“DUNE” remake’iyle Denis Villeneuve’ün bilimkurgu türüne yenilik kattığını iddia etmek zor.
MİTSEL BİR KAHRAMANLIK YOLCULUĞU
Frank Herbert’in çöl klasiği romanı “Dune”u Villeneuve’ün eski usul bir sinema örneği olarak izliyoruz. Galaksiler arası güç mücadelesini anlatan film, güç, kehanet, hayatta kalmak gibi temaları işliyor. Görselliğiyle öne çıkan filmde yakın dövüş sahnelerindeki koreografik uyum dikkati çekiyor. Parlak oyuncu kadrosu çok başarılı.
Oscar’larda oyuncu ve teknik kadrolarıyla adı geçeceği öngörülen “Çöl Gezegeni / Dune” dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde yarışma dışı olarak gösterildi. Gösterimi pandemi nedeniyle uzun bir süre ertelenen, mitsel ve yoğun bir kahramanlık yolculuğunu anlatan bu film, bizde Filmekimi’de yer aldıktan sonra vizyona girdi.
Galaksiler arası güç mücadelesini duygu dolu bir dille anlatan “Dune”, ekoloji, kehanet, güç, gaddarlık, direniş, hayatta kalmak gibi temaları işleyen bir film. David Lynch’in Frank Herbert‘in 1965 tarihli bilimkurgu romanından uyarladığı çöl klasiği film “Dune” gezegenini kontrolü altına almak isteyen 3 ırkın savaşını anlatıyordu. Şilili Alejandro Jodorovski, modern bilimkurgunun kilometre taşı sayılan bu romanı sinemaya aktarmaya niyetlenmiş ancak başaramamıştı.
“Dune” Ridley Scott’un göz kamaştırıcı bilimkurgu destanı 1982 tarihli, 2 Oscar Ödüllü bilimkurgu filmi “Bıçak Sırtı / Blade Runner”i akla getiriyor. Filmin önemi bilimkurgu dünyasının iyi kurulmasında, gizem ve korku atmosferinin yaratılmasında, teknik kadronun sinema endüstrisinin ulaştığı zirveden faydalanmasından kaynaklanıyor. Görselliğiyle hayranlık uyandıran filmde, yakın dövüş sahnelerindeki koreografik uyum da övgüyü hak ediyor. Filmde çekirge gibi kanat çırpan, iki kişilik helikopterleri andıran, ilk kez bir bilimkurguda kullanılan çarpıcı uzay araçları var. Metali kesecek kuvvetteki çöl fırtınalarının etkisinin hissettirilmesinde yapım tasarımının ve görsel efektklerin rolü büyük.
“BAHARAT”IN PEŞİNDE
Görkemli görselliği ve efektlerdeki becerisiyle öne çıkan filmin, yazar Frank Herbert’in derin felsefi yorumları eşliğinde film, güç, din, inanç, liderlik, insan doğası, psişik güçler temalarının hakkını veriyor.
Frank Herbert’in çok satan kült romanının Denis Villeneuve ile Eric Roth tarafından yazılan senaryosu bizleri uzak bir geleceğe, 10191 yılına götürüp, ailesi çöl gezegeni Arrakis’i kontrol eden Paul Atreides’in (Timothée Chalamet) hikayesini anlatıyor. Galaksideki en değerli madene ev sahipliği yapan Arrakis’e diğer soylu ailelerin de talip çıkması, Paul’u hiç beklemediği bir mücadelenin içine sürüklüyor. Filmin açılış sahnesinde, kendi ailesi ve halkının geleceğini garanti altına almak için evrendeki en tehlikeli gezegene seyahat etmek zorunda olan, kavrayışının ötesinde büyük bir kaderin içine doğmuş, parlak ve yetenekli genç asilzade, “seçilmiş kişi” Paul’u tanıyoruz.
Kötücül güçler, gezegenin var olan en değerli kaynağı olan, insanlığın en büyük potansiyelini ortaya çıkarabilecek bir maden için çatışmaya tutuşmuşken, yalnızca korkularını yenebilenler hayatta kalacaktır. Zor durumdaki sevilen hükümdar Dük Leto (Oscar İsaac) ve güçlü savaşçı rahibe Leydi Jessica’nın (Rebecca Ferguson) oğlu olan Paul nihai sınava tabi tutulur: Görünmeyen güçler ve kader tarafından acımasızca uzak gezegen, çöl gezegeni olarak anılan Arrakis’in kumlarına çekildiğinde korkusunu yenme sınavıdır bu. Paul, Bene Gesserit rahibelerinin lideri Mother Mohian’ın (Charlotte Rampling) imtahanını zekası ve bilgisiyle kazanır. Bene Gesserit cariyesi olan annesi Leydi Jessica ile yollara koyulur. Dövüş ustası Paul ileride olacakları rüyasında görme gibi doğa üstü sezgilere sahiptir. Film Paul’un aile rekabetlerini, kabile çatışmalarını, çetin gezegenin ekolojik felaket eşiğine gelişini anlatıyor.
Uzay gemisi kaptanlarının gereksinim duyduğu, enerji kaynağı “Baharat” adı verilen (günümüzün Ortadoğu petrolünü akla getiren) çok değerli ve benzersiz bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis’in kontrolü asil aileler arasında talep görmektedir. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden baron Vladimir Harkonen (Stellan Skarsgard), Paul ve ailesine tuzak kurar. Karısı kaçırılan ve rehin tutulan Dr. Yueh (Chang Chen) şantaj karşısında güvenini kazandığı Dük’e ihanet eder. Korkularını yenebilenlerin ayakta kaldığı bu epik çöl hikayesinde, ailesi darmadağan olan, firari hale gelen Paul isyan başlatarak, annesinin de yardımıyla tüm evrenin seyrini değiştirmeye çalışır. “Dune” çöl fırtınasından kurtulmayı başaran kahramanımızın, Stilgar (Javier Bardem) liderliğindeki (bedevileri akla getiren) Fremen kabilesine sığınmasını gösterirken bir devam filmini müjdeliyerek noktalanır.
Denis Villeneuve bir üçleme olarak çekmek istediğini açıkladığı “Dune” serisinin devam filmi, ”bu sadece başlangiç” diyen (Paul’un rüyalarında gördüğü) Zendaya’nın canlandırdığı Chani karakterine odaklanacak. Gazetecilikten gelme bir öğretim görevlisi olarak, diller ve dinler üzerinde derin bilgisi olan Frank Herbert’in, romanda bir hanedandan ziyade tarikat olan Bene Gesserit’i İbranice “köprünün çocukları” anlamına gelen “Bnei Gesher”den, keza Kusiatz Haderah’ın da yine İbranice “yolun kısalması” anlamındaki “Kitsur Hadereh”ten esinlendiğini tahmin ediyorum.
ÇÖL KLASİĞİ BİLİMKURGU
Senaryoyu Denis Villeneuve ile birlikte yazan Eric Roth (76) kariyerindeki 6 Oscar adaylığından birini “Forrest Gump” (1994) ile ödüle çevirmiş bir yazar. Unutulmaz senaryoları arasında “Mank” (2020), “The Curious Case Of Benjamen Button” (2008), “Munich” (2005) ve “The İnsider” (1999) var.
Filmin müzik partisyonu, rekor sayıdaki Oscar adaylığı olan Hans Zimmer’in elinden çıkma. Alman bestekar “The Lion King” (1994) ile 11 adaylıktan tek Oscar çıkarabildi. Diğer ünlü filmleri arasında “Rain Man” (1988), “İnception” (2010), “Gladiator” (2000) var. Zimmer’in uzaydaki ve yeryüzündeki savaş sahneleri için bestelediği, elektronik tınılara yer veren, bateri ağırlıklı dur durak bilmeyen, yüksek volümlü müziği rahatsız edici olabiliyor.
Filmin görkemli oyuncu kadrosuna gelince… Rus Yahudisi bir anne ve Fransız bir babanın oğlu olan Timothée Chalamet ,“Beni Adınla Çağır/ Call Me By Your Name”den sonra ünlü yönetmenler tarafından aranan bir süper star oldu. “Little Women”, ”The Franch Dispatch” gibi filmlerle ününü sürdüren Chalamet 26 yaşında olmasına rağmen 18 filmde yer aldı. Oyuncu kadrosunun en başarılısı, duru güzelliğiyle Leydi Jessica’yı canlandıran Rebecca Ferguson (28). İsveçli yıldızı “Mission: İmpossible- Fallout”tan ve “Stephen King’s Doctor Sleep” filmlerinden hatırlıyoruz.
Coen Kardeşlerin “Sen Şarkılarını Söyle / İnside Llewyn Davis”te yıldızı parlayan Guatemalalı oyuncu- müzisyen Oscar İsaac (42) filmde oğlu Paul’u koruma görevini üstlenen Duke Leto’yu canlandırıyor. Leto’nun güvenilir danışmanı rolünde, Villeneuve ile “Sicario”da birlikte çalışan, “İhtiyarlara Yer Yok / No Country For Old Men”den tanıdığımız Josh Brolin var. Aynı filmle Oscar kazanan, Almodovar’ın fetiş oyuncusu Javier Bardem’i kabile reisi Stilgar rolünde, “Dune”un devam filminde daha çok izleyeceğiz. Aynı kabilenin mensubu esmer güzeli, dansçı, şarkıcı, model Zendaya (25) Chani’ye hayat veriyor.
VİLLENEUVE’Ü TANIMAK
Filmin jeneriğinde adlarını okumasak tanımamız imkansız iki ünlü oyuncusu var. İlki kötücül güçlerin temsilci baron Vladimir Harkonen rolündeki Stellan Skarsgard (70). Lars Von Trier’in oyuncusu, kendisini olduğundan 30 kilo şişman gösteren makyaj ve protezleriyle filmin en kötü karakterini canlandırıyor. Sinema dünyasının en önemli yönetmenleriyle uluslararası bir kariyer sahibi Charlotte Rampling (75) rahibelerin lideri Mother Mohian’ı canlandırıyor. Suratını perdeleyen siyah tülün altında İngiliz oyuncuyu tanımak imkansız.
Yazımı Québec’li yönetmen- senaryo yazarı- yapımcı Denis Villeneuve (54) ile bitireceğim. Montreal’daki sinema tahsilinden sonra Kanadalı yönetmen En İyi Yabancı Film Oscar adayı “Maelström” (2000) ile tanındı. En büyük başarısı olarak gördüğüm, Wajdi Mouawad’ın tiyatro oyunundan alınan “İçimdeki Yangın / İncendies” (2010), annelerinin ölümünden sonra, vasiyetname icabı babalarını arayan biri kız, diğeri erkek iki kardeşin hayatını anlatır. Müthiş sürprizler konusuyla “İçimdeki Yangın” Villeneuve’ün başyapıtı olarak kalacak. Yönetmenin 11 filmi içinde en çok sevdiğim 2. filmi, ABD- Meksika arasındaki uyuşturucu trafiğine odaklanan aksiyon filmi “Sicario” (2015). Türler arasında gezmekten hoşlanan Villeneuve, “Arrival” (2016) En İyi Yönetmen dalında Oscar’ a aday gösterildi, “Dune”dan evvel “Blade Runner 2049” ile 2017’de bilimkurgu türünü denedi.
Son söz: Eski usul bir epik sinema örneği olan “Dune” remake’i ile Villeneuve’ün bilimkurgu türüne yeni şeyler kattığını iddia etmek zor. Bilimkurgu türüne, fütüristik filmlere özel bir ilgisi olmayan bir izleyici olarak, Villeneuve’ün belki 10 yılını alacak distopik uzay operası “Dune” üçlemesi yerine, yeteneğini “İçimdeki Yangın” gibi filmlerde kullanmasını tercih ederdim.
Yönetmen : Denis Villeneuve
Senaryo : Eric Roth, Jon Spaihts, Denis Villeneuve
Görüntü Yönetmeni : Greig Fraser
Kurgu : Joe Walker
Müzik : Hans Zimmer
Oyuncular : Timothée Chalamet, Rebecca Ferguson, Josh Brolin, Oscar Isaac, Dave Bautista, Jason Momoa, Javier Bardem, Stellan Skarsgård, Zendaya, Stephen Henderson, Chen Cang
ABD / Aksiyon-Macera-Bilimkurgu-Fantezi / 155 Dk.
Frank Herbert’ ın aynı isimli eserinden uyarlanma malumunuz. Konu herkese hitap etmiyor. Edenler için mükemmel olmuş. Böyle bir senaryoyu doğru bir şekilde sahneye aktarmak oldukça zordur ancak yönetmenimiz gayet güzel başarmış. Oyuncular kesinlikle çok doğru seçilmiş. Keşke şunun yerine bu olsaydı dediğiniz biri yok. Timothée Chalamet zaten tek başına film güzelleştiren bir oyuncu olduğu için yıldız sayısını arttıran bir unsur olmuş burada da. Serinin devamı bekleniyor.