Licorice Pizza

1973 Yılında California’nın San Fernando Vadisinde geçen hikayede, kendi yağı ile kavrulan fakir ya da orta sınıf diyebileceğimiz yahudi kökenli 25 yaşında bir genç kız ve 15 yaşında ki genç erkeğin iş kurma mücadelesinde iş birliği yaparken daha fazlasını isteyip arkadaşlıktan öteye giderek aşka yelken açmaları anlatılıyor. Licorice Pizza‘nın Türkçe karşılığı Meyan Köklü Pizza. Filmin isminin ise anlatılan hikaye ile uzaktan yakından ilgisi yok.

Filmin senaryosunu, yönetmenliğini, görüntü yönetmenliği ve yapımcılığını üstlenen 1970 California doğumlu (The Master, Phantom Thread) filmlerinden aşina olduğumuz Paul Thomas Anderson, esas tarzı bu olmamasına rağmen 1970’li yılların karografisi eşliğinde ilginç, bir o kadar da duygulu bir aşk hikayesi anlatmak istemiş. Bir yazar arkadaşın söylediğine göre yönetmen, kendi çocukluğunda yaşadıklarını anlatmış bu filminde. Olabilir. Sonuç olarak bu film beni mutlu etti mi ? Vereceğim cevap tabiki de “hayır”. Neden hayır? Film, anlatılan bu hikaye için oldukça uzun. İlk 60 dakikadan sonra sürekli kendini tekrar etmeye başlıyor. Bir süre sonra sıkıntıdan bayılıyor ne zaman bitecek bu film demeye başlıyorsunuz. Neyse ki, bitmeyecek herhalde dedeğiniz hikaye 132. dakikanın sonunda nihayete eriyor.

15 Yaşında bir çocuk, 25 yaşında ki bir kadınla aşk ilişkisi yaşamak isterken karşı tarafın da buna olur vermesi ne kadar doğru? Birde tersini düşünün! 15 yaşında bir genç kız ve 25 yaşında bir erkeğin cinsellik kokan aşk ilişkisi. Genellikle, yetişkin insanlar, seks ve cinsellik hakkında çok konuşurken reşit olmayan gençlerin cinselliği ile ilgi tartışma yapmaz. Yönetmen Anderson, yaşanabilirliliği yüksek olan anlattığı bu gerçekçi hikayede işte bu durumu test etmeye çalışmış.

Diğer yandan, anlatılan hikayede ki sosyal yönden zayıf bir öğrencinin, sevdiği kadına kendini ispatlamak için pısırıklığını üzerinden atarak 5-6 ay içerisinde zengin olmak isteyen, kendine güvenen girişimci işletme sahibine dönüşmesine de kuşku ile bakabilir ve Seven ne yapmaz ki diyebilirsiniz. Karar sizin.

Anlatılan hikaye beni asla rahatsız etmedi, aksine sevdim. Beni tek rahatsız eden yukarıda da belirttiğim gibi filmin süresi. Gereksiz diyebileceğimiz o kadar çok sahne var ki… Hikayenin sıcaklığı, romantikliği, komedisi, dram dozu oldukça iyi. Seyirciler, filmdeki karakterlerle kendini karşılaştırıp empati yaparak ben de böyleydim diyebilir. Bu durum yönetmenin tarzı zaten. Filmlerini izleyenler bu durumu bilir. Anderson’ın Yazdığı senaryoları her zaman mükemmel ve inandırıcı olmuyor.  Filmlerine tat verenler, unutulmaz performans gösteren ünlü oyuncular oluyor genellikle. Yönetmenin en kötü filminde bile insanların belleklerinde yer eden sahneler ve oyunculuklar var. Bu filmde de Sean Penn, Bradley Cooper, John C. Reilly gibi ünlü isimlere yer verilmiş. Grace Kelly, Barbra Streisand‘in isimlerinin bu ünlü isimler tarafından görüntüleri olmasa bile yaşanmışlık olarak telafuz edilmesi de oldukça hoş. Özellikle Bradley Cooper‘ın Barbra Streisand‘in sevgilisi, zengin, slaş bir adamı canlandırdığı karakter muhteşem. Bradley, şahane oynamış. Licorice Pizza filmi dendiğinde benim aklıma Bradley Cooper gelecek. Bu da yönetmenin başarısı.

Licorice Pizza, insan kusurlarını ve tuhaflıklarını ele almasının yanında oyuncu performansları ile öne çıkan bir yapım. Filmin, romantik filmlerdeki bazı mecazları hem alaya alan hem de kucaklayan yapısı, çekicilğini üstlerden alta düşürüp cazibesini kaybettiriyor. Özlü romantik filmlerde klişe olan koşuşturma sahneleri, Licorice Pizza‘da parodiden öteye gidemiyor. Sevgililerin, her sıkıldığında, yanlarında istediklerinde birbirlerine koşma sahneleri bazı seyircileri belki mutlu edebilir ama genellikle çoğu seyirciyi sıkıyor ne yazık ki.

Filmin oyunculuklarına diyeceğim yok, hepsi standartların üzerinde performans sergilemişler. Sean Penn ve Bradley Cooper‘ı izlemek oldukça keyifliydi. Müzikleri de oldukça iyi. Tek sıkıntı senaryonun uzunluğu ve ona ayak uyduran kurgusu.

Sonuç olarak Licorice Pizza’nın gerçekçi olmayan sahnelerine, yerli yersiz süreklilik arz eden koşuşturmalarına tahammül edebilecekseniz buyrun filmi ortakoltuğunuzdan izleyebilirsiniz.

Yönetmen / Senaryo / Görüntü Yönetmeni : Paul Thomas Anderson

Kurgu : Andy Jurgensen

Müzik : Jonny Greenwood

Oynayanlar : Bradley Cooper, Sean Penn, Skyler Gisondo, Maya Rudolph, John C. Reilly, Emma Dumont, Mary Elizabeth Ellis, Tom Waits, Benny Safdie, Joseph Cross, Alana Haim

ABD / Komedi-Romantik-Dram / 132 Dk.

https://youtu.be/jqiQ1eOsVCg

OrtaKoltuk Puanı:

1 YORUM

  1. Doğru demişsiniz, film parodiden öteye gidemiyor. Amacı da bu zaten. Amerikan nostalji sinemasına bir eleştiri. “Ey gidi günler” fikriyle yapılan ve kötü tarafların görmezden gelindiği filmlere tutulan bir ayna. Son sahnedeki romantizm ise yönetmenin tarzına hiç uymuyor zaten, hatta bu sahnenin sürrealist havası gerçekliğini bile sorgulatıyor.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz