Fatma Girik

Dört Yapraklı Yoncanın Menekşe Gözlüsü…

Yeşilçam bahsi açıldığında sanırım sinema sanatı konusunda en büyük önyargılar birden boşalıvermekte. Kuşkusuz eleştirilesi birçok noktası var o dönem yapımlarının ve de olmalı. Ancak bunu yaparken ayrı bir yazı konusu olacak derinlikteki Yeşilçam sinemasının o kendisine mahsus mekanizmasını, yapımcı baskılarını, oyuncularının durumunu, karakter rollerin halini, hepsini bir arada değerlendirmek gerek. Aksi durum çok büyük haksızlıklara, yersiz ithamlara bizi götürür. Bunu Yeşilçam yıldızlarının kaybıyla daha net anlıyoruz. Onlar saflığı, güzelliği gösterirken esasında rollerini büründüklerinin birer yansısıydılar. Ve başka ülke coğrafyalarındaki büyük oyunculardan hiçbir eksikleri de yoktu.

Bir Ayhan Işık’ın, Cüneyt Arkın’ın, Türkan Şoray’ın, Ediz Hun’un, Filiz Akın’ın, Hülya Koçyiğit’in, Kartal Tibet’in ve de Fatma Girik’in piyasa mekanizması şayet izin verseydi dünyanın star’ları arasında isimlerinin geçmemesi için hiçbir neden yoktu. Ve ne acı ki, aynı zamanda fark ediyoruz, bu kısa listede bile belirttiğim isimlerin çoğu artık hayatta değiller. Artık ilk dönem belki Muhsin Ertuğrul ve ondan sonra Lütfü Akad ile başlayan sinema geleneğinin ikinci dönem önemli temsilcilerini birer birer yitirmeye başlıyoruz. O saf ve iyi olma halini artık dört yapraklı yoncanın menekşe gözlüsünün vefatı üzerine ardından söylenenlerle de deneyimliyoruz…

Sinemaya Çocuklukta Atılan Adım…

Fatma Girik, soğuk bir İstanbul’da, 1942 yılında doğdu. Çocukluğunun geçtiği coğrafya; Beyazıt, Sultanahmet, Cağaloğlu benim de öğrenciliğim sırasında bulunduğum yerlerdendi. Kışın titreten soğuk, bahar geldiğinde tarihi atmosfer eşliğinde cıvıl cıvıl hale gelirdi. Girik, daha büyülü dönemlerde o günleri yaşadı. Babası Hayri Girik, dalgıç; hep vefa dolu olduğu sevgili annesi Münevver Hanım ise ev hanımıydı. Girik’in deniz gibi mavi gözleri babasının dalgıçlığıyla birleşince Bodrum’daki o büyük deniz tutkusu sanki yıllar sonrasının habercisiydi. Orta bölümüne başladığı Cağaloğlu Lisesi’ni ikinci sınıfta terk etti. Sinema setlerine gidip gelen komşularından biri bir gün ekmek derdinde olan bu ailenin iki ferdine, küçük Fatma’ya ve annesine “gelin filmlerde figüranlık yapın, elinize biraz para geçer” demesi üzerine gizliden gizleye figüranlığa ve Yeşilçam’a ayak bastı.

İlk filmi 1957 tarihli Seyfi Havaeri’nin yönettiği “Leke”ydi. Sonra başka küçük rollü filmlerde göründü. Fakat artık sinemayı babasından gizli saklı yapmak istemiyordu. Üstelik komşuları bu anne ve kız hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlardı. Bir gün gazetesini büyük bir iştahla okuyan, biraz sert mizaçlı yapıdaki babasının önüne çıktı ve ona “baba, ben artist olmak istiyorum“ dedi. Henüz yaşı on beşinde bile değildi. Tıpkı yoncanın diğer yaprağı “Türkan” gibi çocuk yaşlarda ve tesadüflerle sinemaya atılmaya hazırdı. Babası bu durumlarda çoklukla bekleneceği üzere kızına tepki göstermedi. Belki de yeşil gözlerindeki o kararlılığı gördü. Ve babasının zımni oluru ile artık Yeşilçam’a kendi ismiyle hızlı bir giriş yaptı…

Memduh’lu Günler… Ve Memduh Gitti Her Şey Bitti…

Fatma, setlerde artık sıklıkla görülmeye başladı. Yaşını göstermeyen bu güzel kıza birçok kişi gönlünü kaptırır oldu. 1901 doğumlu rejisör Talat Artemel o ilerleyen yaşına rağmen Fatma’nın cazibesinden kurtulamayanlardandı. Ama asıl hikâye Memduh Ün’de saklıydı. Nasıl olmasın ki? Fatma Girik dendiğinde nasıl ki akla ilk sinema geliyorsa, aslında Girik için her şey Memduh Ün demekti. O sıralarda kaleci Varol ile evlenmek üzereydi. Ancak ayrılırlar.

Memduh Ün ise yine yakın zamanlarda kaybettiğimiz büyük star Muhterem Nur ile birliktedir. Kader ağlarını örer ve Memduh Ün ile Fatma Girik yaş farklarına rağmen o büyük aşklarını yaşamaya başlar. En çok çocuk sahibi olmak istiyordu. Ancak birkaç tedavi sonrası vazgeçti. Bodrum’da beslediği o tatlı hayvanları ve koruyucu annelikle edindiği yavrusuyla o noksanlığı giderdi. Memduh Ün’ün 95 yaşında Bodrum Torba’da vefatına kadar, Ün hep vefâkar eşi Fatma’yı yanında gördü. Ün’ün vefatı üzerine Fatma GirikMemduh gitti, her şey bitti” demişti. Ölümünü bir türlü kabullenemedi. Hatta bazen Bodrum Merkez’e indiğinde “Memduh evde beklemesin, ihtiyacı vardır onun şimdi” diye aklına hep Memduh’unu getiriyordu…

Tek Tip Oyunculuğu Kabullenmeme…

Fatma Girik diğer dört yapraklı yoncalara göre farklı karakterlere bürünme özelliği itibariyle kendine özgü bir yeri bulunmakta. Küçük yaşlarda rol aldığı “Leke”, “Murada Ereceğiz”, “Çakır Eminem” “Üsküdar İskelesi” gibi filmlerde daha çok saf, henüz dünyanın kirini görmemiş genç kız olarak beyazperde de göründü. Bu Fatma Girik sinematografisinin ilk dönemleriydi. Sonra “Erkek Fato” lakabını almasına yol açan 1969 tarihli “Erkek Fato” ve 1970 yapımı “Şoför Nebahat” gibi filmlerle kendisinden önceki kuşaktan olan Sezer Sezin gibi haksızlıklar karşısında sert yüzünü gösteren karakterlere de büründü. Arada “Fatoş’un Fendi Tayfuru Yendi” ve çok sonraları Kemal Sunal‘lı “Kanlı Nigâr”, “Postacı”, “Japon İşi” gibi komedi rollerinde de başarılı yönünü gösterdi. Aynı zamanda Yeşilçam’ın erkeğiyle kadınıyla o naif, mağrur hallerini de ete kemiğe büründürmesini bildi.

Memduh Ün’ün yönettiği ya da yapımcısı olduğu birçok filmde artık Girik, sinemamızda aranan bir başrol oyuncusuydu. Fatma Girik’i sinemada önemli bir yıldız olarak yansıtan ilk gerçek yapım 1964 tarihli, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Keşanlı Ali Destanı” filmiydi. Bu filmdeki performansı ile Antalya Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu ödülü ile döndü. Lütfü Akad’ın, Osman Seden’in ilk senelerde dudak büktükleri o küçük kız Fatma, artık silinmez bir şekilde sinemada “ben de varım” diyordu. “Ezo Gelin”, “Boş Beşik”, “Yılanların Öcü” gibi yapımlarla da köy gerçekçiliğini kadın duyarlılığıyla harmanladı. Bir kısmı Cüneyt Arkın ile özdeşleşen tarihi filmlerde ve edebiyat uyarlamalarındaki rolleri ile göz doldurdu. “Vatan ve Namık Kemal”, “Nilgün”, “Kerem ile Aslı” ve daha niceleriyle… Ve avangart, cesur filmlerde de göründü. Metin Erksan’ın dünyada ilk kez Hamlet’i bir kadın olarak canlandırdığı yapımda o artık “Kadın Hamlet”ti…

Politik Dönemler… Ve Memduh Sonrası…

80’lerden sonra daha az yapımla seyircilerin karşısına çıktı. 1988-1993 yılları arasında Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) saflarında Şişli Belediye Başkanlığına seçildi. Bir ara tıpkı Kadir İnanır’ın “Böyle Gitmez” reality show yapımı gibi, “Söz Fato”da isimli Kanal D’nin TV programında yer aldı. “Hasret”, “Oğlum İçin” gibi Yeşilçam’ın en güzel yaş alan aktristi olarak yaşına uygun TV dizilerinde de rol aldı. Memduh Ün’ün son yapımlarından olan “Sinema Bir Mucizedir”de daha öncede bazı yapımlarda birlikte olduğu Kadir İnanır ile 2005 yılında yeniden beyazperde’de göründü. Antepli sinema aşığı Nakip Ali’nin sinema sevdasının konu edildiği yapım, bir başka sinema aşığı Girik’in aynı zamanda son yapımlarından birisi oldu…

Memduh Ün’ün 2015 yılındaki kaybı sonrasında kendisi de birçok sağlık sorunu yaşadı. Artık Yeşilçam hatıraları ve Memduh Ün ile geçirdiği o büyülü günleri düşünerek günlerine devam ediyordu. Ve 24 Ocak tarihinde ölüm haberi geldi… Ekranlarda haklı olarak hep o güzel mavi gözlerinden bahsediliyordu. Bize kalan şimdi yitip giden o güzel duyguların karşılığı ölümsüz Yeşilçam hatıralarıyken; Fatma Girik o hep beklediği vuslat gününde sevdiğiyle buluştu… Artık o büyük sağlık sorunları ile birlikte katlanmak zorunda kaldığı büyük aşkına duyduğu o derin acılı özlem, hatıra bitti… Gitti, ardına bakmadı ve aşkına kavuştu… Anısı önünde saygıyla…

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz