The Predator
PREDATOR’UN ARTIK EMEKLİ OLMA ZAMANI GELMİŞ!
Bilimkurgu ve fantastik film türüne meraklı sinemaseverlerin mutlaka unutamayacağı ve en iyi örnekleri dendiğinde ilk sıralara koyacağı filmler ve bu filmlerle özdeşleşmiş karakterler vardır. Özellikle söz konusu karakterler Alien veya Predator gibi ikon olmuş varlıklar olunca, birçok sinemaseverin aklında unutulmaz sekanslar belirir ve etraflarını ister istemez bir heyecan duygusu sarar. Bu yüzden bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan ‘The Predator’ filmini izledikten sonra içimizde beliren duygu sadece sıkıntı değil aynı zamanda da ciddi bir hayal kırıklığı oluyor…
Shane Black gibi iyi senaryolar ve filmler yaratmış bir ismin (bu arada meraklısına 1987 yılında ilk çekilen Predator filminde oyuncu olarak rol aldığını söyleyelim), filminin sırtını sadece efsane olmuş bir varlığa dayayarak, bu kadar zayıf senaryolu, sıradan ve düz bir film sunması gerçekten üzücü bir durum…
Gizli operasyonlarda, keskin nişancı olarak görev alan Quinn McKenna (Boyd Holbrook), ormandaki bir rehine kurtarma operasyonu sırasında nereden geldiği belli olmayan bir uzay gemisinin, bulunduğu yerin yakınına düşmesi sonucu, CIA tarafından bilinen ancak insanlardan saklanan insan dışı bir varlığı ve bu varlığın teknolojik buluşlarını keşfeder.
Bilmediği şey uzaydan gelen varlıkların yani Predator’lerin de arasında bir çatışma olduğu ve onlardan birinin özel bir zekaya sahip olan küçük oğluyla iletişime geçtiğidir. Olayın duyulmaması için Quinn, CIA tarafından akli dengesi yerinde olmayan başka askerlerle beraber bir akıl hastanesine nakledilmek için bir otobüse bindirilir. Nakil sırasında kaçmayı başaran Quinn hem oğlunu korumaya hem de bu tehlikeli varlığı yok etmeye çalışacaktır…
ZAYIF VE ÖNGÜRÜLEBİLİR BİR SENARYO…
Aslında belki filmi izlemeden bile önce, Predator adlı varlığı artık epeydir tanıdığımız ve özelliklerinin hepsini ilk film ve devamlarında gördüğümüz için, bu açıdan şaşırtıcı ve çok yeni bir yapım beklemiyorduk. Ancak asıl beklenmedik ve üzücü olan taraf, bir devam filminin, ‘başkarakteri keşfetme’ eksikliğini güçlü bir olay örgüsü veya sıra dışı karakterlerle doldur(a)maması oluyor. Örneğin bir diğer unutulmaz uzaylı varlığın, Alien’nın da ilk filmden sonra dehşet verici yanını ve özelliklerini biliyorduk. Ancak gerek bu varlığın yaratıcısı Ridley Scott, gerekse yerini devralan diğer yönetmenler devam filmlerini çekerken daha karamsar bir hava, daha çok yönlü karakterler ve daha tedirgin edici bir bilinmezlik duygusu sunarak, tehdit yaratan varlığın ne olduğundan ziyade nerede olduğuna odaklandılar. Alien’nın babası Scott ise, daha ileri giderek, filminin devamlarından sonra zamanda bir geriye dönüş yaparak Varlığın doğuşuna ışık tuttu. Burada da seyirci olarak bilinmez bir bölgeye giriyor ve yeni olaylarla yüzleşiyorduk.
Bu filmde ise hem filmin gerçek kahramanı Predator, hem de diğer karakterler ve gerçekleştirdikleri eylemler önceden kurulmuş, basmakalıp ve beklendik duruyor. Filmin başkarakterlerinden Quinn her yanıyla aksiyon sinemasını seven seyircilerin, onunla kendilerini özdeşleştirebilecekleri şekilde çizilmiş: Bir yandan başarılı ve cesur bir asker, öte yandan pek zaman ayıramasa da eşini ve çocuğunu çok seven bir koca ve baba, bir de bütün bunların yanında hiçbir şeyin insanlardan saklanmaması gerektiğini savunan bir vatansever… Yanında kendisi gibi ‘kenara itilmiş’ (aslında hepsi ciddi dengesizliklere sahip) karakterler ve onları bastırmaya çalışan kötü CIA ajanları bulunuyor. Bütün bu bilindik şablonun içinde kendine yer bulmaya çalışan(!) Predator var!
PREDATOR GERİ PLANA İTİLİRSE…
Bu efsanevi yaratığın hiçbir yenilik sunmayacağının farkında olan yönetmen, bu karakteri renklendirecek bazı yeni girişimlerde bulunuyor. Örneğin Predator’lar arasında bir çatışma, bir kavga yaratıyor. Bazılarının sadece ‘avlama’ bazılarının ise ‘insanlardan numune alma’ istediğinde olduğunu gösteriyor. Yönetmenin artık sunacak yeni hiçbir şeyi kalmamış bir varlığı renklendirmek amacıyla yaptığı bu beyhude çabalar, bu başkarakteri güçlendirmek yerine daha da zayıf hale getiriyor.
Predator’ların içlerinden bazılarını ‘vatan haini’ ilan etmesi, bazen yumruk yumruğa dövüşmeleri, bu yenilmez, durdurulamaz varlığın ağırlığını, ciddiyetini, amiyane bir tabirle ‘karizmasını’ bozuyor. Film boyunca hep kendini hissettirmeye çalışan bu varlık, sürekli geri plana atıldığının farkına varıp, olabildiğince hikayeye katılmaya çalışıyor. Ancak filmin giderek artan aksiyon sekansları, doğru düzgün bir yere bağlanmayan, kopuk olay örgüsü buna olanak tanımıyor.
HARCANABİLECEK KARAKTERLER…
‘The Predator’daki bir başka vahim nokta, filmdeki bütün karakterlerin ‘akıbeti’nin baştan belli olması. Başkahraman Quinn’nin ve ailesinin dokunulmaz olduğunu, Quinn’nin arkadaşları askerlerin ‘defolu’ ama iyi insanlar gibi sunulduğunu ve CIA ajanlarının hücrelerine kadar kötü olduklarını göz önüne alırsak, neden filmde onları nasıl bir akıbetin beklediğini tahmin etmekte pek bir zorluk çekmediğimizi anlarız…
Bir de her olayı bastıran ve konunun neredeyse merkez noktası haline gelen, gereksiz bir aksiyon dozajı söz konusu. Filminin en azından aksiyon açısından doyurucu olmasını hedefleyen yönetmen özellikle son bölümde şiddetli, kanlı sahneleri sıralamaktan geri durmuyor. Tabii ki ‘Predator’ filmlerinde şiddet her zaman vardır ama bu şiddet genelde yaratığın yenilmez olmasından ve karakterlerin bu varlığa karşı acizliğinden kaynaklanır. Başka bir deyişle şiddet ve kan hikayeye hizmet eder, bu filmde olduğu gibi senaryoyu süslemek için kullanılmaz.
Sonuç olarak bütün bir jenerasyonu etkilemiş, efsane olmuş bir karakterin bu kadar vasat bir senaryoyla, basit bir aksiyon festivali içinde boğulmuş bir şekilde sunulmuş olması, bizce gerçekten üzüntü verici bir durum. Bizim gibi ilk filmden etkilenmiş ve fena olmayan devamlarını da belli bir ilgiyle izlemiş seyirciler için ise neredeyse kızdırıcı bir sonuç.
Başkarakter Quinn’nin filmde söylediği bir sözle bağlayalım: Quinn ‘Onları kimse hatırlamayacak…’ diyor. Bizce ‘Bu filmi kimse hatırlamayacak!’. En azından hatırlamak istemeyecek!
Büyük umutla sinemaya gitmeyin ortalama beklentiyi karailiyor bu film