Tanrı’nın Eli / The Hand of God
Venedik ödül listesine 2 ödülle girebilen tek film “The Hand Of God” ile Sorrentino doğduğu Napoli’ye saygı duruşunda bulunuyor.
Son dönem İtalyan sinemasının en parlak yönetmeni olan Paolo Sorrentino güzellik, aşırılık, hayat ve İtalya, siyaset ve din çevrelerine dalıp tavizsiz bir hayran kitlesi edindi. Son Venedik Film Festivalinde ödül listesine 2 filmle giren tek film olan “The Hand Of God / E Stata La Mano De Dio”, yarışmanın ikincilik ödülü sayılanJüri Büyük Ödülünü kazanırken, başrol oyuncusu Filippo Scotti Marcello Mastroianni En İyi Genç Oyuncu Ödülünün sahibi oldu.
NETFLİX’in 15 Aralıkta vizyona sokacağı, Filmekimi’nde izlediğim “The Hand Of God”u, o tarihe kadar beklemeyip sıcağı sıcağına yazmak şart oldu. Film 1980’lerin sallantılı İtalyasında Fabrietto Schisa adlı ergenlik çağındaki bir gencin eğlenceli, ancak canlı ailesinin altüst olan hayatını anlatıyor.
“Muhteşem Güzellik / La Grande Bellezza” (2013) ile Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülünü kazanan Paolo Sorrentino bu son filminde fetiş oyuncusu Toni Servillo’ya Schisa ailesinin reisi rolünü veriyor. Yönetmen doğduğu şehir Napoli’ye saygı duruşunda bulunurken, Napolilerin medarı iftiharı Diego Maradona’nın futbol literatürüne geçen “Tanrının Eli” benzetmesini filmine başlık yapıyor.
Diego Maradona 1986 Dünya Kupası maçında Arjantin formasıyla İngiltere’ye eliyle gol attıktan sonra “o el Tanrının eliydi” demesiyle, 4 yıl önce Falkland Savaşı sonrası İngiltere’ye kuyruk acısı besleyen Arjantin halkının hislerine tercüman olmuştu. Sorrentino filminde bu efsanevi gole ve yankılarına maçı televizyondan izleyen Napolililer üzerinden yer veriyor.
İtalyan yönetmenin filmine bu adı vereceği duyulduğunda Maradona’nın avukatları filme dava açmıştı. Filmin yapım şirketi NETFLİX filmin futbolla ve Maradona ile ilgisi olmadığını, Sorrentino’nun hayatından ilham alan bir hikaye anlattığını belirtmişti. İtalyan yönetmen Marco Risi bu olayı 2007 tarihli “Tanrının Eli / La Mano De Dios” adlı filmde anlatmıştı.
Federico Fellini’nin “Amarcord”da (1973) Rimini’ye yaptığı gibi, Alfonso Cuaron’un “Roma”da çocukluk anılarını anlattığı gibi, Sorrentino’nun da Napoli’sine bir aşk mektubu yazdığı filmde, otobiyografik bir karakter olan masum kahramanı Fabietto Schisa’nın büyüme hikayesine odaklanıyor. İlk önce efsanevi futbolcu Maradona’nın hayatına giriyor, sona Maradona’nın Fabietto’yu farkında olmadan kurtardığı bir kaza yaşanıyor.
İlhamını kendinde, kendi köklerinde bulmaya karar veren Sorrentino, ülkesi hakkında anlattığı en kişisel hikaye ile, bu postmodern film aracılığıyla, ait olduğu topraklara, Napoli’ye dönüyor. Fabietto karakteri, aradığı ilhamı futbolda, ailede, şehirlerde, aşkta ve kayıplarda buluyor. Deniz üzerinden Napoli’ye yaklaşan ve şehrin sahil şeridini havadan görüntüleyen bir sahneyle açılışını yapan filmin, Sorrentino’nun çocukluğunu yaşadığı şehre saygı duruşunda bulunacağını tahmin ediyoruz.
80’lerin Napolisinde, Maradona transferi arifesindeki günlerde şehir sakinlerinin Arjantinli yıldızın Barcelona’dan sonra tercihini mütevazi kulüplerinden yana kullanıp kullanmıyacağı hakkındaki tartışmalara tanıklık ederiz. Birbirini çok seven Schisa ailesinin sevecen reisi Saviero (Toni Servillo), iki oğlunu el üstünde tutan sevimli karısı Maria (Teresa Saponangelo), yeniyetme Fabieto (Filippo), ağırbaşlı ağabeyi Marchino (Marlon Joubert), yürekleri hoplatan seksi teyzeleri Patrizia (Luiza Ranieri) ve asalet unvanı sahibi Baronessa Focale (Betty Pedrazzi) ile tanışırız.
Sinema aşkından Maradona’ya kadar dönemin her etkisini mercek altına alarak ve kendi çocukluğundan yola çıkarak kişisel hikayesini sunuyor Sorrentino. Acı-tatlı anıların eşliğinde, kader, müzik, kayıplar, rengarenk aile fertleri, yazgı, futbol ve elbette filmin adının gönderme yaptığı Napoli’ye o zamanlar transferi gerçekleşen Maradona. (Filmde Maradona’lı Napoli’nin İtalya Şampiyonluğunu kazandığı günlerdeki coşkulu ve çılgın kutlamalara da yer veriliyor.)
Bu arada ailede müthiş bir trajedi yaşanıyor, geride kalanlar hayatlarına bir yön verme zorunda kalıyorlar. Cinsel deneyimi olmayan Fabietto, tıpkı babasının tahmin ettiği gibi yaşlı bir partner ile, Baronessa Focale sayesinde “milli oluyor”. Tecrübeli kadının “gözlerini kapa ve sevdiğin kızı hayal ederek işini gör” tavsiyesine uyuyor. Filmin finalinde kararlı Fabieto’yu Roma’ya hareket eden bir trene binip Napoli’yi terkederken görürüz.
“The Hand Of God” Paolo Sorrentino’nun “İl Divo” (2011), “Muhteşem Güzellik / La Grande Bellezza” (2013), “Olmak İstediğim Yer / This Must Be The Place” (2011) gibi başyapıtlarının seviyesinde bir film olduğunu söylemek zor. Her ne kadar yönetmen filmin son yarım saatinde, kurduğu dramatik tansiyon ile ustalığını konuşturuyorsa da, bu film İtalyan ustanın alışılmış temposuna sahip bir film değil.
Yazımı Diego Maradona ile ilgili iki anımla noktalıyayım. Kendisini Cannes Film Festivallerinde iki kez gördüm. İlkinde Emir Kusturica’nın “Maradona By Kusturica” filminin galası için geldiği 2008 yılında, Festival Sarayının merdivenlerini çıktıktan sonra, kırmızı halıda top ile yaptığı gösteride. Gençliğinde futbol oynamış Sırp yönetmen Kusturica ayakta top sektirme show’unda Maradona’dan geri kalmamıştı. Maradona ölümünden bir yıl önce Cannes’a 2019’da Asif Kapadia’nın “Diego Maradona” adlı filminin galasında bulunmak için gelmişti. O gün Buenos Aires’ten gelen bir uçak dolusu hayranı, Arjantin milli forması ile kırmızı halıdan geçerken erkeklerde aranan smokin kuralının dışına çıkmıştı. Maradona korteji iki kızının kollarında geçerken, yorgun ama çok mutlu gözüküyordu.
The Hand of God / E Stata La Mano Di Dio
Yönetmen / Senaryo : Paolo Sorrentino
Görüntü Yönetmeni : Daria D’Antonio
Kurgu : Cristiano Tavaglioli
Müzik : Lele Marchitelli
Oyuncular : Toni Servillo, Renato Carpentieri, Massimiliano Gallo, Alessandro Bressanello, Alfonso Perugini, Lino Musella
İtalya / Dram-Biyografi / 134 Dk.