wars gibi izleyicinin dikkatini başka yönlere çekecek filmlerle çakışması kesinlikle filmin gişe hasılatına zarar verdi. Hugh Jackman tarafından bakarsak ise o rüya projesini gerçekleştirdi.

Çok fazla konuyu aynı anda işlemeye çalışan filmde hareket ve müzik yoğunluğunun hızı duygu yoğunluklarının çatışmasına sebep oluyor. Karakterler kendilerini gösterebilecekleri yeterli alanı bulamıyor, hikaye ise müzikalin ve dansların arasında kaynayıp gidiyor.

Tüm olumsuz yönlerine rağmen özellikle Hugh Jackman’ın ve Zac Efron’un oyunculukları da dansları da filmi izlemeye gitmek için yeterli bir sebep. Diğer karakterlerin şarkıları ve dansları da keyifle izleyebileceğiniz bir müzikal vaat ediyor.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz